Merhabalar, biz Sev-Sem. Ben Semih. Kurguda bana yardımcı olan biricik ablacığım Sevinç'e çok ama çok teşekkür ediyorum. Kendisini çok sinir etsemde her zaman destek oldu bana :) Bu bizim ilk hikayemiz. Şimdiden hepinize kucaklar dolusu sevgiler. Herkese ayrı ayrı teşekkür ederim. Yorumlarınızı ve beğenilerinizi eksik etmeyin. Tabii ki eleştirilere açığız.
Bol kahveyle tatlı geceler geçirmeniz dileğiyle..
İyi Okumalar :))Nasıl bir hayatım var. Çok solgunum. Kendime daha çok dikkat etmeliyim. Sağlıklı beslenmeliyim. Daha sık dışarı çıkmalıyım. Dışarı ile irtibatımı koparmamalıyım. Görünüşüm bir felaket. Daha dik yürümeliyim. Dik durursam daha çok saygı görürüm. Neyim var benim? İletişim kurmak istiyorum. Neden insanlarla iletişim kuramıyorum? Ah! Tabi ne de olsa görünüşte ben bir ölüyüm. Kendime çok yüklenmemeliyim. Yani hepimiz ölüyüz. Bu çocuk ölü, şu kız ölü, köşede duran şu yaşlı adam ölü, markette alışveriş yapan şu kadın da ölü. Herkes berbat görünüyor.
Kendimi tanıtmak isterdim ama adımı hatırlayamıyorum. Adımı hatırlamıyorum, ailemi, işimi.. Tişörtümde ki yazıya bakılırsa kimsesiz ve yalnızım.
Bazen insanlara bakıp kim olduklarını çözmeye çalışıyorum. Bir nebze anılarımı hatırlamak, zihnimde güçlendirmek istiyorum. Biliyorum ki bu insanlardan elbet birinin yeri var beynimden şimdilik silinmiş olan hatıralarımda. Mazide kalan duyguların yeşermesinde, ağaç olup büyümesinde sözü geçen birisi mutlaka var. Yani umarım vardır. Olmalı. Yaşantımı etkileyen bir yer, bir olay, hoşlandığım bir kız, yani ne bileyim bir şey mutlaka olmalı.
Yürürken gözlerim reklam afişlerine takıldı. Sen bir şirket müdürünün zengin oğluydun sanırım, hani şu hep reklamlarda gördüğümüz iş adamlarından, sen ünlü bir spor eğitmeniydin, sen de dizilerde falan oynayan ünlü bir oyuncu.
Bu felaketin nasıl başladığını hatırlamakta zorlanıyorum. Salgın bir virüs olabilir, bir zehirlenme olabilir ya da bir trafik kazası.. Ama ne önemi var ki. Artık bu durumdayız. Arkadaşlarım da benim gibiler. Tıpkı bir çocuk gibi. Ailesini kaybetmiş, ne yapacağını bilemeyen bir çocuk.
Benim için sıradan bir gün. Amaçsızca dolaşıyorum. İnsanlara çarpıyorum. Ne özür dileyebiliyorum ne de bir şey diyebiliyorum.
Herhalde önceleri herşey daha iyiydi. Kendimi ifade edip, duygularımı paylaşarak keyifli zamanlar geçiriyordum.
Birçoğumuz bu sokakları kendine yurt edindi. Neden bilmiyorum insanlar sokaklarda bekliyor. Ama neyi beklediğimizi bilmiyorum ve tahmin de edemiyorum. Bir yakınımızı mı? Yoksa çok sevdiğimiz bir arkadaşımızı mı?
Ölüler mahallesi denen bir mahallede oturuyorum. Her gün kilometrelerce yol yürüyorum. Yürümek iyi geliyor. Bacaklarımın ağrısını hissetmek, vücudumun yorgunluğunu, o acıyı hissetmek tekrar insan olduğumu hatırlatıyor bana. Her zaman ki gibi işten yürüyerek dönüyorum eve.
İşte yine buradalar. Bunlara cesetler diyoruz. Mahallenin köhne bir bölümünde konaklıyorlar. Bizi fazla rahatsız etmiyorlar ama her türlü pislik beklenir. Bir gün hepimiz onlara dönüşeceğiz. Bir noktadan sonra pes ediyorsun, umudunu kaybediyorsun ve bir daha geri dönemiyorsun. Bizimde onlardan pek farkımız yok aslında. Tek fark biz hayata tutunmaya çalışıyoruz onlarsa daha fazla tutunamayıp bırakmışlar ellerini. Dediğim gibi bir yerden sonra yoruluyorsun, pes ediyorsun. Bir de görünüş farkı var tabi. Onlar çürümüş ölüler bizse taze ölü.
Allah aşkına boğulacaksın. Yavaş. Daha yeni olmalı. Hayatın oyununda kaybetmiş olan biri daha. Hayat her gün binlerce insanı yenilgiye uğratıyor. Benim anlayamadığım ise hayat her zaman kazanmasına rağmen halen daha niye insanlarla oynuyor. Hep kazanan taraf olacaksan oynamanın anlamı ne. Peki, insan kendi kaderini belirleyebilir mi? Yoksa kader hayatın düzenlemiş olduğu bir organizasyon mu? Kendini hayatın akışına bırakarak kaderini belirleyebilir misin? Hayat seni zaten alnına yazılı kaderin tam ortasına sürükler mi? Yoksa tam aksine seni şelaleye mi sürükler? Çoğu insan hayata güvenmez. Peki, hayata güvenemeyen bir insan kendini nasıl hayatın akışına birakabilir? Güvenmediğin birine sırtını yaslayabilir misin? Ya da seni tutacağını umarak bırakır mısın kendini boşluğa? Hayır, bırakamazsın. Aslında tam olarak benim yaşayacağım da bu ama yine de sarsıyor.
Böyle olmak istemiyorum. Çok yalnızım, amaçsızım, üstelik yolumu kaybettim. Mahallenin bu bölümüne hiç geçmemiştim. Karşıdan gelen iki genç var. Onlar da mı yolu kaybetti acaba? Gözlerim onlarınkiyle bir bütün olmuştu sanki. Birbirimize amaçsızca bakıp duruyorduk. Dizimin yarılıp kanadığını fark edince tepe taklak olduğumu anladım. Kanın akması hoşuma gitmişti. Bir kere daha anlamıştım insan olduğumu. Demek ki içerde bir yerlerde hala mücadele vermeye çalışan organlarım var. Kanımın donmadığını söyleyen bir kalbim var. Yüzümde pek fark edilmeyen, ancak içimde oluşan bir tebessümle kalkıp hiçbir şey olmamış gibi yoluma devam ettim.
Dolaşıp duruyorum fakat vardığım bir yer yok.
O gençler de benim gibi kendilerini tuzakta hissediyorlar mı? Daha fazlasını istiyorlar mı? Yoksa sadece ben mi? Ben mi çok umut ediyorum yoksa kimse umut etmiyor mu?
Ben kendi düşüncelerimi beynimde dövüştürürken arkadan bir el dokundu. "Sigara var mı?" dedi birisi tok sesiyle. İki genç. Aşağı yukarı 17, 18 yaşlarındalar. Birisi iri cüsseli, hafif sakallı, siyah gözlü. Diğeri ise tıfıl, ela gözlü,uzun saçlı. Anlaşılan yanındaki deve esir olmuş. O ne derse onu yapıyor.
"Yok" dedim umursamadan kısık bir sesle. Verdiğim cevaptan memnun kalmayan koca oğlan küçük ama bir adamı doğrayabilecek güçte olan bıçağı boğazıma dayadı. Neden bilmem hiç korkmuyorum. Alıştım artık her gün bu senaryolara. Çocuğun gözlerine takıldım bir an. Gördüğüm şey ise hayata tutunmaya çalışan, acılarını bir nebze olsun sigara içip dindirmeye çalışan iki masum göz. Kimseyi öldüremez bu çocuk diyorum kendi kendime. Ani bir hareketle çocuğun elinden bıçağı kavrayıp iki yumruk geçirdikten sonra yoluma devam ediyorum.
Yürüyorum ve yürüyorum. Peki, nereye kadar bu beklentisiz ve amaçsız yürüyüş? Artık sıkılmaya başladım tek başıma sokaklarda dolaşmaktan. Bir an olsun kafamı kaldırıp bakıyorum. Uzun zamandır karşılaşmamıştım bu dev binalarla. Ya da hep başım eğik olduğundan fark etmemişim. Etrafıma bakmaktan çekiniyorum. İnsanlar birbirleriyle eğlenip, mutlu anlar geçiriyorlar. Aşıklar köşede öpüşüp koklaşıyorlar. Bunları arzuladığımdan veya kıskandığımdan değil. Neden bilmiyorum mutlu olmak istemiyorum. Bir sevgilim olsun istemiyorum. Ben böyle de çok mutluyum.
Ne bileyim eğer etrafıma bakarsam acılarım katlanacak, kalbime saplanmış olan bıçak kalbimi söküp atacak diye çok korkuyorum.Bir yandan da ya bilmeden gittiğim bu yollarda benden geriye kalan bir hatıra varsa. Ya beni bekleyen bir umut ışığı varsa. Artık acılarıma direnmeliyim. Kalbime saplanmış olan bıçağı çıkartıp umutlarımla, yeni doğacak olan beklentilerimle tedavi edip tekrar canlandırmalıyım ölü kalbimi. Artık vücudumun kontrolünü ele almalıyım. Anladım ki akışına bırakarak olmuyormuş. En azından bir gayret göstermek gerekiyormuş hayata karşı umutlarımız için. Ve anladım ki bu en önemlisi hayat bizi eğitmeye, bize bir şeyler öğretmeye çalışıyormuş. En başından beri hayat aslında bizim için çabalıyormuş.İlk bölüm. Tanıtım havasında oldu. Diğer bölümlerde çok güzel şeyler sizi bekliyor olacak. Umarım beğenirsiniz :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAZİ'NİN MAZİSİ
Fiksi UmumNefes alıyorsa insan hala bir umut var demektir. Herşeyiyle farklı olan bir adam düşünün. Mutlu olamayarak mutlu olmayı başarabilen bir adam. Bulutları hiç sevmeyen ama gökyüzüne deli gibi aşık olan... Geçmişi karanlık olan bir adamın geleceği de ka...