Tanrının unutulmuş çocuğuydum ben. Yağmur damlalarının sessiz çığlıkları. Sessizce edilen bir dua, bir yakarıştım. Yolda yürürken gözünüzün bile çarpmadığı o kimsesizdim ben. Güneşe hasret bir kardan adamdı ruhum. Ellerinden balonu uçmuş küçük bir kız çocuğu...
Geçmişimi çalmışlardı benden. Kimsesiz ruhuma kimse olanları almışlardı bir bir ellerimden. Küçücük bir kız çocuğunu prangalarla kilitlemişlerdi kimsesizliğin soğuk zindanlarına.
Ayaklarımı bedenime doğru çekmiş kafamı soğuk duvarlara yaslamışken söz dedim içimdeki küçük kıza. Senin gözyaşlarının masumluğundan oluşmuş okyanusta boğacağım her birini. Yakarışlarını ninni gibi dinleteceğim sana. Aldığım her bir canla birlikte çözülecek seninde prangaların. Söz...
Demir sürgünün açılmasıyla birlikte içeriye iki kişi girdi.
''Kalk. Ringe çıkıyorsun.'' Parmaklıkların karşısına dikilmiş ifadesiz bir suratla hareket etmemi bekliyorlardı.
Ayağa kalkıp yavaş yavaş yaklaştım. Yüzümde çarpık bir gülümsemeyle suratına baktım. ''Seve seve koca bebek.''
''O koca bebek seni-''
Birkaç santim daha kısa olanı kolunu tutarak demir parmaklıklara saldıran adamı geriye doğru çekti.
''Birazdan geberecek zaten. Bırak.'' Dedi duygusuz bir ses tonuyla. Gözlerimi siyah bir bezle bağlayıp dar olduğunu düşündüğüm koridorlarda ilerlemeye başlamıştık. Biri bir kolumdan biri bir kolumdan tutarken ''Birazdan geberecek olan bir kız için fazla değil mi bu kadar önlem?'' diye sordum.
Cevap vermemişlerdi. Vermelerini de beklemiyordum.
Koridorlar o kadar dardı ki gözlerim kapalıyken bile anlayabiliyordum bunu. Adeta üstüme üstüme geliyor nefes almamı engellemek ister gibi boğazıma sarılıyorlardı. Aniden durduklarında bende rahat bir nefes almıştım. Yavaş bir kapı tıklatmasının ardından kollarımdaki ellerden kurtulmuş öne doğru itilmiştim. Kapının arkasında bıraktığı kapanma sesinden sonra öylece beklemeye başladım. Ensemde hissettiğim iç gıdıklayıcı bir nefes oda da yalnız olmadığımı anlamama yetmişti. Varlığı yokluğu bir eller gözlerimdeki bezi yavaşça çözerken hareketsiz kalmaya devam ettim. Gözlerim sonunda özgürlüğüne kavuştuğunda cam bir odadan ringe bakıyordum. Etrafı iflah olmaz coşkulu bir kalabalık kaplamıştı. Kana susamış ruhlar. Yere düşen her bir kan damlasından haz duyan lanetlenmiş ruhlar.
''Sen o ringde can çekişirken ben burada büyük bir zevkle seni izliyor olacağım küçük kız.'' dedi derin bir nefes alarak.
''Senden akan her damla kanda bir yudum daha alacağım viskimden.''
Varlığının verdiği rahatsızlık yetmiyormuş gibi enseme biraz daha yaklaştı. Ağacın gölgesinde soluklanır gibi bir nefes alıp konuşmaya devam etti.
''Ölmeden önce kim olduğunu söylemek ister misin?''
''İsimler...'' dedim derin bir nefes çekerek.
''Ruhumuza vurulmuş zincirlerden başka bir şey değildir. Ben sadece benim. Ruhuna zincir vurmayı reddetmiş bir ben.''
İstemsizce cama vurduğu viski kadehine kaydı gözlerim.
''Zincirsiz ruhuna o zaman.'' Dedi içkisinden büyük bir yudum alarak.
Yine adamlar kolumdan tutmuş ve ringe kelimenin tam anlamıyla sürüklemişlerdi beni. Vücudu dövmelerle kaplı bir adam ringin tam ortasında durmuş kalabalığı daha da çıldırtmak ister gibi konuşmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LANETLİ BAĞ
Teen FictionSenden sonra çok yol kat ettim, çok şehir gezdim, çok sokaklarda kayboldum. Her şeyden herkesten gittim de bir senden gidemedim. Ay güneşe hasret çok bekledi geceyi, ben sana hasret çok bekledim geri dönebilmeyi. Gözyaşlarım yağmur old...