-Çok çok çok özür d-dilerim ben..ben gerçekten istemedim. Ayağım takıldı. İyi misin? Canın yanıyor mu? Ah tabi ki yanıyor. Ben gerçekten çok özür di-
-Kes artık. Daha çok sinirlendiriyorsun. Dedim. Halen yanıyordum.
- Evladım iyi misin? Diye çığırdı bir ses. Bu o teyzeydi.
- İyiyim teyze merak etme. Lavabo ne tarafta? Dedim. Kadın çok mahçup duruyordu. Sırf şu aptal kız yüzünden bu yaşlı teyze bel büküyordu.
- Üzülme teyzecim. Olur arada böyle şeyler. Dedim ve yanına gidip yanağından bir makas aldım gülümseyerek. Kıza geri döndüğümde bakışlarımı içimdeki öfke ele geçirmiş olmalıydı ki değil kız, hizasındaki herkes korkmuştu. Lavabonun yerini öğrendikten sonra gidip içerde üzerimde ne varsa çıkardım. Kafamı musluğun altına eğip enseme soğuk su tuttum. Gömleğim batmıştı. Yeteri kadar su döktükten sonra doğrulup üzerimi giydim. Hiç olmazsa ferahlamıştım. Masaya geri döndüğümde kız yerdeki cam kırıklarını topluyordu. Yerdeki büyük parça kırıklara basarak geçtim. Kız şaşkınlıkla bana baktığında bir züppe gibi davranıp sırıttım. İnsan psikolojisi. Eğer sırıtmasaydım bana mahçup olmaya devam ederdi. Şimdi hiç olmazsa ondan hıncımı çıkartırken sulugöz haliyle uğraşmayacaktım. Sırıtmam, düşüncelerindeki züppe beni pekiştirip bana karşı olan mahçupluğunu yok edecekti ve bu sayede boyun eğmeyecekti yapacaklarıma. Onu elbette dövmeyecektim ancak çektiğim o acıyı ona az da olsa hissettirecektim. Belki ayaklarını kaynar suya sokabilirdim. Yada ellerini sıcak demire bantlayabilirdim. Sırf kız diye tölerans göstermeyecektim. O da diğerleri gibi yanlışının bedelini ödeyecekti.----
-Tatar! Kanka artık açalım sezonu. Canım çok sıkıldı kanka.dedi telefonun diğer tarafındaki. Telefon hoperlördeydi ve ben traş oluyordum. Sakallarım çok uzamıştı ve fazla uzun olunca serseri gibi duruyordum. Serserileri sevmezdim.
- Tamam kanka. Yarın sabahtan uçağa biniyorum. Cumartesi Pazar takılırız. Dedim.
- Adamsın.dediğini işittim.
-Hadi Urkay artık kapat çok yazmasın.dedim gülerek.
- Lan oğlum. Sen aradın.dediğinde güldüm.
- İyi o zaman sıkıntı yok. Ben duştayken istersen konuşabilirsin. Dedim gülerek. Konuşmayı bitirmişti. Gülerek iç çamaşırımı çıkarttım ve büyük havuzlu duş kabinine girdim. Yüzümü yapışmış sakallardan arındırıp kendimi temizledikten sonra çıktım ve havlulardan birini belime sardım. Bir diğeriyle gövdemi kuruladıktan sonra saçımın üstüne öylesine bıraktım kapşon gibi. Belimi de kuruttuktan sonra iç çamaşırlarımı giyip havluları kirli sepetine attım. Makinenin olduğu tezgahın üstündeki temiz kıyafetleri giyip kirlileri makinenin içine attım ve makineyi çalıştırdım. Evet ev işlerinden anlıyorum. Belki daha bir velet sayılacak yaştayken evde hizmetçiler olabilir ancak sağlıklı düşünebileceğim yaşa geldiğimde evde hizmetçiler yoktu. Yani yemekleri annemle yapardık. Yemek yapmasını da biliyorum. Bütün ev eşyalarının nasıl çalıştırıldığını öğretmişti. Ben de o ara ne olursa olsun modundaydım. Konuşmuyordum. O günden sonraki bir yıl hiç konuşmadım. Annemin dediğine göre geceleri bile sayıklamıyormuşum. Neyse geçmişi siktir et. Kafamdaki havluyu da kirli sepetine atıp elimi daldırdım saçlarıma ve karıştırdım. Telefonumu alıp cebime koydum ve odama girdim. Henüz tavan arasına geçmemiştim. Ses izolasyonu henüz bitmemişti. Amfiyi oraya taşımıştık. Kapısı yapılmıştı ve tüm evi sonunda iç cephe boyadan geçirmiştik. Bunların hepsini ben Yalgın ve işçiler yapmıştık. Şuan saat sabahın sekiziydi. Ders başlamıştı. Cüzdanımı da alıp aşağı indim. Ha bu arada, çorba faciasının üstünden birkaç gün geçmişti. Elbette o kızın cezasını vermiştim. Mutfağa girip peynir zeytin atıştırdım ağzıma ve bir bardak su içtikten sonra peynir ve zeytini buzdolabına geri koydum. Ev kapısına yürüyüp anahtarlıktan motor ve ev anahtarımı alıp dışarı çıktım. Cherokee garajın içindeydi. Motorum da onun yanındaydı. Anahtarı takarak çevirdim ve motoru çalıştırdım. Üstündeki ekipmanları giyerek motorun üstüne oturdum. Bir dakika daha ısınmasını bekledikten sonra yola çıktım ve garajın kapısını ardımdan kapattım. Hızlı süresim gelmiyordu. Nasılsa ilk derse geç kalmıştım. Okulun önündeki kafelerden birinin önüne park ettim motoru. Kaskı çıkartıp bileğime taktım ve kafeye yürüdüm. Bir çay içsem iyi gelecekti. Sigara içilmeyen tarafa gidip oturdum. Bir iki aile vardı. Birkaç kız ve bir tanede kalabalık grup. İki sandalyeli masalardan birine geçtim. Montumu ve eldivenleri öteki sandalyeye bırakıp kaskı masaya bıraktım. Vizöründen kendimi görüyordum. Gelen garsona daha ağzını açmadan Çay dedim. Gülümseyip adisyon kesti ve mendilliğin altına koydu. Bir çocuk ağlama sesi işittiğimde başımı kaskımdan kaldırıp oraya döndüm. Kafenin bir tarafında küçük çocuk evi vardı. Bir tane çocuk yerdeydi ve ağlıyordu. Sanırım düşmüştü. Çok geçmeden annesi ve babası olduğunu düşündüğüm insanlar çocuğun yanına koşmuşlardı. Babası onu kucağına almış ve saçını okşamıştı. Çocuk ağlamayı kesip güldüğünde bende burukça gülümsemiştim.
- Afiyet olsun.diyen sesle irkilip garsona döndüm. Onu fark etmemiştim. Kendime gelerek ona başımı salladım ve çayımı yudumladım. Boğazım ısınmıştı. Üstünde tüten duman bana o kıza yaptıklarımı hatırlatıyordu. Biraz ileri gitmiş olabiliriim ama pişman değilim. Kızın sol bacağını dizine kadar kaynar suda haşlamıştım. Çığlıkları halen aklımda. Merhem sürdüğümde yüzünün ifadesi aklımdan çıkmıyordu. O çaresizlik hissi, ne olacağını bilememezlik hissiyle karışmıştı. Suratı göz yaşlarıyla yıkanmıştı. Bağırmaktan sesi kısılmıştı. Merhemini ona acıdığımdan değil, abarttığımı fark ettiğimden almış ve sürmüştüm. Sonra bacağını siyah bir bandajla sıkıca dolamıştım. Neyse geçmişi siktir edelim. Çayım bitince adisyonu alıp kasaya gittim. Parasını ödeyip masama döndüğümde az önce düşen çocuğun kaskımı kafasına taktığını gördüm. Üstümdeki bakışları hissetmiştim. Annesi yanımıza gelmişti.
- Berkay! Çıkar o kafandakini. Çok afedersin delikanlı. İlginç şeylere fazla meraklı.dediğinde güldüm. Kadın ters tepki vereceğimi düşünmüş olmalı ki güldüğümde rahatça nefes almıştı. Montumu ve eldivenlerimi giyip çocuğun önünde eğildim. Boylarımızı eşitlemiştim.
- Motorcu mu olacaksın? Dedim.
- Evet.dedi gülerek. Gülümseyip başımı salladım. Yerdeyken annesine baktım.
- İzin var mı? Dediğimde gülümsedi. Çocuğu kucağıma alıp kafenin dışına yürüdüm. Babası da annesi de arkamızdan geliyordu. Çocuğu motorumun üstüne oturtup anahtarı takıp çevirdim.
- Bas bakalım şu düğmeye.dediğimde gösterdiğim kırmızı düğmeye basıp çekti. Motor tekleyip durdu.
- Uzun bas uzun.dedim gülerek. Kafenin camlarında herkes bize bakıyordu. Motor çalıştığında ona döndüm.
- Çevir bakayım şu kolu.dedim. Kolu çevirdiğinde çıkan ses onu korkutmuş olacakki geri çekildi hızla. Dengesini kaybedip düşer gibi olduğunda hızla atılıp onu tuttum.
- Nasıl? Beğendin mi? Dedim. Gülümseyerek başını salladı.
- Büyüyüp iyi bir iş sahibi olursan sende bunlardan alabilirsin. O gün geldiğinde de seninle biraz turlarız. Olur mu Berkay? Dediğimde gülümsedi ve başını salladı. Kaskını çıkartmaya çalışınca yardımcı oldum.
- Çok teşekkür ederiz delikanlı. Dedi annesi ve kucağında çocukla kafeye girdi. Babasıysa bana gülümseyerek bakıyordu.
- Motorcuları hep serseri diye bilirdik. Meğer aralarında senin gibi iyi olanları da varmış. Sağ olasın delikanlı.dedi ve elini uzattı.
- Estağfurullah abi. Ne demek.dedim ve kaskımı taktım. Tokalaştıktan sonra o kafeye gitti bende motora binip okula.
Hemen 10 metre mesafe, ne diye kaskını takıyorsun diye düşünen arkadaşlara uyarı! Ekipman nereye giderseniz gidin en önemli önceliktir.
Okulda motoru park edip indim ve kaskımı motorun üstüne bırakıp indim. İlk ders bitmiş olmalıydı. Herkes bahçedeydi. Sınıfa yürüyüp montumu oturduğum sıramın arkasına astım ve eldivenleri de masanın üstüne bıraktım. Sınıftan çıkıp okul koridorunda yürüdüm. A koridorunun sonunda C koridoruyla birleştiği yerdeki kapıdan çıkıp arka bahçeye geçtim. Egemenler ve Özyalçın buradaydı. Beni gördüklerinde yanıma geldiler.
- Naber Tatar. Dedi Yalgın. Başımı salladım.
- Varmı bir durum? Dedim. Başını iki yana salladı.
- Neredeydin geçen gün? Dedi Ceren. Ona baktım.
- Sanane? Dediğimde bozulduğunu gördüm.
Pek de umrumda değil onun bozulması. Biraz daha boş muhabbetten sonra ders zili çalmıştı. Sınıfa girdiğimde telefonum çaldı.
- Kimsin?
- Tatar. Ben Serkan Özyalçın. Babam seni çağırıyor. Yalgını Egemenlerle bırak hemen gel.dedi ve ardından telefonu kapattı. Geri aradım.
- Alo?
- Lan gerizekalı. Gel diyosun adres vermiyorsun. Nerden bilecem nerede olduğunuzu lan.dedim. Birkaç saniye cevap yerine derin nefes alışverişi duydum.
- Yalçın Holding de bekliyoruz.dedi ve kapattı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TATAR
Teen FictionHatalar insana yol gösterir, kendini tanıtır. Yaptığı hatalar kadar bilgeleşir insan. Us kazanır, yerini bilir, olgunlaşır. Çok hata yaptım ben, sayamam. Ama önemli olan sayısı değildi hatalarımın, sonuçlarıydı. Hiç hatamın olmadığını düşündüğüm anl...