Üçümüzde 4 yapraklı yoncayı arıyorduk ama bu kocaman ormanda, birsürü yoncanın içinde küçücük, tek, 4 yapraklı yoncayı nasıl bulacaktık? Bora bir ses duyduğunu söyledi. Niye sadece o duymuştu. Ses şöyle diyordu:
"Önemli olan pürüssüzlüğü değil yapay olmaması, gerçekçiliğidir.''bu ne şimdi konumuzla ne alakası var. Kolumda bir zamanlayıcı vardı. Üzerinde ise sayılar vardı. 01:30
Yazıyordu ve elimde belirdiği anda geriye doğru inmeye başladı. 01:25 olmuştu. İçimden bir ses bu sürenin bitişine kadar 4 yapraklı yoncayı bulmamız gerektiğini söylüyordu.3 koldan yoncayı aramaya başladık ama yoktu işte bulamıyorduk ve daha önümüzde bakılacak çok yer vardı.Bu yoncalar diğerlerinden farklıydı. 2 yonca vardı. Bu yoncaların ikisininde 4 yaprağı vardı ama farklı şekillerde. 1.si sanki 2 yapraklı yonca nın her iki yaprağınında ikiye bölünmüş hali gibiydi 2.si ise normal yonca normalde olsa 2.sini seçerdim ama birinci yonca kusursuz bir şekilde bölünmüştü.ikincisinin ise yapraklarının yanları sanki kemirilmişti. Hangisi gerçek 4 yapraklı yoncayı derken aklıma Boranınki duyduğu ses geldi.
''Önemli olan pürütsüzlüğü diğil yapay olmaması, gerçekçiliğidir.''
Şimdi bu sözün neden söylendiğini anladım. Saatime baktığımda saat durmuştu son 10 saniye kala.bu yoncayı bulduğumuz için olmalıydı. 1.yonca pürütsüz ve yapay ama ikincisi gerçek bir yonca gibiydi. İkinci 4 yapraklı yoncayı aldık ama bi sorunumuz vardı yoncayı yerinden kopardıktan sonra yerinde otantik taşlar oluşmuştu. Mavi, kırmızı, mor, yeşil... Gittikçe çoğalıyorlardı.
Bunlar ne anlama geliyordu şimdi derken renkli, otantik taşlar birden kule haline gelip birbirine yapışmaya başladı. Ama hala çoğalıyorlardı. Etrafta onları kırabileceğini düşündüğüm maddeler vardı ama hiçbiri de bu renkli otantik taş kulesini kıramıyordu. Aklıma ağaçlar geldi. İçimden onların işimize yarayabileceğini düşünüyordum. Ağacı kesip sopalar şeklinde oyduk ve
Otantik renkli taşlara vurmaya başladık. Bora"Çatladı birazdaha sert vurun olucak!"
Ahu"Olduuu kırıldı!"
Azalmaya başlamışlardı. Ben"Peki ama şekilleri farklı hem azaldılar ama çok azda olsa kaldılar.Bunları napıcaz?"
Ahu"Bunlar, bunlar, bu geride kalan parçalar bana bi taşı hatırlatıyor."
Ben"Evett. Rengarenk otantik taş. Bunları birleştirerek belki o taşa ulaşabiliriz.Her ihtiyacımız olan şey önümüze geliyordu ama bu sefer yok! yapıştırıcı yok!"
Bora"Bir dergide okumuştum ağaçların üzerinde olan ballar yapışkan oluyormuş.Önümüzdeki ağacının üzerindede biraz var sanırım"."Olabilir"deyip baldan biraz aldım ve üçümüz birden parçaları biraya ya toplayıp yapıştırdık.Kenara çekildiğimizde parçalar yapışmış yerleri belli diğilmiş gibi normal bir renkli otantik taşa benziyordu ve parlıyordu. Onuda alıp gold renkli torbaya koydum ve yolumuza devam ettik etrafıma baktım. Herşey değişmeye başlamıştı. Şimdi nereye gelmiştik burası neresiydi ve neden bu kadar karanlıktı?************************************
Her yer karanlıktı. Hiçbir şey göremiyorduk . gözlerimi kapatıp açarken sanki ışık patlaması meydana geliyordu. Etrafta kar taneleri görünmeye başlamıştı. Değişik şekillerde yere yavaşça düşüyorlardı.Sadece kar taneleri görünüyordu. Çok farklılardı.
Gözlerim daha fazla bu ışık patlamalarına dayanamıyordu.Gözlerimi açtım ve kapanmamasına çalıştım. Kar taneleri azalmaya başlamıştı. Artık kar yağmıyordu. Zifiri karanlıktı. Yerimizden tepişmiyorduk. Korkmaya başlamıştım. Bora elimden tuttu. Korkma, korkmayın dedi.Gözlerim daha fazla dayanamadı ve gözlerimi kapattım. Zifiri karanlık gitmişti. Gözlerimi açamıyordum çünkü açarsam yine o zifiri karanlığa geri dönmekten korkuyordum. Kar yağıyordu her yer beyazla kaplanmıştı.Kar botlarımın üstüne kadar çıkmıştı. Notlarım diskapağıma kadar geliyordu. Evet kıyafetlerim yine değişmişti. Üzerimde kot bir pantolon yeşil bir mont beyaz bir şapka ve krem rengi botlar vardı. Ama Bora ve Ahu yoktu.
"Gözlerinizi kapatın ve asla açmayın" dedim ve etrafıma bakmaya başladım.
İkiside aynı anda buraya ışınlandılar.
Kar tanelerinin şekilleri değişmeye ve
Bir araya toplanmaya başladılar ve bir şifre oluştu.
"..."
Bu ne anlama geliyordu hala anlayamamıştım . Kar hala tüm hızıyla yağıyordu. Çok soğuktu. İlerde bir çardak gördüm. Ama bu çardak diğerlerinden farklı olarak kat kattı. Her katı farklı renklerdeydi ve sonu görünmüyordu. İlk kat kahverengiydi. Bora ve Ahu ya çardak gösterdim. Çardağa doğru yöneldik.
İlk kattaki kahverengi çardağa girdik.
Biz girdiğimiz gibi duvarları oluştu ve kapısı kapandı. Çardağ'ın üst kartlarına çıkan merdivenleride
kapanmıştı. Duvarların ve yerin rengi aynıydı. Krem renginde. Çardağ ın ortasında farklı boyutlarda ve kahve tonları bilyeler vardı. Napıcağımızı bilmiyorduk ve çok sıkılmıştık.o bank vardı. Onlara oturduk. Ama zaman geçmiyordu. Bora"Ben çok sıkıldım."
Ahu"Bilyeler le oynamaya ne dersiniz?"
Ben"Hiçbir şey yapmadan oturmaktan iyidir. Hadi oynayalım."
İkişer ikişer dağıttım bilyeleri ve oynamaya başladık. Ahu"Iskaladın! "
Sıra Boradaydı. Okuldada bu oyunu arada sırada oynarlar ve Bora herzaman kazanırdı. Bora bilmeyi attı. Benim bilyeler imden birine çarptı. Ama yerlerinden kımıldamalılar. Renk tonları aynı olmaya başlamıştı birbirlerine yapışıp yeni iki rengin ortası bir renk çıktı ortaya. Diğer bilyeleride ekledik.Bu bilyeden oluşmuş taş, bu taş akik taşıydı.Her zaman olduğu gibi parlıyordu. Onu alıp gold renkli torbanın içine koydum. Duvarlar aşağıya indi kapılar açıldı. Merdivenlerde geri geldi. Yukarıya çıkmaya başladık. Her bastığım merdiven ayrı bir ses çıkarıyor ve kayboluyordu.Bora ve Ahu önümdeydi. Koşa koşa yukarıya çıktık. Yeni bir çardağa gelmiştik. Kapılar duvarlar kapandı ama bu sefer her şey daha farklıydı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇIKIŞ
Fiksi RemajaSıradan bir günün sonunda açelya dinlenmek için uyumuştu ama uyandığında başına gelecekleri bilmiyordu ...