2.Bölüm

109 10 3
                                    

Barışın yüzüne bakarken, gözlerimin ağlamaktan kızardığına emindim, gözlerine uzun uzun baktım. Kırılmış ve yorulmuş ses tonumla olanca gücümü toplayıp konuştum. "Ozaman son defa sarılmama izin ver, birdaha karşına çıkmam." Dedim
Kafasıyla tamam işareti yaptı.
Beline sarıldım, kafamı göğüs kafesine yasladım kalp atışlarını duyabiliyordum kokusunu ciğerlerime kadar çektim asla bırakmak istemiyordum ona sarılırken karşılık vermediğini fark ettim. Ağlayarak Barışın yanından uzaklaştım arkama bile bakmadan yürümeye devam ettim, arabamın yanına gelince binip sürmeye başladım ama nere gittiğime dair bir fikrim yoktu...
Uçurumun kenarına gelince arabayı durdurdum, inip yürüdüm uçurumdan aşağı baktığımda can almaya alışık olan dalglar bütün şiddetiyle uçurumun kıyısan vuruyordu. Uçurumun tam ucuna geldiğimde bir adımdan daha az bir mesafe kalmıştı,çaresiz bedenimin dalgalarla buluşmasına. Kafamı arkaya çevirdim ne gelen vardı ne giden, asla seni bırakmayacağım diyen kişiler ilk onlar bırakmıştı beni.
Gözlerimden inen yaşlar yanaklarıma doğru süzüldü. İsyankâr bir sesle bağırdım bütün gücümü toplayarak. "Hani nerdesiniz"sonra önümü döndüm belki intehar kolay bir kurtuluştu,korkakların yaptığı bir eylemdi ama ben zaten korkaktım yanlızlıktan korkuyordum,umutsuzluktan korkuyordum ve simdi ise en korktuğum şey gelmişti başıma, artık yaralarımı saracak beni teselli edecek kimsem kalmamıştı.
Gözlerimi kapadım kendimi tam bırakacakken arkamdan gelen ses dikkatimi dağıttı.
"Gerçekten atlıcakmısın"
Vücudumu tamamen sesin geldiği yöne çevirdim. Gözlerim mavi ve derin derin bakan gözlerle buluştu. Esmerliğinin aksine gözleri küçükken ben sarışınmışım dercesine duruyordu. Duygusuz çıkmasına özen gösterdiğim sesle.
"Bu seni ilgilendirmez" derken bana imalı bir bakış attı. İnsan rahat rahat intehar bile edemiyordu bu nasıl hayat diye geçirdim içimden sonra istemsizce kıkırdadım. Adama tekrar baktığımda bana doğru yürüyordu, keskin yüz hatlarına sahipti ve sakalları onu son derece çekici kılmıştı,gözleri ise yakından daha derin ve anlamlı duruyordu. Gözlerime kısa bir süre baktıktan sonra elini uzatarak "tut" dedi. İstemsizce elimi uzatırken bu adama neden güveniyorum diye geçirdim içimden, ellerimiz tam bulusacakken bir an dengemi kaybettim hızlı bir refleks hareketiyle elimi tuttu ve beni kendine doğru çekmesiyle kurtulmuştu,dakikalar önce yaşamına son verecek olduğum bedenim. Beni kendine çekmesinin etkisiyle o yere kapaklanmıştı ben ise onun üzerine ve hiç tanımadığım bu yabancıya sarılıp ağlamaya başladım ama bu sefer vücudumu ve duygularımı ben yönetmiyordum sanki. Belimin üstündeki ellerini hissedince içim ürpermişti dokunuşları son derece masum ve bir okadar samimiydi bana sebebsiz yere güven veriyordu ya da, ben güvenecek birilerini arıyordum kırılmış olan kalbimle. Bu gün o kadar çok ağlamıştımki kendimi bitkin hissediyordum bedenim kendini bu hiç tanımadığı yabancıya teslim etmişti, vücudumun bana uyguladığı baskıya daha fazla dayanamayıp gözlerimi kapadım...

Uyandığımda kendimi ahşap kulübenin yatak odasında buldum saniyeler sonra buraya nasıl gelebileceğim geldi aklıma ayağa kalktım pencereden dışarı baktım ve gördüğüm manzara tam ormanın içinde bulunduğumu düşündürdü, kulübenin etrafı çam ağaçlarıyla kapalıydı ve medeniyete dahil hiçbir iz yoktu yada havanın hafif kararmasından gözlerim birşey görmüyordu. Gözlerim yabancıya ilişti gömleğini çitin üzerine asmıştı ve pantolonunuda değiştirmişti acaba kaç saattir baygın yatıyordum,biraz daha onu izledim yarı çıplak vücuduyla odun kuruyordu. Birde ormanın içindeki sexsi oduncumuz eksikti diye geçirdim içimden(!) ama şuda bir gercekki baltayı her vuruşunda ortaya çıkan kasları onu çok daha fazla çekici yapıyordu. Camı kapatıp yanına indim, beni görünce gülen gözleri içimi ısttı ve konuşmaya başladı. " uyandın demek" (ne bekliyodun beyaz atlı Barışımın beni gelip öpene kadar uyumamı mı)
Samimi çıkmasını umduğum ses tonuyla
"Evet, ne zamandır uyuyorum ? Akşam olmuş baksana."
Gözlerimin içine bakarken güldü "dün öğlenden beri uyuyosun bi ara öldüğünü falan düşündüm ama gayet sağlamsın." dedi ve daha büyük gülümsedi ben ise şaşkınlıktan ağzımı bir karış açmış mal mal bakıyordum öğlenden berimi kış uykusuna falan yatmıştım galiba ama doğru kalbime bir boz ayı oturduğu için normaldi. Ben böle kendi kendime konuşurken beni bölerek " bu arada ben Savaş" dedi
İçimden neden tanrım bunu bana yapıyorsun dedikten hemen sonra "bende zümre" derken hafif gülümsedim. Eli ile evi işaret ederek "içeri geçelim istersen karnın acıkmıştır"dedi karnım savaşa onay verircesine guruldadı, masum bakışlar attıktan sonra "geçelim" dedim. Kulübeye girdiğimde masa çoktan kurulmuştu masaya oturdum Savaş yapmış olduğu enfes kokulu çorbayı önüme koydu kendisinede bir tabak aldıktan sonra oturdu. Çorbamdan bir kaç kaşık aldıktan sonra meraklı bir sesle "burada tekmi yaşıyorsun"diye sordum. Yüzüme baktı gözlerin deki kederi saklarcasına gülümsedi daha sonra "Ailem öldüğünden beri" dedi ortam biraz gerilmişti sorduğum sorudan dolayı pişmanlık duygusu beni esir almıştı. Savaş tekrar komşumaya başladı bu sefer o bana sormuştu sorusunu. "Senin orda ne işin vardı" bu soru üzerine biraz duraksadım kalbim sıkışmış gözlerim dolmuştu hatta göz yaşlarım yanaklarıma süzülmüştü azda olsa. " Hayat, insan bazen çaresizliğe kapılıyor" diye geliştirdim anlamış olcakatıki üstelemedi, tekrar yemeklerimize döndük ve bitene kadar tek kelime  dahi etmemiştik...

ZÜMREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin