Jin Yoongi'yi fark edince gülmeyi kesti. Çemberin ortasına doğru adımladı. Heyecanlı bir şekilde konuşmasıyla diğer altı kişi aynı anda bağırmaya başladı."O zaman eğlencemiz başlasın mıı??"
"YEEAAHHH!!"
*******
Aradan 10 dakika geçmişti ve biz hala yürüyorduk. Nereye gittiğimiz hakkında en ufak bir fikri olmayan ben, açıklamaları için hepsinin gözlerine yalvarırcasına bakıyordum. Jin tam konuşmak için dudaklarını aralamıştı ve nereye gittiğimizi söyleyecekti ki Yoongi'nin sertçe koluna vurması ile araladığı dudaklarından acı dolu inleme sesi yükseldi. Açıkçası Jin'e acımıştım. Çünkü Yoongi çocuğun koluna baya sert vurmuştu.
"Adamım sakin ol sadece nereye gideceğimizi söyleyecekti! Ne bu devlet sırrı gibi!!" demek isterdim. Bunun yerine
"Hadi ama neden bana hiçbir şey söylemiyorsunuz ki??" biraz sinir, biraz da kırılmışlıkla konuştum. Neden yani? Benim gibi meraklı bir kıza yapılmazdı ki bu. Bir kere halsızlıktı. Herkes bilirken benim bilmemem haksızlıktı. İkincisi belki uyuşturucu satacaklardı ve beni kötü yola sürükleyip adamın birine kakalayacaklardı. Yok canım!! Cidden yapmazlardı değil mi??
Kendi kendime güldüm. Düşündüğüm şeye bak. Tanrı aşkına delirmiş olmalıyım. Bizimkiler kim uyuşturucu ve kadın satmak kim. Ahahah tamam daha mantıklı şeyler düşünmeliyim.
Hepsinin durup bana değişik değişik bakması ile onlara dönüp ben de değişik değişik baktım. Ne yani siz bakıyorsanız ben de bakarım. Bu normal bir şey. Değilse bile I Don't Care.
Sakince bakıyordum, Jimin dayanamamış olacak ki gözlerini üzerimden çekip pes etmiş bir şekilde konuştu.
"Partiye gidiyoruz. Trenlerden birinin içinde ve gece boyunca eğleneceğiz." Zaferle gülümsedim. Artık nereye gideceğimizi biliyordum. Ve Jimin'e bir şey yaptırmanın ne kadar kolay olduğunu da öğrenmiş oldum. Onu kullanmaktan zevk alacaktım belki ama öyle biri olmadığım için sıkıntı yoktu.
İnsanları kullanan biri değildim ama bu iyi huylu, sakin, uslu bir kız olduğum anlamına da gelmezdi. Belki de bu geçmişimin, aile yapımın kötü olmasından kaynaklanıyordu. Aile demişken... ailemle aram hiçbir zaman iyi olmadı. Babam ben 11 yaşındayken işlediği suç yüzünden hepse girdi. Onu geçen seneye kadar her ay ziyaret ediyordum. Özlemle ve sevgiyle yüzüne bakıp onu ne kadar sevdiğimi, ne kadar özlediğimi anlatıyordum. Ama geçen sene sınıfımdaki herkes ailemin durumunu öğrenmişti. Annemin babamı aldatırken babama yakalandığını ve babamın sinirden kendini kaybedip adamı öldürene kadar dövdüğünü ve sonunda ise adamın öldüğünü herkes öğrenmişti. Dolayısıyla babamın hapiste olduğunu da öğrenmiştiler. Bu saçma bir neden belki ama artık babamı görmek istemiyordum. Bu yüzden gitmeyi kesmiştim.
Annem ise hala her hafta piç değiştirmeye devam ediyordu. Bu yüzden annemle arama mesafe koyalı baya olmuştu. Üstelik sınıfımdakiler artı aileleri her gün beni parmakla gösterip "o kızdan uzak dur!" diyorlardı. Ve katlanamayacak düzeye geldiğim için sınıf değiştirmiştim. Ama değişen bir şey olmadı. Aynı şey bu sınıfımda da devam etti ama artık alıştığım için fazla takmıyordum. Bunda Hoseok'un etkisi de büyüktü. Bana bulaşarak kalbimi kıran herkesi dövmeye meyilli bir tetikçi gibiydi. Her saniye yanımdaydı. Aklımdan geçen her şeyi sihirbazlar gibi okuyarak anlayabilme yeteneğine sahipti. Şimdi de olduğu gibi... Kolunu omzuma atarak saçlarımı karıştırdı. Kulağıma eğilip fısıldadı.
"Hey hey onları düşünmeyi kes tamam mı? Ben yanındayım. Sen ben ve.." içten bir şekilde gülümsedi. Bu sayede gözlerinin içi gülmüştü. "...WooEun her zaman birlikte olacağız tamam mı?" Dediği şeyle gülümsedim. Ve onaylar bir şekilde kafamı salladım. Ahh be WooEun ne kadar şanslı bir kızsın. Evet yarın gidip onunla uzun bir aradan sonra konuşacaktım ve... Hoseok'tan bahsedip aşkı tatmasını sağlayacaktım. Bana daha sonra minnettar olabilirdi.
"Evet gençler... Planı değiştirdim. Partiye gitmiyoruz." arkasındaki trenin yanına doğru gitti ve eğilerek trenin altından iki tane siyah sırt çantası çıkardı. Anlamaya çalışan bir ifade ile bakıyordum. Ama tek ben böyleydim. Diğerleri anlamış olmalı ki "off be çok eğleneceğiz" "lider sen çok yaşa" "bu nasıl aklımıza gelmedi ki" "ahh bu harika" gibisinden şeylerle Namjoon'u övüyorlardı. Gene anlamayan bir ifade ile bıkkınca konuştum.
"Ne. Yapacağız?" Namjoon bana baktı ve tekrar önüne döndü. O demin beni takmamıştı değil mi? Beni? Beni? HaNeul'u? Aish delirmiş olmalı!! Bana bakıp sorduğum soruya cevap versin diye bir kaç kez öksürdüm. Ama işe yaramadı ve o beni takmadan konuşmaya başladı.
"Biz ben, Tae, Hoseok ve HaNeul ; siz Jin, Jimin, Yoongi ve Jungkook... grup olacaksınız. Alın bunlar da malzemeleriniz." Çantanın birini bana fırlattı. Yüzüme geleceği sırada Tae kolunu uzatarak çantayı kaptı ve omzuna astı. O hangi ara yanıma gelmişti ki?? Bizi izleyen Jimin'in piççe sırıtması ise gözümden kaçmamıştı. Namjoon diğer çantayı da Jungkook'a fırlattı. O ise hemencicik hiç bozuntuya vermeden tutmuştu. Tek sorun bende miydi? Yok bee bi kere hazırlıklı olsaydım eğer ben o çantayı gözüm kapalı tutardım!!! Ne yani ben başka bir yere bakarken atmıştı lider!! Neyse sakinim, sakinsin, sakiniz ohh...
"İsterseniz çantanın içindekilerin hepsini bitirin...isterseniz tasarruflu kullanın. Bu size kalmış. Zaten... Biterse parasını ödeyip yenisini alacak olan sizsiniz." Güldü, güldük. Çünkü komikti. Çantanın içinde ne olduğunu dediği şeyler sayesinde iyice merak etmeye başlamıştım. Yan gözle Tae'nin sırtındaki çantaya baktım. Evet sadece baktım. Maalesef ki tek bakışla çantanın içini görebilmek gibi bir yeteneğim yoktu. Bu üzücüydü...
"Gerisi size kalmış. Sadece şu iki şeye dikkat edin!!" Eliyle tek parmağını gösterdi. "Birincisi sakın polise yakalanmayın. Eğer yakalanırsanız kaçın. Gece gece sizi karakollardan toplayamam." Voav herhalde yapacağımız şey baya ciddi bir şey olmalıydı. Ardından ikinci parmağını gösterdi ve ekledi. "Tam gece yarısında ateşin orada olun. Geç veya eksik gelen grup diğer gruba soju ısmarlar." Herkesten onaylayan sesler çıkmasıyla Namjoon bize döndü. Yanıma gelmeye başladı. Dibime gelip durduğunda baştan aşağı süzdü ve eliyle kolumu tutup hafif sıktı.
"Sen çok cılızsın koşabileceğine emin misin?" Ahahhaha ben? Cılız? Ahahhaha he he lider he he. Kolumu tutan elinden kurtulduktan sonra piç smile atarak Tae'nin duyabileceği bir şekilde konuştum.
"Cılız olmadığımı aksine ne kadar hızlı olduğumu Tae'ye sorabilirsin lider." Göz kırparak dediğim şeye çaktırmadan gülmeye çalışan Hoseok'un yanına adımladım.
"Ee biz ne yapacağız. Sizinle gelmeyi kabul ettim ama bu çantaların içinde ne var bilmiyorum." Birden aklıma gelen şey ile gözlerimi sonuna kadar açtım. Ve hafif sesimi yükselterek konuştum bu sayede tüm gözler bana dönmüştü.
"Yoksa uyuşturucu mu satacaksınız!!? Oha o yüzden polisler dedi, yakalanmayın dedi, çantaların içinde madde var demi? Hey hey beni böyle şeylere bulaştırmayın!! Ben gelmiyorum!!" Taramalı bir şekilde konuştuktan ve sitem ettikten sonra hızlı adımlarla geldiğimiz yöne doğru ilerledim. Arkamdan kahkaha sesleri yükseldikçe hızımı arttırıyordum. Hem yasadışı iş yapıp hem de gülebiliyorlar öyle mi!?!? Aish ger....-
Kendi kendime konuşurken kolumdan tutulup çekilmem ile sert bir bedene çarptım. Parfümünün kokusu ile kim olduğunu anlamam saniyelerimi aldı. O ise kulağıma eğilerek fısıldadı. Sıcak nefesinin boynuma çarpmasıyla düşmemek için koluna sıkıca tutunmam gerekmişti.
"Beni bırakıp nereye gidiyorsun?"
___________________________
Selam ehuehuehu
Yeni bir bölümle karşınızdayım. Umarım ki beğenmişsinizdir.
Detaylara önem veren biri olduğum için böyle anlatıyorum eğer rahatsız oluyorsanız veya "Neden bu kadar uzatıyor ki?" Diyorsanız bunu bana bildirin ve yüzeysel anlatmaya çalışayım. Ama hoşunuza gidiyorsa eğer böyle devam ederim😌
Sevgiler, saygılar, iyi günler... 💓🦄💓