Novem

119 30 13
                                    

"... O an olmasa bile kafamın içinde, bir yerlerde."

Seok Jin gözlerinin kısılmasına sebep olacak kadar gülümsedi. Melodi çalmaya başlayınca o da sözlere başladı. Namjoon gözlerini ondan alamıyordu. Ezberlediği yüzünün her bir santiminin yine üzerinden geçiyordu. Seok Jin aklına gelen soru ile şarkı söylemeyi durdurdu.

"Nasıl kokuyor peki? Gemina Planetarumdaki yağmur." Namjoon yüzündeki gülümsemeyi söndürüp gözlerini etrafta gezdirdi ve havayı kokladı. "Yanık gibi.". Seok Jin aldığı cevap karşısında kaşlarını çatı, "Efendim?". Namjoon havayı bir daha kokladı "Yanık gibi kokuyor.". Seok Jin gözlerini büyütüp kafasını çevirdi. Ocakta simsiyah olan yumurtayı görünce hemen tezgahtan inip tavayı ateşten uzaklaştırdı. Düğmeyi çevirip ocağı söndürdü ve elindeki tavayla Namjoon'a döndü. Tek kaşını kaldırıp ona baktı. Namjoon ona özür dolu bakışlar atarken Seok Jin'in buna kızması olanaksızdı.

Yanmış yumurtayı çöpe atıp tavayı lavaboya koydu. "Camı açar mısın?" Seok Jin pencereyi gösterip konuştu. Namjoon hızla oraya ilerledi. "Pekala şimdi Şef Jinnie ile kahvaltı dersi başlıyor evlat iyi izle." Namjoon güldü. Tezgaha kalçasını yaslayıp kollarını göğsünde birleştirdi.

Seok Jin dolaptan bir kase çıkarıp tezgaha koydu. Buzdolabına gitmek için döndü. Namjoon onu, önünden geçerken yakaladı ve vücuduna yasladı. Bir süre gözlerinin içine baktı. Öne eğilip yüzünü Seok Jin'in boynuna gömdü. Seok Jin kollarını onun belinde birleştirdi. "Senin gibi kokuyor." Seok Jin'in anlık sersemlikle ağzından "Ne?" çıktı. Namjoon'un sesi, yüzü hâlâ onun boynunda olduğu için boğuk çıkıyordu. "Yağmur diyorum. Senin gibi kokuyor. Anne gibi.". Seok Jin gülüp konuştu, "Anne gibi mi?". Namjoon olabildiğince kafasını salladı, "Anne gibi. Senin gibi. Aynı şey neredeyse. Huzur verici kokuyor. Mutluluk gibi, güzel anılar, güven verici kokuyor."

Namjoon kafasını kaldırınca Seok Jin onun gözlerinin içine bir süre bakıp yanağından öptü ve  buzdolabına ilerledi. Üç yumurta alıp tezgaha geri döndü. Namjoon onu yumurtayı kıracağı sırada durdurdu. "Ben yapmak istiyorum. Sadece göster." Seok Jin gülümseyip bir yumurta eşine verdi. "Yumurtanın tam ortasını kâsenin köşesine vurmalısın." ardından tek seferde yumurtayı kırıp kâsenin içine koydu. Namjoon bir elindeki yumurtaya bir kaseye baktı. "Yapabilirim sanırım.". Yumurtayı hızla kasenin köşesine vurdu. Yumurta kırılmıştı evet ama kasenin içine dökülen olmamıştı. Seok Jin gülerken aynı anda tezgahta kırılan yumurtayı silmek için bez alıyordu.

Namjoon elini, bulaşan akışkan sıvıyı hissetmemek istermişcesine önünde tutuyordu. Musluğun altında elini yıkamaya gitti. "Sanırım yumurtayı sen yapsan daha iyi olur." elini kurularken konuştu. Seok Jin hâlâ gülüyordu. Sevgilisi yanına gelince bir yumurta alıp tek eli ile kırdı. "Hassiktir" Namjoon ona hayranlıkla bakarken ağzından istemsiz bir küfür çıktı.

Sonunda kahvaltıyı bin bir zorlukla hazırlamışlardı. Buzdolabında çoğu şey Namjoon'un sakaralığı yüzünden çöpe gitse bile Seok Jin bunu sadece komik buluyordu.

*

"Gemina Planetarum'da yağmur çok önemlidir." demişti Namjoon. "Czarny'e pembe Rowy'e siyah yağmur damlaları düşer. Hatta bazen su bile olmaz onlar. Rowydeki sıcak çikolata, Czarnydeki çikekli süt olabilir. Tabii ben onlara öyle diyorum. Kimyasal olarak ne olduğunu bilmiyorum. Bazen ise iki gezegenede renkli yağmur damlaları düşer. Düştükleri yerde renkler karışmaz, bu yüzden daha bir güzeldir. Ama en iyisi iki yağmur olayında da hava senin gibi kokar, Uğultular hep duyulur. Bu yüzden Dünyadaki yağmuru sevmiyorum. Bir sürü insanın taktığı farklı anlamlar vardır. İzleyip ağladığı anılar farklıdır. Benim yağmurlarım daha güzel. Daha özel, daha güzel kokuyor, daha farklı anlamları var. Sadece bana bir şeyler hatırlatıyor. Benim için şarkı söylüyor."

*

Olmadı gibi bu bölüm ben beğnmedim.

Gemina Planetarum • Namjin •Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin