Nine

956 72 16
                                    

Duyduğu ses ile yatağından fırladı, Jiyong. Gerçek anlamda fırladı. Hemen ayağa kalkmak istedi ama yorganı ayağına dolandı. Yere yapıştı. Yerde halı olduğu için şükür etti. Eğer olmasaydı şuan ağzı yüzü dağılmış olabilirdi. Yerden kalmak istedi ama yorganı tekrar ayağına dolandı. Bir küfür savurdu, Jiyong. Şuan belki evine hırsız girmişti ama o yerde yuvarlanıyordu. Kurtulmak için tekmelemeye başladı. Zorda olsa ayağına dolanan yorgandan kurtuldu. Koşarak aşağı inmeye başladı. Tekrar düşmek istemiyordu. Bu yüzden biraz yavaşladı. Uyanır uyanmaz yeterince düşmüştü.Ayrıca ne ile karşılaşacağını bilmiyordu. Ses çıkarmadan inmesi onun için daha iyi olurdu. Aşağı indiğinde ses çıkarmamaya özen göstererek parmaklarının ucunda yürüdü. Karşısına biri çıksa ne yapacaktı? Gözüne kestirdiği terliği eline aldı. Elinde terlikte evin içinde geziyordu. Koskoca Kwon Jiyong, ne hale düşmüştü?

Mutfağa vardığında gördüğü görüntü yüzünden gözleri kocaman oldu. Seungri mutfaktaydı. Onun mutfağında... Orada durmuş bir şeyler hazırlıyordu. Elindeki terliği arkasındaki sandalyeye bıraktı. Seungri aniden ona doğru dönünce, Jiyong ne yapacağını bilemedi. Eli ayağına dolaştı. Dün gece olanlar aklına geldi. Bütün kanın yanağına çekildiğini hissetti. Burada olduğunu tamamen unutmuştu. Çocuğun yüzüne bakamıyordu.

"Hyung, seni uyandırdım mı? Çok sakarım." Çocuk yere bakınca Jiyong'da başını indirip çocuğun baktığı yere baktı. Demek duyduğu ses buydu. Tabağı kırmıştı. Parçaları yere saçılmıştı. Seungri eğilip parçaları toplamak isteyince Jiyong hemen yanına koştu. Kolunu tuttu.
"Bırak. Bir yerini keseceksin." Çocuk, Jiyong'un önce eline, sonra gözlerine baktı. Jiyong daha ne kadar utanabilirdi, bilmiyordu. Yanaklarının şuan kıpkırmızı olduğuna yemin edebilirdi. Elini yavaşça çekti.
Tezgaha doğru yürüdü. Ne hazırlandığına baktı. Tepsinin üstünde bir bardak portakal suyu vardı. Kendi sıkmıştı galiba çünkü tezgah portakal kabukları ile doluydu. Yanında da hazırladığı kahvaltı tabağı vardı.

Kaçar gibi hareket etmek istemiyordu ama elinde değildi. Sadece çocuğun dün gece hakkında bir şey söylememesi için dua ediyordu. Çocuğun yanına geldiğini hissedince sıçradı.
"Özür dilerim, Hyung. Korkutmak istemedim." Çocuk sakin bir şekilde söyledi. Onun nasıl bu kadar sakin olabildiğini anlamıyordu, Jiyong. Çünkü şuan onun kalbi göğüs kafesini delip çıkacakmış gibi atıyordu. Umarım duymuyordur.
"Hyung, iyi misin?" Çocuk elini adamın omzuna koydu.
"İyi--iyiyim." Lanet olsun. Neden kekelemişti ki. Çocuk elini adamın omzundan çekip saçlarına götürdü, karıştırdı.
"Dün gece--" Jiyong şuan kesinlikle nefes almıyordu. Duyacağı şeylere karşı kendini hazır hissetmiyordu.
"Dün gece için özür dilerim." Jiyong şok olmuş bir şekilde çocuğa baktı. Neden özür diliyordu ki? Pişman mı olmuştu? Neden şimdi bunu düşününce kalbinin sancıdığını hissetti.
"Seni gece vakti rahatsız ettiğim için üzgünüm." Jiyong gözlerini çocuktan ayırmadan dinlemeye devam etti. Neden bahsediyordu?
"Kötü bir şey yapmadım, değil mı?" Jiyong kaşlarını çattı. Bu neydi şimdi? Neden bunu soruyor? Dün geceyi hatırlamıyor muydu? Jiyong tek kelime etmeden çocuğun devam etmesini bekledi. Vücudu saran korku artırmıştı.
"Ben hiçbir şey hatırlamıyorum." Jiyong duyduğu şey ile kalbinin sızladığını hissetti. Neden hatırlamadığına üzülmüştü ki?
"Hyung neden öyle bakıyorsun? Kötü bir şey mı yaptım? " Karşında cevap bekleyen çocuğa baktı.
"Ne hatırlıyorsun?" Jiyong çocuğun sorusuna soru ile karşılık verdi.
"Ben--şey" kafasını kaşıdı çocuk.
"Bardan çıkıp taksiye bindiğimi hatırlıyorum. Buraya nasıl geldim-- Bilmiyorum." Seungri gözlerini adamın gözlerine dikti.
"Seni yordum mu? Gece vakti benimle uğraşmak zorunda kaldın. Özür dilerim." Çocuk gerçekten bir şey hatırlamıyordu. Jiyong'un buna sevinmesi gerekirken neden üzülmüş gibi hissediyordu?
"Yormadın." Jiyong düşüncelerinden kurtulup çocuğa cevap verdi.
"Uyuya kaldın." Seungri kaşlarını çatıp adama baktı.
"Ne?"
"Yani-- demek isteğim-- geldiğinde kanepede uyudun." Jiyong toparlamaya çalıştı. Dün gece olanlar aklından çıkmıyordu. Bu da düzgün düşünmesine engel oluyordu.
"Anladım. Yine de seni o saate uğraştırdım. Üzgünüm." Çocuk masum bir şekilde söylediğinde Jiyong orada eridiğini hissetti. Her halinin onu etkilemesi haksızlıktı.
"Üzgünüm kahvaltısı hazırlamak istedim ama pek başarılı olmadım." Çocuk ağzının kenarı ile güldü. Bu kadar tatlı olması Jiyong'a iyi gelmiyordu.
Çocuk, Jiyong'a doğru bir kaç adım attı. Konuştuğu zaman nefesi yüzüne çarpıyordu.
"Yüzünü yıkamalısın, Hyung." Bunu söylemek için neden burnunun dibinde gelmişti ki? Biraz önce durduğu yerde de söyleyebilirdi. Onu deniyor gibi bir hali vardı ve bu Jiyong'u rahatsız ediyordu. Geriye doğru bir adım attı. Arkasına bakmadan mutfaktan çıktı. Odasına gitti. Arkasından kapıyı örttü. Önce odanın içinde birkaç tur attı. Sonra banyoya gidip yüzünü yıkadı. Banyoda çıkıp yatağına oturdu. Saçlarını çekiştirmeye başladı.
"Aptal Jiyong? Ne düşünüyordun ha? Hatırlasa ne olacaktı? Seni geri zekalı." Eline aldığı iki yastığı sinirle tek tek duvara attı. Kapının açıldığını fark edince şok içinde o tarafa döndü.
"Hyung--" Çocuk karşındaki manzara yüzünden şaşırmıştı. İçeriye girdiğinde Jiyong duvara yastık fırlatıyordu.
"Bir şey mı oldu?" Jiyong hafifçe öksürdü.
"Hayır, bir şey yok. Neden gelmiştin?" Biraz önce yaşananı görmezden gelmeye çalıştı.
"Şey telefonumu bulamıyorum. Onu soracaktım."
"Ihmm.." Jiyong, nereye koyduğunu hatırlamaya çalıştı. Ona vermemişti ki?
"Bilmiyorum. Görmedim."
"Anladım." Jiyong hafifçe gülümsedi. Aralarının bu kadar garip olması canını sıkıyordu.
"Sen in. Ben birazdan geliyorum."
Seungri başını sallayıp odadan çıktı. Jiyong derin bir nefes aldı. Dolabından saçları ile uyumlu olan kırmızı t-shirt ve siyah bir kot çıkardı. Üstüne geçirdi. Aynada kendine baktı. Elini saçlarına attı. Dağınık olan saçlarını iyice karıştırdı. Bu şekilde olmasını daha çok seviyordu. Aynanın karşısında ayrılıp kapıya yöneldi. Jiyong midesinde hissettiği karıncalanma hissini görmezden gelmeye çalıştı. Bir şey olmamış gibi davranmalıydı. Araları yeterince garipti. Daha fazla garipleşmesini istemiyordu. Ayrıca kaçmaktan da yorulmuştu. Bunu dün çok fena anlamıştı. Yavaş adımlarla Seungri'nin bulunduğu odaya yürüdü. Kolunun birini kanepenin başlığına koymuş parmakları ile ritim tutmuş şekilde tavanı izliyordu. Jiyong'u fark edince Gözlerini ona çevirdi. Jiyong onun tam karşındaki tekli kanepede oturdu. Seungri ise dün öpüştükleri kanepenin üzerinde oturuyordu. Jiyong yanaklarının saçı ile aynı renkte olduğunu düşünmeye başladı. Gözlerini yere indirdi ve halının desenini izlemeye başladı.Şuan karşısındaki güzelliğe bakmak istemiyordu. Özellikle o kanepe de otururken. Önceden olsa bu kadar gerilmezdi. Evet, gerilirdi ama bu kadar değil işte. Bir süre ikisi de hiç konuşmadı. Rahatsız edici bir sessizlik oluştu.

Denial :: Nyongtory Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin