2. Bölüm: Geçmişin yanık uçlu sayfaları

34 3 0
                                    

Bu hikaye tamamen hayal ürünü olup gerçek kurum, kuruluş ve kişilerle ilgi ve alakası yoktur.

İyi okumalar.

" Aile, uçları yanan bir kağıda yazılmış gibi öyle silik bir kelimeden ibaretmiş."

*************

4 Sene Önce

Saat akşam 22.28'i gösterdiğinde ailecek en sevdiğimiz filmi izliyorduk. Aylardan nisandı ve İstanbul'da yağmur devam ediyordu. Yağmuru severdim. Elime bir fincan çay alıp rastgele açtığım bir filmi izlemeye bayılırdım. Tıpkı bir terapi gibi beni rahatlatıyordu. Bugünde o günlerden biriydi. Ailecek kırmızı ve bej renginin ağırlıklı olduğu salonumuzda oturmuş televizyondan açtığımız 'Korkusuz korkak' filmini izliyorduk. En sevdiğimiz aktör olan Kemal Sunal'ın bizim için yeri o kadar ayrıydı ki bütün filmlerini izleyerek büyümüştük ve hepsini ezbere bilirdik. Küçük kardeşim Elif bile büyük bir hayranlıkla izlerdi Kemal Sunal'ın can verdiği rolleri. Bizim evimizin vazgeçilmez bir neşesiydi. Hep film günü yapar ve onun oynadığı filmleri izlerdik. Şuan bile ekran başında elimize aldığımız abur cuburlarla kahkaha atarak izliyorduk. Bu an paha biçilemezdi.

Filmin sonuna geldiğimizde babam kumandayla televizyonu kapatarak bakışlarını Elif'e çevirdi. Saat gece yarısını çoktan geçmişti.

"Hadi Elif sen annenle birlikte odana çık kızım saat epey geç oldu yarın okulun var" Küçük kardeşim Elif henüz 8 yaşındaydı ve 2. sınıfa gidiyordu. O kadar tatlı bir kızdı ki içimden en az yüz kere maşallah çekmeden duramıyordum. Küçücük boyu, pabuç kadar dili vardı. Karamel rengi saçları ve boncuk mavi gözlere sahipti. Bazen bir şey isteyeceği sıra bana öyle bir bakıyordu ki elimde olsa onu yiyecektim ama tatlı çocuk niyetimi anladığı sıra habire benden kaçıyordu!

"Off ama baba daha saat çok erken!" ağlamaklı ifadeyle babama bakarken yardım isteyen bakışlarını daha sonra bana doğru çevirmişti.

"Abla sen de bir şey desene ya!" şefkatle ona bakarken üzerindeki ayıcıklı pijamaları ve elinde yerlerde sürünmekten rengi değişmiş beyaz oyuncak ördeğiyle yine ısırmak veya yemek arasında ikileme düşmüştüm.

"Babam haklı ablacım hadi sen yukarı çık annemle bende babamla bir şeyler konuşup yanına geleceğim. Hem Pinokyo masalını yarım bırakmıştık geçende onu okurum sana ne dersin?"

Ufak ellerini birbirine çarpıp "Tamammm!" diyerek koşturarak yukarı çıktı. Masallar Elif için bir film sahnesi kadar heyecan vericiydi.

Hayalperest bir çocuktu Elif. Yaşıtlarına göre yaratıcılığı fazlaydı. Bir gün okuldan eve gelmiş ve derste yaptıkları resmi heyecanla bana göstermişti. Resme baktığımda yamuk yumukta olsa renkli kalemlerle çizilmiş bir asker ve balerin yan yana duruyordu. O zamanlar ona Kurşun Asker masalını okuyordum. Ondan etkilenmiş olmalı ki bunu resme dökmek istemişti. Oysa ona anlattığım masalda kurşun askerin bir bacağı yoktu ama resme baktığımda yeşil kıyafetli askerin bir bacağı normalken diğer bacağı boydan boya kahverengiye boyanmıştı.

'Bak abla' dedi bana heyecanla resmi gösterirken 'Kurşun askeri ve balerin kızı çizdim ben hani sen anlatmıştın ya nasıl olmuş?' Maviş gözleri bana pırıltılarla bakarken şefkatle sağ yanağını okşadım.

'Çok beğendim çok güzel olmuş ablacım ama bu askerin bir ayağını neden kahverengi çizdin merak ettim doğrusu.' bunu söylememle minik gözlerinde bir hüzün dalgası oluşmuştu.

'Senin okuduğun masalda kurşun askerin bir ayağı yoktu abla bende ona tahtadan bir ayak yaptım. Bak! artık balerinle dans edebiliyorlar.' diyerek elimdeki resmini kapıp salonun ortasında havaya kaldırıp bir o yana bir bu yana sallıyor ve şarkı mırıldanarak dans ediyordu. Elif'im haklıydı. Kurşun askerle balerin artık dans edebiliyorlardı.

GÖLGEDEKİ DÜŞLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin