One

1.8K 103 20
                                    

"Seungri nerede Daesung?" Youngbae içeride gözünü gezdirirken konuştu.

"Bilmiyorum, Hyung. Aradım açmadı"

"Jiyong sen biliyor musun?" adamlar Jiyong'a bakışlarını çevirdi.

"Ben nereden bilebilirim?" dedi gözlerini kaçırarak.

"Senden daha iyi bilecek birini tanımıyorum, Jiyong." dedi Seunghyun. Ona sürekli böyle iğneleme yapmayı seviyordu.

"Seungri ile sürekli bir arada olan sensin Hyung."

"Kıskançlık mı seziyorum?" Seunghyun sırıtarak söylediğinde daha yeni başladığını hissediyordu.

"Neyi, kimi kıskanacağım, Hyung?"

"Şuan aramızda olmayan kişiyi."

"Hyung saçmalama. Niye kıskanayım?" Youngbae ve Daesung aynı anda göz devirdiğinde, Jiyong iç çekti. Köşeye sıkışmış hissediyordu.

"Hyung'u dövecekmişsin gibi bakıyorsun dostum." Youngbae gülüşünü saklamaya çalıştı ama başarılı olduğu söylenemezdi.

"Kimseye dövecekmiş gibi bakmıyorum."

"Dostum, şuan hepimizi dövebilirsin gibi hissediyorum. Biz Hyung kadar çok beraber değiliz. Yemin ederim" Youngbae ben masumum dercesine ellerini kaldırdı. Daesung gülmemek için müthiş bir çaba harcıyordu.

"Hyung şimdi de kızarıyorsun." bu sefer Daesung kendini tutamadı. Sesli bir şekilde gülmeye başladı.

"Daesung-ah! Kızarmıyorum ben! Kesin şunu!"
Jiyong sinirli bir şekilde söylemek istedi ama sesi mızmızlanma gibi çıkmıştı.

"Biz bir şey yapmıyoruz, dostum. Sen kabul etsen..."

"Kabul et! kabul et! Neyi kabul edeceğim ya! Üstüme gelmeyin artık, sıkıldım!"

Jiyong gerçekten sıkılmıştı. Bu kadar üstüne gelmelerinin amacı neydi? Her zaman aynı şeyleri ima ediyorlardı. Jiyong ne kadar; yapmayın, yok öyle bir şey, dese de adamlar inanmamakta ısrar ediyordu. Haksız sayılmazlardı aslında. Jiyong ve Seungri her zaman fazla samimi olmuşlardı. Çok fazla.. Diğerleri ile oldukları gibi değillerdi. Bir arada olduklarında adamlar bunu anlayabiliyordu. Bakışlarından bile anlaşılıyordu. Onlar birbirlerine arkadaşmış, kardeşmiş gibi bakmıyordu. Birbirlerine baktıklarında gözlerinin içi parlıyordu ama ikisi de inatla bunun arkadaşlık olduğunu söylüyordu. Aksini duyduklarında inkar ediyorlardı. Adamlarda sürekli bunu yapıyordu. Onların arkadaş olmadıklarını söylüyorlardı. Fırsat buldukça sürekli uğraşıyorlardı. Kabul etsinler diye üzerlerini gidiyorlardı.

Jiyong sadece kesmelerini istiyordu.

"Jiyong, bize oynamaktan ne zaman vazgeçeceksin?" Seunghyun bir anda söyleyince herkes ona baktı ama hemen bakışlarını Jiyong'a çevirdiler. Adam bakışları üzerinde hissedince gerildi.

"Hyung benim oynadığım filan yok."

"Söyle gitsin ya! Ne var bunda anlamıyorum ki."

"Hyung.. Gerçekten.."

"Ben geldim! Özür dilerim abilerim, geç kaldım" Seungri içeriye ağzı kulaklarında girmişti. Pozitif enerji her yeri sarmıştı.

"Neredeydin?" dedi Jiyong sert bir sesle. Bu Seungri'nin gülüşünün kaybolmasına neden oldu.

"Evdeydim, Hyung geç uyandım"

"Geç kalmak konusunda daha kaç kez konuşmamız gerekiyor, Seungri?"

"Hyung bilerek yaptığım bir şey değil. Uyanamadım"

"Alarmlar uyanabilmek için var, Seungri" Jiyong'un sesi gittikçe daha sertleşiyordu.

"Özür dilerim, Hyung"

"Yapıp yapıp özür diliyorsun! Onun yerine yapmamayı denesene!"

"Jiyong yeter abartıyorsun."

"Hayır, Bae. Abartmıyorum. Küçüğümüz diye üstüne gitmemeye çalışıyoruz ama yeter!"

"Özür dilerim, Hyung. Bir daha olmayacak. Söz veriyorum"

"Her zaman aynısını söylüyorsun ama sonuç." Bulundukları ortamı göstermek istercesine ellerini açtı.

"Özür dilerim.." Seungri başını eğdi. Yüzüne bakmak istemiyordu. Onun sinirli halini sevmiyordu. Kendisine olunca daha çok nefret etti.

"Özür dileyip durma!" Jiyong'un sesi daha çok çıkmıştı.

"Jiyong saçmalıyorsun. Kes artık!" Seunghyun devreye girince bir süre sessizlik oldu. Birbirlerine kaçamak bakışlar atmaya başladılar. Kısa süreli sessizliği Jiyong bozdu.

"Siz böyle davrandığınız için bu kadar rahat zaten!"

Jiyong sinirle kapıyı çarpıp çıkınca Seungri arkasından bakakaldı. Ne oldu şimdi, diye düşünüyordu. Böyle şeyler her zaman olurdu. Hepsi yapardı ama hiç bu kadar sinirlendiğini görmemişti. Seungri, Jiyong'un ona sinirlendiğini hiç görmemişti aslında.

Daesung'un sesi ile düşüncelerinden sıyrıldı.

"Seungri üzülme. Bugün havasında değil anlaşılan"

"Üzülmüyorum, Hyung"

"Ahh, sizin şu halleriniz... Aish!" Seunghyun sinirle saçlarını karıştırdı.

Hepsi Youngbae'yi takip ederek stüdyo ya doğru yürüdü. Seungri kendini koltuğa attı. Düşünmek istemiyordu ama elinde değildi. Jiyong'un ona bağırması kalbini kırmıştı. Bunu yüksek sesle söylemek istemiyordu. O yüzden üzülmediğini söylemişti ama doğrusu öyle değildi. Çok kırılmıştı ama belli etmemesi gerektiğini düşünüyordu. Yıllardır öyle yapmıyor muydu zaten?

Jiyong odadan sinirle çıktıktan sonra kendini terasa attı. Orası onu rahatlatıyordu. Aslında neden sinirlendiğini oda bilmiyordu. Lider olarak fazla sorumluluk hissediyordu ondandı belki, belki de sadece kabul edemediği şeylerin yüzüne vurulmasından sıkılmıştı ve patlamıştı. Bilemiyordu.. Bildiği tek bir şey vardı. Yanlış insana patlamıştı.

İyice temiz havayı içinde çekti.

Bir süre orada kaldıktan sonra artık gitmesi gerektiğini düşündü..

Denial :: Nyongtory Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin