6. Bölüm

62 19 1
                                    


Hızla kendimi çekip yükseklik korkumu umursamadan aşağıya baktım.

"Özür dilerim." dedim yüzüne bakmadan.

Birkaç dakika sonra duran dönme dolaptan ilk Justin çıktı. Elini uzatıp çıkmamda yardımcı oldu.

"Ne yapmak istersin?" dedi ellerini ceplerine sokarak.

"Soğuk bir şeyler içelim mi?" deyip ona döndüm. "Milkshake olabilir."

"Gel." dedi dondurma büfesini göstererek.

"Her zamankinden mi?" omzunun üzerinden bakarak. Başımı evet anlamında salladım.

"İki tane vanilyalı milkshake, ekstra olarak karemel sos olsun." Adamın verdiği plastik bardakların birini bana verip kamışımı da uzattı.

"Tamam, hadi gidelim." Önüme geçip yavaşça arabaya ilerlemeye başladı, ben de arkasından gittim.

Koltuğa oturup Justin'in arabayı çalıştırmasını bekledim ama yapmıyordu.

"Britt.. İsteyerek olmadı, biliyorsun." dedi. "Kusuruma bakma."

Başımı iki yana salladım.

"Hayır hayır. Asıl sen benim kusuruma bakma. Hadi gidelim." Arabayı çalıştırdı. Dudaklarını çizgi haline getirip başını yavaşça salladı.

Milkshake'imi bitiremediğim için kamışımı ağzımdan ayırmayıp kapıya doğru yürüdüm. Justin yine öndeydi. İçeri girip kapıyı kapattım. Ayakkabılarımı çıkarmak için koyduğun bardağı elime alıp tekrar içmeye başladım.

"Justin Britt'i dışarı çıkarmıştı.. Sanırım onlar geldi." diyerek içeri giren annemin yanında Lindsey duruyordu. Justin'e gülümseyip elindeki kitapları salladı.

Justin kafasını bana çevirince de Lindsey omzuna sarılıp "Ders çalışacaktık, unuttun mu?" dedi. Ne Justin ne de annem onun yüzünü göremediği için pis pis sırıtıyordu bana.

Justin kafasını Lindsey'e döndürünce yüzünde kocaman bir yavru kedi ifadesi belirmişti. Hadi Lindsey! Bırak şu ayakları, aşıksın işte bu oğlana.

''Cidden, öyle bir şey vardı değil mi?'' dedi Justin. Sıkıntıdan eliyle kafasını kaşıdı ve gözlerini bir süreliğini benim olduğum yere çevirdi.

Justin'e hiçbir şey söylemeden merdivenlerden çıkmaya başladığım sırada bütün aile bireylerinin gözleri bana dönmüştü. Michie de mutfaktan aldığı iki fincan kahveyle arkamdan geliyordu. Ve Lindsey'e öyle bir bakış atıyordu ki..

''Burada daha fazla duramayacağım abla.'' Michie hızlınarak önüme geçti ve ayıcıklı terliklerinden çıkan sesle odanın kapısını açtı.

''Al benden de o kadar, o kaşarın yüzünü gördükçe kusasım geliyor.'' Odadan içeri girince sinirle kendimi yatağa attım.

''Kahve içmek ister misin?'' dedi elindeki kahveyi uzatınca.

''Evet iç- Michie!'' Sözümü yarıda kesen o muhteşem fikri söylemek için heyecanla ayağa kalktım. Michie ise az kalsın kahvesini yere döküyordu. ''Lindsey'in üzerinde beyaz tül bir elbise vardı, değil mi?'' dedim. Michie'nin yüzünü boylamasına bir intikam sarmıştı.

''Evet, aynen öyle abla!''

''Şu kahvelerden birini bana ver.'' dedim elindeki kahveyi çekiştirip. ''Sürtüğümüzün canı biraz kahve istemiş!'' dedim gülerek. Michie ellerini heyecanla çarpmaya başlarken zafer ifadesiyle kapıya doğru yöneldim. Fakat merdivenlerden daha anca ayak sesleri geliyordu.

EnchantedHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin