1. Bölüm

1.7K 61 1
                                    

Sağ elimle kavradığım yemek bıçağını iki yanda gezdirip önümdeki yemekle bakışmaya başladım.

''Tatlım.. Neden önündeki yemeyi yemiyorsun?'' dedi annem ve babam. İkisi de aynı anda konuşmayı seven tiplerdendi. Kafamı bezelye yemeğinden kaldırıp kararsız gözlerle anneme baktığımda bütün sofrada bir sessizlik oluşmuştu.

''Çünkü bu yemeği sevmiyorum anne. Ayrıca bu gece canım çok sıkkın, yemek istemiyorum.'' Elimle tabağı ittirip birkaç hareketten sonra ayağa kalktım. Herkesin gözleri ne yapacağımı takip ederken ben üst katın merdivenlerine yaklaşıp yavaş adımlarla salondan uzaklaşmaya başladım. Sanırım depresyon dedikleri şey böyle bir şey olmalıydı. Neyse..

Işığı sönük olan banyodan içeri girip dudağımın kenarında kalmış salça lekesini soğuk suyla yıkadım. Aynadan bir süre kendime baktıktan sonra neden bu kadar berbat bir hayata sahip olduğumu hatırladım. Yüzüm ister istemez buruşmuştu. Banyodan çıkıp kapıyı örteceğim sırada ensemde bir nefes hissettim. Vücudum istemsiz bir şekilde irkilmişti.

''Küçük kızımız karnını yine hangi piçin evinde doyurdu acaba?'' Sırıttıığını fark ettiğim anda aniden arkamı döndüm. Yüzündeki aptal ifade kaybolmuştu.

''Buna karışma yetkini sana kim verdi Justin?'' Küçümseyici gözlerini üzerimde gezdirip sırtımı dayadığım duvarın iki yanına ellerin yaslayıp beni hapis etti.

''Hatırlıyor musun bilmiyorum ama ben senin abinim Britt. Buna dayanacaksın.'' Yüzünde oluşan alaycı ifade sinirlerimi daha da germişti.

Justin'in vücudunu itip "Birincisi, buna mecbur değilim ve ikincisi ise sen benim sadece abimsin, Justin. Kendi kendine bir yerlerini kaldırıp iki yaş büyük olduğun 'kardeşine' abilik taslıyorsun." dedim vurgulamaları yerinde yaparak. "Şimdi beni yalnız bırak."

İşaret parmağını iki yana sallayarak "Hayır, hayır, hayır küçük kardeşim. Ben senin sadece abin değilim. Sana hiçbir abinin vermeyeceği sevgiyi besliyorum." deyip kollarını iki yana açtı. Bunun anlamını biliyorum.

"Hayır Justin, sakın düşündüğüm şeyi yapma." dememe kalmadı. Beni kucaklayıp tüm gücüyle sıktı. Acıdan inledim.

"Anne! Oğlun beni öldürecek! Bırak!" O kadar sıkıyordu ki hareket bile edemiyordum.

''Justin! Bırak şu kızı!'' Aşağı kattan gelen ses annemden başkasına ait olamazdı. Justin kollarını belimden çekip kahkaha atarak merdivenlerin olduğu yere doğru yürümeye başladı.

''Bir daha uğraşacak mısın benimle?'' dedi aşağıya inmeden önce. Gözlerimi tereddütle kaslı vücudunda gezdirdim ve somurtan bir yüzle odamın kapısına doğru yürüdüm.

''Sen benimle uğraştığın sürece peşini bırakamayacağım.'' Dediklerime cevap vermeden annemlerin yanına gitti. Sessiz bir şekilde odamın kapısını araladığım sırada içeriden 'ah, uh!' gibi sesler geldiğini duydum. Göz bebeklerim odanın içini gizlice incelerken Michie'nin sırtından başka bir şey görememişti. Bir ileri bir geri sallanıyordu. ''İğrenç!'' diye mırıldandım kapının önünde. Yine o piç sevgilisiyle sex mi yapıyordu? Eğer gidip Justin'e söylesem ağzına sıçardı. Kesinlikle. Odanın kapısını çaktırmadan kapattım ve Justin'in odasından içeri girdim. Sık sık Michie'yle aynı odayı paylaşmaktan şikayetçi olurdum. Ama evimizin en küçük prensesi, 7 yaşındaki kardeşim ve 10 yaşındaki diğer kardeşim birlikte aynı odada kaldıkları için bana ve ya Michie denen sürtük kardeşime ayrı bir oda ayırmadılar. Justin ise evin tek erkek çocuğu olduğu için onun kocaman, lüks bir odası vardı. Balkonundan baktığınızda odası ayrı bir şehirdeymiş gibi olur. Bütün manzara ayaklarınızın altındadır. Justin bir de odasının kapısını kitleyince sanki başka bir evde yaşardı. Fakat bu kesinlikle beni etkilemezdi. Tabi Justin'in odasına girip gizlice yanında uyuduğum günleri saymazsak. Michie'nin sevgilisiyle mesajlaştığında çıkan o 'bip' sesi beynimi parça pinçik ediyordu..

Kendi odama gidemediğimden soluğu Justin'in balkonunda aldım. Annemlerin para bastığı şu küçücük puf tabureler böyle günlerde işime yarıyordu doğrusu. Her zaman Justin'i daha çok sevdiklerini gösterirlerdi zaten. Çocuğun balkonu bile en az beş milyar vardır yani. Manzarasını eklersek birde, mm, on milyar falan herhalde. Manzara diyorum, mükemmel! Bizim balkonumuz ise havuza bakıyor. Hiçbir hareket yok. Sabah kitap okurken Rakim, Ariana'nın sesini çekmek zorundaydım üstelik. Ama çok tatlı bir oda. Camının mermerinde oturup ders çalışabiliyorum. Evet, okulda inek diye dalga geçilenlerdenim ben de. Hep depresyona girip çok kitap okurum.

"Ne yapıyorsun sen benim balkonumda?" diyen Justin'i duyunca irkildim ister istemez.

"Ş-şey.. Odamda.. Yani Michie ve benim odamda biraz meşgullük var." dedim. Aklıma gelen ilk şeyi söylediğimden olacak, hem kekeledim hem de devrik oldu biraz.

"Konuşmayı bile beceremiyorsun Britt. Sinirlenince hemen anneme ispiyonlamayı biliyorsun ama." deyip kıkırdadı.

"Sana ne ya? Karışmasana sen bana." dedim sinirlenip.

"Benim balkonumda oturan sensin, bir de karışma diyorsun. Hem abiye sana ne denir mi hiç? Biz sana böyle mi öğrettik?" bir de gülüyordu ya, beni sinirlendirmek için dünyaya gönderilmiş bir yaratık gibi.

"Sanki ben burada durmaya çok meraklıyım! Senin gibi sadece bana ait olan bir odam olsa Michie'yi ve aptal sevgilisini beklemek için odana gelmezdim!" dedikten beş saniye sonra ne dediğim kafama işledi. Elimle ağzımı kapatıp gözlerimi Justin'den kaçırdım.

"Ne? Ne dedin sen?" deyip çenemden tutarak başımı ona çevirdi. Başımı iki yana salladım.

"Hiç, hiçbir şey söylemedim." Sinirle balkondan çıktı. Arkasından gidip "Justin, dur!" dedim.

Bana dönüp "Ne var!?" diye bağırdı.

"Ben.. sadece seninle uyumak için bir bahane uydurdum." dedim. Ah, Michie. Senin için neler yapıyorum!

EnchantedHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin