Savaş'ın gözünden
Zümre'nin sevebileceği her şeyi almıştım. Çikolatalar, cipsler ve çekirdekler. Arabamı garaja park edip, indim. Poşetleri elime aldım, evin yan tarafında asılı olan Zümre'nin kıyafetlerine gitti gözüm. Biraz tebessüm etmiştim. Kapıyı çaldım. Açan olmadı, "Zümre! " diye seslendim. Cevap gelmemişti, endişelenip anahtarla kapıyı açtım.
Tekrar "Zümre! " diye seslendim. Yine cevap yoktu. Dışarı çıktığımda arabasının yerinde olmadığını görünce, Zümre'nin gittiğini anladım. Hemde kaçar gibi.
Koşarak içeri girdim. Üst kattaki odama gittim. "Lütfen görmüş olmasın." diye sayıklayarak odaya girdim.
Kitli olan çekmeceleri açmaya çalıştım. Hala kitliydi.
Boynumdaki anahtarla açtım.
Zümre'nin son 3 yıldır çektiğim bütün fotoğrafları ve onun hakkındaki notlar yerli yerinde duruyordu.
Gözlerim masanın üzerindeki nota ilişti. Alıp okumaya başladım.
İşi çıktığı için gittiği yazıyordu. Gittiği için üzülüyor, çekmecedekileri görmediği için seviniyordum.3 yıl kadar önceydi. Aile holdingimizden çıkmıştım. Arabayla eve giderken, ışıklarda durdum. Yeşil yanmasını beklerken yolun karşısındaki kıza çarptı gözlerim. Akşam olmasına rağmen bir güneş gibi parlıyordu. Işığın yeşil yanmasına lanet okuyup, onu tekrar görebilmek için içimden dualar ediyordum. Ertesi gün yine oradaydı. Aylarca bu böyle devam etti. Daha sonra tüm cesaretimi toplayıp tanışmak istedim. Arabamı park edip yanına doğru ilerledim. Ne diyecektim, aklımda en ufak bir fikir yoktu. Aramızda 10 adım mesafe kala sarışın bir çocuk geldi. Tahminen 21-22 yaşlarındaydı. Önce sarıldılar sonra dudakları birleşti. Dünyam başıma yıkılmıştı. Ama hiç pes etmedim. Yıllarca onu gölge gibi takip edip onu gizli gizli korudum. Ve 3 yıl sonra bir uçurum kenarında konuşma fırsatı buldum. O bana ne kadar kendi hakkında bir şeyler anlatmasada ben bütün bilgilerine sahiptim ve onu deliler gibi seviyordum. Bu sefer elimden kaçmasına izin vermeyecektim.
Zümre'nin gözünden;
İki gün geçmişti. Evden nerdeyse hiç çıkmamıştım. Bir kaç kere Zeynep 'le telefonda konuşup dertleşmiştik. Savaş ne aramış ne de mesaj atmıştı. Kızmışmıydı bana acaba diye geçirdim içimden. Kesinlikle bana kızmıştı.Yoksa neden aramasın? Ben arayacaktım onu, özür dileyecektim. Ve en kısa zamanda yanına gidip bunu telafi edicektim. Savaş'ın bana verdiği nunarayı rehberime kaydettim. Ardından aradım. İlk çalışında açıldı.
Net bir sesle konuştu.
"Alo? "
"Şey Savaş ben Zümre. "
Biraz güldü.
"Onu anlamıştım. "
"Nasılsın? "
"İyi gibi sen? "
"Aynı bende. Kızdın mı bana birden gittiğim için? "
"İlk başta biraz kırıldım haber vermediğin için ama sonra notu buldum. "
"Niye aramadın iki gün boyunca? "
"Rahatsız etmek istemedim. "
"Saçmalama. İstersen hafta sonu gelebilirim. Kıyafetlerimide almış olurum seninkilerde üstümde kalmış vermiş olurum. "
Barış mutlu çıkan ses tonuyla konuştu.
"Cumartesi kahvaltıya bekliyorum .Yanına birkaç giysi almayı unutma o zaman" demişti. tamam diyip ardından telefonu kapattı. Cumartesi sabahı beni bekliyordu. Bugünün tarihine baktığımda şok olmuştum. 23 kasım cuma yazıyordu.Minik valizime 2-3 gün giyebileceğim rahat kalın kıyafetler yerleştirdim. Sabah erken çıkacaktım trafiğe yakalanmaya niyetim yoktu. Yatağımın içine girdim. Odamın ışığı kapalıydı. Pencerenin içinden sızmaya çalışan sokak lambasının ışığına perdelerin engel oluyordu. Adı lazım değil, beni almaya geldiğinde yolları âdeta zihnime kazımıştım. Onun için Savaş'ın evini bulmam zor olmayacaktı. Bu sefer giderken Zeynep'e ve anneme haber vermek her açıdan iyi olacaktı. Yine bir adı lazım değil vakası yaşamak istemiyordum. Zaten artık yüzü yoktur diye geçirdim içimden. Kendi kendime ne çok konuşuyordum ben. En iyisi uyumak diye düşündüm ve gözlerimi kapattım...Merdivenleri kullanarak üst kata çıktım. Savş'ın yatak odasına girdiğimde hala uyuyordu. Bunu fırsat bilip masanın yanına doğru ilerledim. İlk çekmeceyi açtım. Bir sürü zarf ve notlar vardı. Elimi tam zarflara uzatırken arkamdan bir ses geldi.
"Dokunma onlara. " Sesin sahibi Savaştı ve son derece sinirli çıkan sesi beni ürpertmişti. Şaka yaptığını düşünüp elime zarfı aldım. Tam açıcakken cebimden çıkardığı bıçağı elime fırlattı. Ben acıyla çığlık atarken yanıma geldi. Gözlerini gözlerime kenetledi.
"Sana dokunma ona demiştim. " derken elimdeki bıçağı çıkarıp karın boşluğuna sapladı. O dakka gözlerimi açtım alarm çalıyordu ben terler içinde kalmıştım. Saat sabahın 6:30 du. Ayağa kalktım ve bir duş almaya karar verdim. Hızlıca duşumu aldıktan sonra buzdolabının üstüne bir arkadaşımda kalacağıma dair bir not bıraktım. Üstüme giydiğim siyah pantolonum ve üzerine geçirdiğim beyaz kazağımı, haki renkteki kabanım örttü. Giydiğim botlarımla kar topu oynamaya hazırdım. Sonbahar ve kışı severdim ama üşümeye tahammül edemezdim. Çantamı ve minik valizimi aldıktan sonra apartmandan aşağı indim. Apartmanın önünde olan arabamın yanına gittim. Valizimi arka koltuğa koydum ve çalıştırıp sürmeye başladım. Uzun binaları geride bırakırken otobanda az kişi olduğu için hız yapıyordum. Radyodan çalan duygusal şarkının etkisiyle hızımı biraz düşürttüm. 10-15 dakika sonra orman yoluna ayrılan yoldan girdim. Çam ağaçlarının baskın olduğu ormanda arasırada olsa eşlik eden diğer ağaçlar çoktan yapraklarını sarartmışlardı. Kulübenin önüne gelince arabayı arkasına park ettim. Savaş galiba hala uyuyordu. Telefonumdan saate baktığımda 07:40 geçtiğini gördüm. Kulübenin kapısına doğru ilerlerken Savaş'ın çamaşırlarını topladığını fark ettim. Kapıyı tıklattım. Biraz bekledim. Yeni uyanıyor herhalde diye düşündüm. Kapı açılınca biraz utanmıştım. Savaş'ın saçları ıslaktı ve üzerini örten tek şey belindeki beyaz havluydu. Neşeli bir sesle
"Erkencisin."
"Evet , trafiğe kalmak istemedim. "
"İyi yapmışsın gel içeriye diyip beni içeri aldı." Üzerini değiştirmek için odasına çıktı. Bende kendimi üçlü koltuğun şefkatli kollarına bıraktım.
Dakikalar sonra savaş siyahi kazağı ve altında gri eşofmanı ile yanıma geldi,
Bana bakarken gözlerinin içi gülüyordu bu adama bukadar güvenmem doğru muydu, başıma ne geldiyse birilerine güvenmekten gelmişti zaten en fazla ne olabilirdiki, kırılmış olan kalp kaçkez daha kırılabilir. Savaş bedenimin her hücresini haraketlendiren ses tonuyla konuşmaya başladı
"Açmısın birşeyler hazırlıyimmi"
İçimden bir daha şöyle bir daha şöyle birdaha derken savaşın "ney anlamadım neyi bir daha sölim " demesiyle pekte içimden söylemediğimi fark ettim, utanmıştım ama bozuntuya vermemek için "şarkı sözü ya gelirken arabada dinledim aklımda kalmış "dedim gülümsedi inanmış gibi duruyordu. Savaş tekrardan "EE açmısın cavap vermedin? " bi kaç saniye düşündüm ardından "birazcık olablir " dedim o muhteşem dişlerini göstererek tebessümünü yüzüne yerleştirip, "ozman omletiniz birazdan hazır zümre hanım, yanında içicek ne alırsınız? " "bende yardım edim zahmet olmasın şimdi". "Yarında sen hazırlarsın, ama istersen sobayı yakabilirsin. Tabi biliyorsan" bunu söylerken sesi alaycı çıkmıştı. Ne sanıyordu bu beni elimden her iş gelir evelallah diye içimden geçirip, "tamam anlaştık ve meyve suyu varsa çok iyi olur dedim. " Tamam efendim derecesi kafasını eğerek mutfağa geçti. Arkasından bende ayaklandım odun almak için dışarı cıktım, hava son derece soğuktu ve gökyüzünde güneşe dair gram iz yoktu. Kucağıma doldura bildiğim kadar odun aldım, göründüklerinden daha ağırdı. İçeri girip ayağımla kapıyı kapattım sobanın yanına geldim dizlerimin üstüne çöküp odunları yere bıraktım saboya baktım içimden yaparım diye geçiriyordum ama hayatımda en son soba yakalırken gördüğümde 9 yaşındaydım ve aradan 13 sene geçmişti. Ben yapardım bunu yaparsın, başara bilirsin Zümre diye içinden en az 10 kere geçirdikden sonra sobanın kapağını açtım odunları dizdim sobanın altındaki gazetelerinde içine yerleştirdikden sonra uzun kırmızı başlı kirpile tutuşturdum ve bravo bana başarmıştım sobanın kapağını örttüm, koltuğa oturur oturmaz içeri savaş girdi. "Başarmışsın bakıyorumda"dedi. Savaşa döndüm ve ona ne sandın bakışımı gönderdim anlamış olacak ki "ozaman kahvaltı hazır mutfağa geçelim " dedi. Bu çocuktan iyi koca olurdu, elide çabuk tu MASALLAH. Ayağa kalktım mutfağa ilerledim masayı donatmıştı reçeller, omletler harika görünüyordu cama karşı olan sandaliyeye oturdum tam karşıma savaş yerleşti. Savaş yüzündeki cevap almaya kararalı ifadesiyle, "o gün ne işin çıkmıştı" diye sordu mantıklı bir cevap istediği gözlerinden anlaşılıyordu. "Annem dedim biraz durdum devam ettim annemle ilgili biraz rahatsızlanmış bende o yuzden hemen cıkmak zorunda kaldım"dedim ama savaşa söyelediğim bu yalandan dolayı hiç rahat hissetmiyordum. Ben bu düşüncekerle boğuşurken Savaş kafasını yemeğinden kaldırmamıştı. Yemeklerimizi yendikten sonra masayı kaldırmasına yardım ederken dışarıda hafif bir yağmur başlamıştı, işimizi bitirdikden sonra sobanın yanına geçtim koltuğun rahat kollarına kendimi bıraktım, savaşta tam yanıma oturdu ve gözlerime uzun uzun baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZÜMRE
Novela JuvenilNe oldu sevgili bırakıp gittin beni hemde sana en ihtiyacım olduğum zamanda. Hani hatırlarmısın demiştin ya bana senin için ölürüm diye evet sevgili artık benim için öldün.Ben seni kalbime gömdüm sen benim korktuğumda sığındığım limandın sevgili ama...