Saat: 18:00
'Evet bugünki konuğumuz Skyfall'un lideri Jin JaeHan!' İzleyicilerin heycan ve övgü dolu çığlıkları, sevgi sözlükleri havada uçuyordu.Jae kalabalığa baktı, bu kadar insan gerçektende onu seviyor muydu?Yüzüne yarım bir tebessüm yerleştirdi, son 2 yılda oyunculuğunu geliştirmişti.Özellikle bugün kendini aşıp, mükemmel bir rol koymalıydı ortaya.'Geldiğin için çok teşekkürler,programınız çok yoğun olduğu için showlara pek çıkmadığınızı biliyoruz.O yüzden çok teşekkürler.'Jae nazikçe önemli olmadığını belitti, ne de olsa bu onlar içinde bir şerefti(!).'Aslında bugün eski liderin ölüm ve doğum yıldönümüydü değil mi? Gerçekten acı verici bir durum.Ama şimdiki liderimizde çok yetenekli ve aynı zamanda çokta yakışıklı.Herkes aşk hayatını merak ediyor.Hayran sorularının nerdeyse hepsi buydu.Grup hakkında sohbetimize başlamadan bizi biraz aydınlatmak ister misin?'Kadın yüzünde yapmacık olduğunu fazlasıyla belli eden bir ifadeyle Jae'ye bakıyordu.O ise hala Kwangsoo'nun bahsedildiği yerde kalmıştı..Gerçekten insanlar onu önemsemiyordu öyle değil mi?Bunca zaman müzik için yaşamış ve grubu bu hale getiren o olmuştu ama yinede kimse onu umursamıyordu.Sinirle ellerini avcuna bastırıyor, tırnakları acıtıyordu.Bu onu kendine getirdi.
Aşk hayatı mı?Ne diyecekti?Bunca yıl etrafımda çok kız dolaştı ama ben sonunda birini sevdim ve hayatının anlamını tarihe karıştırdım.Onun sayesinde karşınızdayım mı demeliydi?Derin bir nefes aldı.İnsanlar meraklı gözlerle onu bekliyordu.'Sanırım oldukça karışık ha?'Kadın cevap alamayınca bu sefer gerçekten meraklanmış gibiydi.Jae buruk bir gülümsemeyle karşılık verdi.'Aslında yıllarca fazlasıyla popülerdim. Öyle olan insanlar kimseyle ilgilenmez bilirsiniz.Ama bende sonunda birini gördüm ama olmayan şansımıda ünlü olmak için kullanmam gerekti.'Kadının kafası karışmış gibiydi.'Olmayan şansın mı?Bu ne demek?' Jae kalkanlarının inip içinin titrediğini hissedebiliyordu.Fazla konuşmuştu, belki de bugün olanlar yüzündendi..
'Sen ne yaptığını sanıyorsun?!'Menejer burnundan soluyordu.Jae gerçektende fazla konuşmuştu.Adamı önemsemeden soyunma odasına girdi, dinlenmesi gerekiyordu tüm bunlar çoktu.'Seni velet!Herşeyi batırıyorsun! Skyfall sadece sen değilsin bunu unutma!Geçmişi unut sadece önüne bak!' Menejer kapıyı arkasından sert çarparak odayı terk etti.Jae bir başına kalmıştı.Programda kendini kaybetmişti evet.Onu görmek, onunla yüzyüze gelmek onun tüm kalkanlarını indirmişti.Damlalar elinde olmadan süzülmeye başladı.Bu çok fazlaydı, bu kadar acı çekmek çok fazlaydı.
-----
Saat: 15:00
Woobin, avcunu sıkıp kendine hakim olmaya çalışıyordu.Serang haklıydı buraya gelmemeliydi,böyle olacağını tahmin etmişti.Ya da ummuş muydu?Karşısındaydı, mezarın yanına uzanıp uyuya kalmıştı.2 yılın ardından onun bu sefil halde olması Woobin'i çıldırtıyordu.Biran önce kendine gelmeliydi, eğer o böyle olursa...böyle yapmaya devam ederse, o da tereddüt edecekti.Güçlü olmalıydı,Kwangsoo ne de olsa karşısındaki mezarda yatıyordu.Gitmemesi gerektiğini bilsede ayakları onu sürüklüyordu.Onu daha yakından görmek istiyordu.Ona sarılmak ve orda olduğunu, sözünü tuttuğunu söylemek istiyordu ama bunu yapamazdı.O gün yetimhaneden hiç kaçmamış olmayı diledi, onunla hiç karşılaşmamış olmayı..Onu tanımasa umursamazdı ve intikamını almak çok kolay olurdu öyle değil mi?Ama onun suçu neydi ki?Tüm bunları nerden bilebilirdi?Woobin'i bu karanlığa sürükleyen o değildi..Woobin, kendini düşüncelere dalmış onu izlerken buldu.Kafası karışmamalıydı, buraya hiç gelmemeliydi.Mezara baktı..çiçeklerle bezenmişti.Herkes onu iyi mi hatırlıyordu ya da Min Ah?.. Konan çiçeklerden birini alıp Min Ah'ın eline yavaşça tutturdu. İlerde olacaklar için ondan özür diliyordu, bu ona son hediyesiydi.Gözyaşları onun için son kez akıyordu...
-----
Min Ah gözlerini aralamaya korkuyordu.Öyle güzel bir rüya görmüştü ki o anı kaybetmekten korkuyordu.Keşke anılarını, rüyalarını bir yere kaydedebilip sürekli yanında taşıyabilseydi...Onları tekrar tekrar görebilseydi.Gözlerini isteksizce araladı, artık gerçek dünyaya dönmesinin zamanı gelmişti.Batmak üzere olan güneş gözlerini yakıyordu, kaç saattir yatıyordu?Elinde bir batma hissetti.Acıyla baktığındaysa şaşkın ve umut dolu gözlerle ağlamaya başladı.Gerçekten de rüya değil miydi?Kwangsoo yanına mı gelmişti? Eline bu gülü tutturanda o muydu?Öldüğünü biliyordu, yanındaki mezarda yattığını biliyordu. Ama nedense buna inanıyordu..Onun yaşadığına..Yerinden hızla kalkıp etrafa bakınmaya başladı.Geç kalmıştı bunu biliyordu ama yinede şansını denemek istedi.Kimseler yoktu..Eğer gerçekten o olsaydı neden tek kelime etmeden giderdi ki?Acı gerçeği artık kabuk etmeliydi.Bunu yapan bilinç altıydı, Kwangso değil.O ölmüştü...
----
Jae kendini ağaçlardan birinin arkasına zorla atmıştı.Böyle olacağını biliyordu buraya hiç gelemeliydi.'Lanet olsun!'diye geçirdi içinden.Bir yanı görülme korkusuyla titrerken, diğer yanı onu gördüğü için sevinç çığlıkları atıyordu.Bu karışık durum onun başını döndürmeye yetmişti.Yavaşça onu izlemeye başladı.Eski halinden eser yoktu artık.Fazla sıcakkanlı olmasada başkalarına karşı Jae onun gerçek yüzünü biliyordu.Bakışları sıcacıktı, insana kendini bir anda sevdirebilirdi.Ama artık gözlerindeki o ışıltı kaybolmuştu, sadece gözyaşlarının oluşturduğu ufak halkalar vardı.Jae verdiği karardan çok pişmandı..
Uyuyan kızın yüzüne baktı.Saatlerdir burada durup onunla konuşmuştu..Kolayca çıkıp yan taraftan gidebilirdi ama o kalıp onu izlemeyi tercih etti.Bunu özlemişti korkmadan ona bakmayı,yakından sadece bakabilmeyi..Bu kıza hangi ara bu kadar bağlandığını bilmiyordu ya da neden böylesine acı çektiğini.Kwangsoo'ya kızarken buluyordu kendini her defasında,onu kötü adam gibi gösterende o olmuştu.O sadece yardım etmek istemişti, sadece yardım edebilmek... Programa yetişmeliydi ama onu izlemek herşeyden daha ağır basıyordu.Yüzüne düşen saçlarını yavaşça kenara itti.Huzurlu görünüyordu,bunca ölünün arasında fazla huzurlu gibiydi..Onu uyandırmamaya gayret göstererek yüzünü dokundu, onu çok özlemişti.Şu an gözünü açsa ona vuracağını, nefret dolu sözler söyleyeceğini biliyordu ama sadece kendini alıkoyamamıştı. Artık gitmenin zamanı gelmişti.Mezardaki güllerden birini alıp eline tutturdu,bunları hakeden Kwangsoo değildi Min Ah'dı.O şu ankinden daha fazlasını hak ediyordu.Normal ve güzel bir hayatı, gülümseyebileceği bir hayatı..
---
Serang'ın sözleri kulaklarında çınlıyordu.''Oraya gitmeyi düşünmüyorsun değil mi? Bu iyi bir fikir değil.'Haklıydı buraya gelmeliydi.Sadece hatırlanıp hatırlanmadığını merak ediyordu ya da bu sadece bahanesiydi.Onu görmek istedi...Nasıl olduğunu..Nefreti ne kadar büyük olursa olsun onu geride bırakmıyordu işte..Avcunu kanatana kadar bastırdı.Karşısındakı manzara onun öfkesini hiç olmadığı kadar katlamıştı.Herşeyi yapanların kanından olan oradaydı..Kader gerçekten komik diye düşündü, yıllar sonra kendisi için anlam ifade eden insanlar birer birer en büyük düşmanı olmuştu.Ve hepsi aynı çizgide yürüyorlardı.İntikam ateşinin biraz daha alevlendiğini hissedebiliyordu.Bu yoldan asla dönmeyecekti.Hızla arkasını dönüp bir daha asla hatırlamak istemediği bu görüntüyü benliğinin en karanlık odasına attı. İşlere başlamanın sırası gelmişti, artık gün yüzüne çıkmalıydı..
supernaturel~
Elimdeki son bölümdü yb yazma vakti ha?? İşler baya kızıştı bakalım neler olacak. YEHET o zaman!!! :D