Soğuk açık mavi gözleriyle uyum yakalamış buz mavisi gömleğinin üzerinde ' berk' yazan boş gözlerle bana bakan adama, uykulu gözlerimin arasından baktığım da aklıma gelen şey son durağa geldiğimiz değil. Bu sakalı birbirine karışmış hayatın silkelediği yüzünün kırışıklıklarından belli olan adamın neden ona bu kadar uyumsuz bir ismi yakasında taşıdığıydı, sadece yakasında değil hayatında taşıyordu ama ona uymamıştı olsa olsa bu adam Ahmet olurdu ya da Mahmut falan hani şu hayal ettiğimiz döşü kıllı televizyon karşısında elinde kumandası üzerinde beyaz atletiyle televizyon izleyen amcalarımız, dayılarımızdan olması gerekirken. Onun ismi berk'ti hani şu lüks arabalar içinde biçimli saçları, yanında manken gibi kadınların olduğu baba parasını kendi parasıymışçasına harcayan veletlerin ismi olmalıydı. Ya da hayatın bize gösterdiği kalıplaşmış isimlerin kalıplaşmış geri kafalı zihniyetin bize kattığı saçma sapan bir düşünceydi belki de. Bu adam berkti ve hayatımda ilk ve son kez göreceğim bu adam ağzından çıkan kelimelerin beni çıktığım vedalardan korkunç bir başlangıca iteceğini bilmeden konuşmaya başladı 'hanımefendi uyanın, geldik, izmirdeyiz. Bavulunuz ne taraftaki bagajdaydı acaba' Evet başlangıcı düşünmemek için bu isminin ona yakışmadığını düşündüğüm buz bakışlı muavin sonunda beni gerçeğe itmiş, çıktım zannettiğim yağmurlar karşılığında beni dolu'ya itmişti. Bundan haberi yoktu o muavindi duraklara gelir ve insanlara vedalarında ve başlangıçlarında eşlik eder onları son durakta bırakır ne yaşayacağını bilmeden tekrar insanlara yeni başlıngıçlar yeni vedalar eklemek için yola çıkardı. Bana ettiğim veda boyunca da eşlik etmiş şimdi de cehennemime getirmiş inmemi bekleyen gözlerle bana bakan mahmuta benzeyen ama berk olan bu adam sanırım artık kızmaya başlamış olacak ki sesini yükseltmiş 'geldik küçük hanım geldik' dediğinde kendime geldim diğer yolcuların meraklı gözlerle acaba kim o şaşkın küçük hanım diye bana baktığını fark ettiğimde ayaklandım. Benim ne suçum vardı zihnimin susmayan saçmalıkları nedeniyle biraz dalmıştım oysaki. 'Sağdaki bagaj' diyip berk amcanın önünden geçip baslangıcıma adım attım. Bagajdan kırmızı bavulumu aldım. İçinde bir çok kıyafet, bir çok mu dedim? Binlerce kıyafet ve eşyayı sığdırdığım bavula bakmaya başladım. Gerçekleri düşünmeyi olabildiğince erteleyebilmekti sanki amacım. Şimdi de kırmızı bavula bakıp onca şeyi nasıl sığdırdığımı düşünmeye başlamıştım. Ah gerçekten gerçeklerden kaçıyor olmalıydım saçmalamaya yol ortasında salak salak dikilmeye son vermem gerekiyordu. Ama bacaklarım beni dinlemiyor adım atmamı engelliyordu. Nereye kadar dikileceğim hadi ama artık başlamalıyım dedikten sonra harekete geçmem gerekirdi. Unutmuşum. Sanırım uzun bir süre daha kırmızı bavuluma bakmış olacağım ki bir sesin 'kızım korkularını düşüncelerinde yenemezsin adım atman lazım' demesiyle kendime geldim. Nereden gelmişti bu ses? Kimdi bu gerçekliği yüzüme vuran yaşlı huzurlu sesin sahibi diye hafif kızgın hafifse merakla arkamı döndüğümde sadece bir simitçi amca olduğunu fark ettim. Ve rahat bir nefes aldım. Neden rahatlamıştım ki bu adamı da tanımıyordum belki herkesden olduğu gibi bu adamdan da korkmalıydım. Ama ton ton amcalar her zaman huzur verirdi başka bir açıklaması olamazdı içimden gelen bu -oh- kelimesinin. Bana gülümseyen bu amcaya 'korkuyorum' diyebildim. Neyden kimden neden korktuğumu sorgulayacağını düşünüp kendime küfür ettim neden kullanmıştım bu kendime itiraf etmekten bile kaçtığım kelimeyi. Ama farklı bir şey oldu sorgulamadı!
" Burası otogar güzel kızım, burada insanlar veda eder, burada insanlar kavuşur, burada insanlar korkar. Kork ama yaşa, bu otogardan geçen her insan gibi başka otogarlara gitmekten, yeni hayatlara adım atmaktan kork ama bunu kendine asla söyleme. Başlangıcına hoş geldin.." dedi ve gitti. Hafif aksayarak yürüyordu acaba nolmuştu? O da mı çok başlangıclarda çok sonlar yaşamıştı.
Benim son diye baktığım otogara "başlangıç" diye baktım. Hafif aksayan ayağı, gülen yüzüyle yanıma gelen simitçi amca sayesinde. Ama nerden bilebilirdim ne son ne başlangıç bir kayboluş hikayesi barındırdığını..
Ben Zeliha Çalık'tım. Kayboluş hikayemden zifiri siyahta boğuşmaya hazırdım.. Adım attım dolmuşlara doğru, hafif gülümseyip "haydi başlayalım" diyip kendimi cesaretlendirmek istemiştim ki. Kim koymuştu o taşı oraya KAHRETSİN! Yerdeydim düşmüştüm hemde ilk adımdan. Sonra gel başla diyorlar ben daha ayakta duramıyorum. Ahlaya vahlaya ağız içinden küfürler ede ede yerimden kalktım acaba şimdi kimler kimler görmüş benimle dalga geçiyordu. Bu düşünceler ve utanç içinde kafamı kaldırdığımda kimsenin beni fark etmediğini hayatlarına devam ettiklerini gördüm. Nasıl olurdu herkesin ortasında bir şaşkın gibi yere kapaklanmıştım nasıl olurda bu insanlar beni fark etmemişti. Bunun şaşkınlığı ve mutluluğu sayesinde başlangıcımdaki ilk yolculuğa doğru adım attım. Ama bu sefer düşmedim!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Orta Kahvem
RomanceVedalar her zaman bir başlangıcın kapısının anahtarı, her zaman bir yok oluşun hikayesi olmak zorunda değil. Belki adına veda dediğimiz, hoş kalışlara gebe anların, son diye düşünülüp sonmuş gibi acısını cektiğimiz anların aslında kayboluşumuzdan do...