Varım

27 1 0
                                    


Bir an ne kastettiğini idrak edemeyerek gözlerimi tabağıma indirdim. Beni göndermeye mi çalışıyordu yoksa bunu teklif ederek bana kibar bir kaçış opsiyonu mu sunuyordu emin olamadım. Belki de tam da ben bu gününün devamını düşünürken bunu sorması yüzümdeki ifadeyi sıkılmış olarak yorumlamasındandı. Her halükarda "hayır, ben kalayım burada ya" deme lüksüm yoktu. Sepetleniyordum ve bunu durdurmak için bir bahanem yoktu, üstelik daha yüzüğümü de saklandığı yerden çıkarabilmiş falan değildim. Bir anda, tabakla girdiğim kendimle yüzleşme sürecinde, Engin'in yanından ayrılmak istemediğime, bütün gün aptal sorularına kaçamak cevaplar verip abartılı yüz ifadelerine gülmeye devam etmeyi hayal ettiğime fark ettim. 

-Arabama mı? dedim konuyu uzatmak için, oysa ki benim arabamla geldiğimizi hatırlıyordum.

-Hı hı, evet dedi kahvesini başına dikerken, dün senin Uno beni protesto edip çalışmamaya karar verdi, ben de ne yapacağımı bulamayıp sana sordum ama uyuyakal-

-Ne? Bir şey mi oldu? diye kestim lafını, kızıma ne olduğunu hemen öğrenmek için.

-Yok ya bir şey olmadı, işte park ettim onu üstesinden gelemeyince, sonra da kendi arabamla geldim ama merak etme bıraktığım yer uzakta değil evim iskeleye yakın, dedi ilgisizce.

Sanki yukarıdan bir el kafasını açmış, dün geceyle ilgili bütün düşüncelerini şöyle bir karıştırmış gibiydi. Az önce gülen adam gitmiş, oradaki varlığımdan rahatsız olmuş, kelimelerini buzla kesmiş bir adam gelmişti. 

-Dilinden anlaman lazım onun, dedim gülerek. Sadece dudaklarını kenarlarını hafifçe kaldırarak sinir bozucu bir umursamazlık ve alaycılıkla beni onayladı. Gerçekten bir şey olmuştu ve ben buradan gerçekten defolup gitmem gerektiğini anlamıştım.

-Öyle yani, hemen gideriz.

Israr ettiğini düşünüp hışımla sandalyeden kalktım, aptalca bir sinir ayaklarımdan başıma yükseliyor gibiydi. Salonun ortasındaki halıya oturup koltuğu bacaklarımdan destek alarak ayaklarımla ittim ve yüzüğümün açıkta kalmasına izin verdim. Sonra emekleyerek onu aldım ve salondan çıktım. Tüm bunları yaparken Engin'e dönüp göz teması bile kuramayacak kadar paniklemiştim. Hemen uyuduğum odaya girerek kapıyı ardımdan kapattım ve biraz bekledim. Bir kadınla yaşadığı ve o kadının eve gelmek üzere olduğu, o yüzden birden tadının kaçtığı düşüncesi beni sardı götürdü. Gözlerimle odayı bir kadın izi bulabilmek için taradım. Komodinin çekmecelerini de açmayı düşündüm ama az önceki hareketimden mana çıkaramamış zavallı adamın odaya dalıp "ne oldu be?" demesi ihtimalini göz önünde bulundurarak yakalanmamak için kendimi vazgeçirdim. Çizmelerimi ve sabah kalkarken çıkardığım montu alarak odadan çıkmaya karar verdim. Önce derin bir nefes aldım ve kendimi sakinleştirmeye çalıştım, gülümsememi takınarak odadan çıktım. Salona girdiğimde Engin hala aynı yerde oturuyor ve tabakları üst üste koyuyordu. Koltukla ilgili bir şey sorması için ona biraz zaman vererek yüzüne baktım ama o beklentilerimi karşılamadan dönüp sorgulayıcı gözlerle koltuğa baktı ve yüzünü tekrar bana çevirdi. Parmağını kollarımdaki montum ve çizmem arasında sallayıp,

-Hemen çıkalım mı yani? dedi. 

-Evet, evet dedim, çıkalım.

Başını sallayarak yerinden kalktı ve salonun içinde göz gezdirip dönerken saçlarını karıştırdı. Sonra laptopunu kaldırıp altından arabasının anahtarını alarak bana döndü ve bulduğunu göstermek için anahtarı bana doğru salladı ama ben bir tek anahtarın ardından bana gülen beyaz sivri köpek dişlerini ve onları çevreleyen kirli sakalları gördüm. Dünden beri ilk defa görüyor gibi dikkat kesildim, aklım başımda değildi, sanki bu gün büyük bir duygu buhranıyla uyanmış gibiydim. Beni geçip portmantodan gri bir kapşonluyu üstüne geçirdi ve kapıyı açarak önce benim çıkmam için bekledi. Ben çıktıktan sonra kapıyı kilitlemeden çıkıp ayağına spor ayakkabılarını geçirerek o kış günü şort ve kapşonluyla arabaya yürüdü ve benim için kapıyı açtı. Evden çıktığımız andan itibaren hiç konuşmadık ve ben bilmem kaç gündür ilk defa evden çıktığım an sigara içmek istemedim. Arabaya bindiğim an tanıdık bir çam kokusu burnuma geldi. Ev gibi, liman gibi... Güvenli bir kokuydu. Sadece bir kaçış durağı aradığımı biliyordum, Engin'in beni postalamak istediği düşüncesi aklıma düştüğünden beri saçmalıyordum. Arabama gidene kadar konuşmamaya devam ettik, dünyanın en garip anını yaşıyor gibiydim, tüm kahvaltı güle oynaya geçtikten sonra birden ne olduğunu anlayamıyordum. Arabamın olduğu sokağa girdiğimizde Engin arabayı durdurdu ve; 

-İşte bak yakın demiştim, dedi gülümseyerek. Başımı salladım. Gözlerimi yoldan ayırmadan. 

-Evet öyleymiş, dedim ve arabada biraz daha oturmaya devam ettim. Sonra ona döndüm ve öpüp öpmemem gerektiğine emin olamayarak gülümsedim ve kapıyı açarken;

-Peki o zaman, ımm, görüşürüz, gibi şeyler geveledim. O iste tam güvenli ve yüksek ses tonuyla 

-Evet, evet, görüşürüz, zaten bahse varı-

-Yoksundur ya, diyerek lafını kestim ve hızla arabadan indim. "Bahse varmış!" dedim kendi kendime, "ne saçma oyun, ben bahse varım sen bahse varsın, çok anlamsız." Hızla arabama yürüyerek bindim ve dikiz aynasından bakarak Engin sokaktan çıkmadan arabamı çalıştırmadım. Engin çıktıktan sonra da kendimi iyice koltuğa gömerek neden bütün sabah saçmaladığımı düşünmeye başladım. Ben mi saçmaladım yoksa Engin mi? Her şeyin iyi gitmesi mi battı? Zaten ne diye o evde uyandım ki, neden dün o kadar içtim? Doğrulup aynadan kendime baktım, akmış rimelimi ovalayarak çıkarmaya çalıştım. Orhan'ın akmış makyaj hakkında hep "dramatik" dediğini hatırladım. Dramatik... 

Arabamı çalıştırarak eve doğru yola koyuldum. Eve girdiğimde yine kutulara bakmadan odama girdim ve yatağıma uzandım. Bir önceki geceyi düşünerek hatırlamadığım detaylara odaklanmaya çalıştım. Belki de bir süredir bir insanla bu kadar yoğun iletişim kurmadığım için böyle tekrar tekrar aklımdan geçiriyordum. Beni dinlerken şaşırdığında iki dişi arasında şıklattığı dilini, saçlarını kaşıyışını, çocuk gibi meraklı gözlerini, o tok kahkahasını, işler biraz ciddileştiğinde elleri arasına aldığı kemikli çenesini, ilk aşkını ve hatırladığı ilk anısını düşündüm. Işıktan ara ara turuncu parlayan sakallarını gözümde canlandırmaya çalıştım. "Rüzgar gibi" dedim kendi kendime "heyecanının dağıtamadığı şey yoktur." 

Bir süre daha tavana bakarak oturduktan sonra annem ile konuşmak için bir dürtü hissederek telefonu elime aldım ve bir yeni mesajım olduğunu gördüm. Kaydedilmemiş bir numaradandı, şöyle diyordu;

Hayır, bahse VARIM.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 22, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bahse VarımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin