Multimedya; Bölümün Fragmanı
Bölüm Şarkısı; Lal // Yeni Hayat
AFRA:
Şaşkın bakışlarının hedegi yatağının üstünde duran kutudan başka birşey değildi. Yavaş hareketlerle kutuyu açtı. Gözünün dolması için açtığı kutuya birkaç saniye bakması yeterliydi. Ama hayır.
Afra mızmız, sürekli ağlayan veya şımarık bir kız değildi. Onun bu hale gelmesini sağlayan tek şey anılardı. Anıları onu yakıp yok ediyordu.
Anılar onu öldürmüyor, tam aksine süründürüyordu. Şuan olan şey de tam olarak buydu.
Kutunun içindekileri yavaşça çıkarttı ve yatağının üzerine düzgün bir şekilde sıraladı. Kutunun içi boşalınca sadece iki tane zarf kaldı. Onları da çıkartıp yatağın üzerine koydu.
Eli ilk önce annesinin en sevdiği, pusula şeklindeki kolyeyi yavaşça okşadı. Sanki her an kırılabilirdi. Onu kırınca annesini tekrar kıracakmış gibi hissediyordu. Kolyeyi güzelce kutunun içine yerleştirdi. Elinin bir sonraki adresi annesinin gümüş tarağı oldu. Annesi saçlarını hep bu gümüş tarakla tarardı. Ama şimdi ne saçı vardı, ne de kendisi...
Bir damla daha aktı gözlerinden. Onu da kutuya ekledikten sonra daha fazla bakamayacağını anladı ve altın broşu, hırkayı, son olarakta annesinin günlüğünü aldığı gibi geri kutuya koydu. Yatağında biri büyük, biri küçük iki zarf kaldı geriye. Eline ilk olarak küçük zarfı aldı. Açtı ve okumaya başladı.
" İnsanların hayatı iyi veya kötü birçok anı ile doludur. Ben şimdi düşündüğümde aklıma, bizim aramızda geçen pek iyi bir anı gelmiyor. Ama kötüye gelince, birçok var. Bu kötü anıların en acısı annenin ölümü oldu. Ve bunun sebebi sensin! Annenin ölümünün sebebi sensin! Hatta sadece annenin de değil, kardeşinin de katilisin sen!
Bu zamana kadar her ne yaptıysan kabullendik, bir süre sonra unutuldu. Ama bu ne yazık ki öyle değil. Bu unutulacak, telafi edilebilecek birşey değil!
Ben artık senden çok sıkıldım, bıktım. Ve artık seni hayatımda istemiyorum. Bundan sonra ne sesini duymak istiyorum, ne de yüzünü görmek.
Yarın öğleden sonra evde olmayacağım. Almak istediğin eşyan varsa ben yokken gel, al. Ve bir daha sakın karşıma çıkma. Bu saatten sonra ne senin bir baban var, ne de benim bir kızım!"Afra artık ağlamıyordu. Çünkü alışmıştı. Ama içindeki öfkeyi bir türlü dindiremiyordu. Sinirle komidinin üzerinde duran bardağı boy aynasına fırlattı. Ayna tuzla buz olmuştu, fakat buna rağmen Afra hala sinirini atamamıştı. Bu sefer de makyaj masasına yöneldi.
Parfümlerinden birisini alarak cama fırlattı. Sanki sinir krizi geçiriyordu. Birden kendini kaybettiğini düşündü. Ayakları artık onu taşımıyordu. Birden yere düştü ve ağzından keskin bir çığlık attı. Bunun sebebi biraz acıları, biraz yaşadıkları ve birde yere düşünce ayağına giren ayna parçalarıydı. Hıçkırmaya başladı. Acıları artık ona ağır geliyordu ve düşünmek istemiyordu.
Vazgeçmişti o herşeyden. Annesinden, babasından, hayattan, anılardan, acılardan. Ama onlar hiçbir zaman ondan vazgeçmiyordu. Ayakları titreye titreye kalktı, banyoya doğru ilerledi. Buğulu gözlerle ne kadar becerebildiyse cam kırıklarını çıkarttı.
Üstündekileri de çıkardıktan sonra küvete soğuk suyu doldurmaya başladı. Su dolarken odasına ilerledi. Dolabından iç çamaşırlarını, siyah kısa bir şortunu ve son olarak siyah salaş bir tişörtünü çıkardı. Tekrar banyoya ilerledi. Elindekileri kenara bıraktı ve çıplak vücudunu soğuk suyun içine hapsetti. Tamamen girdikten sonra kafasını da suyun içine soktu ve çığlık attı.
Bedenini hapsetmiş olan soğuk su, haykırışlarını da hapsediyordu. Kanla karışmış olan su da biraz daha durduktan sonra kısa bir duş aldı ve dolabından aldıklarını çıkarttıklarını üstüne geçirdi. Saçını kurulayıp, taradı. Yüzüne dokunmadan, beyaz spor ayakkabılarını giydi ve hemen telefondan Kaan'ın numarasını tuşladı. Ahh, tabi, Kaan onun tek dostuydu.
Ya da o öyle sanıyordu. Afra birçok kez Kaan'ın arkasından iş çevirdiğini biliyordu ama artık yargılamaktan ciddi anlamda sıkılmıştı. O yüzden pek kurcalamıyordu. Sonunda Kaan telefonu açtığında kısa bir şekilde ona nereye gitmesi gerektiğini söyledi ve telefonu kapattı.
***
DORUK:
2 gün sonra...
Güçsüz bir şekilde Meriç'in elindeki küreği aldı. Dışarıdan sakin gözüküyordu fakat içinde fırtınalar kopa kopa adımlarını biricik kardeşinin mezarına yöneltti. Küreği toprakla doldurup mezara attı. Biricik kardeşinin mezarına 2 kez toprak attıktan sonra, geriye çekildi ve küreği istemsizce babasına uzattı.
Ve çok kötü olduğu için mezarlıktan hızlıca çıktı. Aslında çıkamadı. Önce göğsünde ince bir sızı hissetti ve ardından da yerde bağıran kıza baktı. Umursamaz bir bakış atıp mezarlıktan çıktı. Ama onun mezarlıktan çıkması kızın ona bağırmasına engel olmamıştı.
En son bağırmaktan yorulmuş olacak ki "Adi" dediğini duydu. Doruk umursamadan deniz kenarına doğru yürümeye devam etti. Onu sakinleştiren sayılı şeylerden biriydi deniz kokusu. Aslında onun en büyük sakinleştiricisi kardeşiydi.
Ama o artık yoktu. Şimdi onun kokusunu, deniz kokusuyla bastırmaya, kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Gözlerini kapattı, deniz kokusunu içine çekti ve kendini anılara bıraktı.
***
AFRA:
Yerden kalkıp üzerini çırparken, bir yandan da kendi kendine onu yere düşüren, bir özür bile dilemeyen çocuğa söyleniyor, ağzına gelen küfrü sayıyordu. Üzerini çırptıktan sonra yerden, annesine almış olduğu çiçekleri de aldı ve daha birkaç adım atmıştı ki karşısına bu sefer de koşan bir çocuk çıktı. Afra, ikinci kez yere düşmemek için kenara çekildi. Daha sonra arkadan, aynı az önce koşan çocuk gibi telaşlı, tedirgin bir kız belirdi. Afra, kıza dikkatlice baktı, evet, eve o oydu! Seneler önceki en ama en yakın arkadaşıydı. Ama Afra, annesinin ölümünden sonra hiç kimseyle konuşmadığı gibi Melis'le de konuşmamıştı ve bir süre sonra aralarında ki bağ tamamen kopmuştu. Ya da, Afra öyle sanıyordu. Öylece Melis'e bakakaldı. Ama Melis öyle telaşlıydı ki, Afra'yı farketmeden koşar adımlarla yanından geçip gitmişti. Afra, buna üzülse de belli etmeden annesinin mezarına doğru ilerledi.
***
DORUK:
"Abi su çok soğuk, girmek istemiyorum" diye sızlanan Selin'e baktı. Gözlerini devirip, "Ya Selin hadi, ölmezsin." diyerek Selin'i denize doğru sürüklemeye başladı. Selin, abisinin elinden kurtuldu ve kaçmaya başladı. Doruk ise çevik hareketlerle Selin'i kucağına alıp denize koşmaya başladı.
"Doruk... Doruk... iyi misin oğlum?" Diye seslenen Meriç Doruğu anılarından kurtarmıştı. Ve sonra devam etti, "Çok önemli birşey oldu. Sanırım onu bulduk!"
BÖLÜM SONU
İkinci bölümümüzün de sonuna geldik. Oy ve yorumlarını lütfen eksik etmeyiniz:)
3. Bölüm Fragmanımızı paylaşır paylaşmaz anında izlemek için, youtube kanalımıza abone olmayı unutmayınız.
Youtube Kanalımızı bilmeyenler için kanal adını aşağıya bırakacağım. Ama multimedya kısmından da ulaşabilirsiniz:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Renkleri
General FictionHikayemiz, aile, aşk, arkadaşlık konularının hepsini içinde barındırmaktadır. Kesinlikle sıradan bir gençlik hikayesi olmadığını belirtmek isteriz :) Oy ve yorumlarınız ile bize desteklerinizi bekliyoruz. Bölümlerin fragmanlarını ve hikayeye dair d...