8. Bölüm

49 18 0
                                    


"Okula Justin ile birlikte gitmek zorunda mıyım?" deyip kahvaltı tabağımı tezgahın üzerine koydum.

"Henüz 18 yaşında değilsin ve araban da yok. Yani, evet." deyip kollarını göğsünde birleştirdi. "Tabii toplu taşıma araçlarını tercih ederim dersen hergün cebine 50 dolar koyuyorum."

Kalçamı mermere yerleştirip derin bir nefes aldım. Çantasını omzuna takmış Justin mutfağın kapısından kafasını uzatıp ''Gelecek misin?'' dedi görüş alanımdan çıkarak. "Arabada bekliyorum!" diye de ekledi.

"Görüşürüz anne." Yerdeki çantamı boynuma geçirip yavaşça yürümeye başladım. Justin yola çıksaydı ben arabaya gidene kadar okula varmıştı muhakkak. Ne yapayım ki? Yumruk attığımda aynanın kırılmasını ben söylemedim. Bacağıma sarılan bezleri de ben bağlamadım. Arabaya bindiğim an Justin'in yüzünü görmemek için başımı cama çevirdim. Sonbaharın başında olmamıza rağmen korkudan uzun kollu gömlek giyip hiç bir düğmemi açık bırakmadım. Aynı zamanda bacağımı göstermeyen koyu renkli çorabımı giydim. Korkudan soğuk terler akıyordu her yerimden. Şuraya bakın, hava çok sıcak ve ben nasıl giyindim!

''Bugün ayın kaçı?'' Yan sıradan gelen sesle kafamı Lilly'e çevirdim.

''Yanlış kişiye sordun bebeğim.'' Esneyerek kafamı tahtanın kenarına çevirdiğimde ezik büzük yazılan rakamları gördüm. Her gün üşenmeden tahtaya tarihi yazan öğretmenlerden biri olması gerekiyordu sanırım.

''Tamam'' dedi sıra arkadaşım. Gözümü çevirmeye gerek duymadan tarihi daha yakından inceledim. Zaman dilimim alt üst olmuştu.

YARIN DOĞUM GÜNÜMDÜ VE BEN BUNU BİLMİYORDUM.

''Ah şu şansa bak, mükemmel bir zamanlama oldu!'' Kendi kendime söylenerek edebiyat kitaplarımı bir sıraya dizdim. Gözümün heyecandan yaşlandığını fark ederken yarın neler olacağını düşündüm. Justin'le konuşmuyordum, Michie erkeklerin altına girip çıkmaya devam ediyordu, Rakim oyuncaklarıyla oynuyordu, Ariana ilk bulduğu fırsatta anneme ve babama Justin'le ilgili yaşadığım şeyleri söylecekti. Annem ve babama gelirsek.. Ne yaptıklarından haberim bile yok.

Kafamı ellerimin arasına alıp şakaklarımı ovuştururken sınıfın kapısından bir ses gelmişti. Tahminimce öğretmenin gelmiş olması lazımdı. Ayaklarından çıkan dolgun ve bir o kadar da sivri ses anca bir topukludan çıkacak kadar fazlaydı. Kafamı üşenmeden kaldırıp baygın gözlerle öğretmene baktım. Tüm sınıfı süzüp sırası bana geldiği zaman kaşları sebebsiz bir şekilde çatılmıştı. Bu yüzden de üzerime hemen bir şekil verip başımı daha fazla kaldırdım. Gözlerini gözlerimden uzaklaştırdığı zaman derin bir nefes alabileceğimi düşündüm.

''Gel!'' dedi öğretmen kapıdan gelen sesle. Bu sefer bıkkınlıkla gözlerimi devirdim ve edebiyat kitabının birkaç sayfasına baktım. Nefret ettiğim bir şey oluyordu şu an. Ders zamanında kapı çalınıyordu.

''İyi dersler'' Kapıdan gelen soluk sesin kime ait olduğunu az uz da olsun hayal edebiliyordum..

''Arkadaşınız sınava geç kaldığı için bu sınıfta sınava girecek. Ne kadar üst sınıf olsa da.'' Öğretmen duraksayıp biraz dinlendikten sonra arkasındaki mavi dolaptan bir tane kağıt çıkardı. ''Özellikle de 50 puanı boşa gitse de, girmesi lazım öyle değil mi?'' Bütün gözler Justin'in beti benzi akmış suratına dönünce elimi karnımdan çekip soğuk terlerin alnımdan akışını hissettim. Lilly az önce resim atölyesine gittiği için koca sınıfta yanı boş olan tek kız bendim. Sanırım Justin de bunun farkındaydı. Başımı tekrar ellerimin arasına alarak bunun sadece bir kabustan ibaret olduğunu düşündüm. Öğretmenimiz "Britt'in yanına geç. Başka boş yer yok." deyip sınıfa tekrar göz attı.

EnchantedHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin