Quattuordecim

92 25 10
                                    

Seok Jin vücudundan aşağı akan su damlaları ile kolunu duvara yasladı. Sıcak suyun yaptığı buhar gitgide yoğunlaşırken kıpırdamadı. Derin bir nefes alıp alnınıda koluna yasladı. Sol bacağı ile ritim tutarken sıcak suyun vücuduna her değişinde yaptığı yakma hissini pek umursamıyordu. Kapının tıklatılma sesini duyunca kafasını kaldırdı.

"Jinnie? İyi misin?". Namjoon banyo kapısının diğer tarafından endişeli bir tonda konuştu. Seok Jin şampuan şişesini eline alıp birazını avcuna döktü ve eşine seslendi.

"Evet. Sadece duş alıyorum. Sorun yok.". Dudağını ısırıp saçlarını köpürtmeye başladı. Namjoon omuzlarını düşürüp kapıdan uzaklaştı. Sevgilisinin bir sorunu var gibi hissediyordu. Ne olduğunu bilmesi gerekiyordu yoksa yardımcı olamazdı. Tek varlığının kötü durumda olması onu mahvediyordu.

Seok Jin saçlarının köpürmesine rağmen hâlâ iki eli ile kafasını okşuyordu. Sıcak suyun buharı artık her tarafı bembeyaz yapmıştı. Elleri hâlâ saçlarındayken dirseklerini duvara dayadı. Derin bir soluk alıp verdi. Alnını da duvara yaslayıp ellerini ensesinde birleştirdi. Birkaç damla su ensesinden kuyruk sokumuna doğru kayınca gözlerini açıp yere çevirdi. Biraz pembeleşen köpükler yerde kayarak gitmeleri gereken deliğe ilerliyorlardı. Seok Jin ağzından bir hıçrık çıkınca iç çekip durulanmaya başladı.

Göğüs boşluğunda bir yumru var gibiydi. Onu atmak içindi, tüm bu iç çekişler. Ama oraya yapışmış, virüs gibi tüm vücuduna yayılıyordu. Nedenini bilmiyordu bu sıkıntının. Ama gitgide sol göğsüne kayıyor, kalbine yayılıyor gibiydi. Simsiyah bir karaltı, Siyah'ını taşıdığı organına yayılıyor gibiydi. Onu rahatsız etmesini istemiyordu. O hayati organda, tek bir siyah olabilirdi.

*

Namjoon dışarı baktığı pencereden, banyo kapısının açılma sesi gelince gözlerini ayırdı. Odadan, altında sadece bir kat havluyla eşi çıkınca bir an afalladı. Seok Jin sevgilisinin önünde durduği valize ilerledi. Namjoon yatağa oturup ona geçmesi için yol verdi. Pembe saçlı yere çömelip valizi karıştırmaya başladı. Namjoon onun görmeyeceğini bilse bile camdan dışarıyı, kapkara gökyüzünü ve yağan yağmuru gösterdi. Önündeki aşık olduğunun sırtından aşağı akan birkaç su damlasını takip etti ve yutkundu.

"Bunun olacağını tahmin etmemiştim. Ben belki bu akşam dışarı çıkıp sahilde dolaşırız diye düşünmüştüm.". Gözlerini zorlukla cama çevirip iç çekti. "Ama sanırım hava durumu bizden hoşlanmıyor.". Ayağa kalkarken kaşlarını çatıp parmağını tehditkar bir şekilde gökyüzündeki kara bulutlara doğru salladı. "O bulutların üstüne Dragwan salacağım!"

Seok Jin giyinip ayağaya kalktı. Camdan bakan sevgilisinin arkasından beline sarıldı. Yanağını yavaşca öpüp çenesini omzuna koydu. Namjoon eşinin temiz kokusunu çokca ciğerlerine doldurdu. Ona doyamıyordu. Kokusunu içine çekmesi, ona dokunması yetmiyordu. İmkanı olsa aynı bedene yerleşirdi onunla. Arkasını dönüp tek eliyle, boyası akmış pembe saçlar arasında dolaşırken diğeriyle eşinin belini tuttu.

"Dragwan, sis gibi bir şey. Orada yaşayan herkesin hayatı boyunca Dragwan'ı bir kere kullanma hakkı vardır. Dragwan, yağmur bulutlarını dağıtmaya yarıyor. Ama bunu kullanmak için gerçekten işe yaramasını dilemen gerek.". Seok Jin sevgilisinin dudaklarına çabuk bir öpücük koyup onu, hâlâ sarılırken ittirdi.

Geri geri giderken Seok Jin bir an sendelendi. Bu yüzden Namjoon yatağa sırt üstü düştü ve güldü. Seok Jin eliyle saçlarını karıştırıp yavaşca yatağa ilerledi. Namjoon'un yataktan sarkan bacakları arasında ayakta durdu. Namjoon yataktan destek alıp oturur pozisyona geçti. Önündeki eşinin tişörtünün altından belini tuttu. Seok Jin iç çekince Namjoon gülerek iki elinide onun sırtına yerleştirip daireler çizmeye başladı.

Seok Jin kollarını sevgilisinin omuzlarına koydu ve kalbinin hızını normale sokmaya çalıştı. Namjoon onu hızlı ama nazik bir şekilde çekip yatağa yatırdı ve onun sağına uzandı. Boynunun soluna eğilip küçük öpücükler koymaya başladı. Seok Jin ellerini üstündeki eşinin saçlarına koyup yavaşca çekiştirmeye başladı. Onun hızlıca inip kalkan göğsüne ve boynundaki dudaklarına deli gibi tahrik olsa bile bu akşam gücü yoktu.

Namjoon da bunu hissetmişti ve çok zorlayamacaktı. Sadece küçük küçük birbirlerini öpecek veya dokunacak, güçleri varsa konuşacaklar ve uykuya dalacaklardı. Normalde de olurdu bu. Namjoon derin soluklar arasında öpücükleri durdurup burnunu öpücükleri bıraktığı yerlere sürtüp eşinin temiz ve güven dolu kokusunu sayısız kere içine çekti. Başını kaldırdı ve her zaman tahrik olduğu dudakları öpmeye başladı. Seok Jin'in boğazından gelen inleme ile ayrıldı ve sırt üstü yatağa yattı.

"Gemina Planetarum'da nadir olan bir şey oluyor.". Seok Jin yukarı kayıp eşinin gövdesi yanına kıvrıldı. "Gri yağmur yağıyor Jinnie. Bu gerçekten kötü bir durum. Bu durumda Dragwan kullanılamaz. İşe yaramaz. İki gezegenden birinde bir sorun olduğunda yağar gri. Bu gerçekten nadir olur çünkü iki gezegen birlikte oldukları sürece bir sorun olmaz.". Pembe saçlara şevkat dolu bir öpücük kondurdu.

"O zaman biz mor şemsiyelerimizi açıp yağmura meydan okuyalım. Çünkü sorun olmayan bir ortamda yağması çok kaba.". Namjoon'un uyku dolu çıkan cümleler arasından anladığı şeylerle gülümsedi.

Eşine sarılıp mor şemsiyelerini açtılar ve huzur dolu bir uykuya kendilerini bıraktılar.

*

Pt.2 sonu

Gemina Planetarum • Namjin •Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin