Tarancı Teması

2 0 0
                                    

  Gelmeyecek bir misafiri beklemek, üzerimize yağan kara rağmen toprağa umut beslemek, ölü olanın toprak değil de bedenlerimiz olduğunu anlamak insanda bir afaroz etkisi yaratıyor. Pencerenin arasından sızan rüzgarın oluşturduğu ses bir çocuk düşünde Tanrı'nın sesi oluyor. Bir insanın ölümünün ardından vasiyetinin hepsinin gerçekleşmesi Tanrı'nın ona bahşettiği son lütuf oluyor. Ölümün insanda bıraktığı ilk his kabullenemeyiş.
  Yılın son günlerinde bir yılın her gününün tekdüzeliğini kabul eden Hilal kendisine çizilen yolun mahkumu olmuştu. Oturduğu masada bir türlü huzur bulamadı. Garip bir hisle saatlerdir ulaşamadığı annesini bir kez daha aradı, ulaşamadı. Babasını aradı. Ahizeden gelen sesler babasına odaklanmasını engelliyordu. Duydukduları karşısında her şey yavaşlamıştı. Ağır çekime alınan bu sahne o an yirmi sekiz yıllık hayatının en acı günüydü. Ölümün her şeyi bu denli değiştirmesi ve hiç kimsenin bununla aslında o kadar da ilgili olmaması Hilal'e ağır geldi. Kaybettiği annesinin yerini onun hiç takmadığı yazmasıyla doldurmaya çalıştı. Onu gömerken ayakkabısına bulaşan çamuru aylarca silmeyerek doldurmaya çalıştı. Yeri dolmadı, annesi de gelmedi.
  Hilal'in dağı babası, vatanı da annesi Münevver Hanım'dı. Annesini kaybeden bir çocuk gibi değil vatanını kaybeden bir millet gibi her gün toprağa ağladı. Onun gözyaşları toprağa tohum oldu. O topraktan doğan ağaçlar göğü buldu. Gökle yer buluştu.
  Ve birgün hiçbir annenin çocuğunu bırakmayacağını anne olduğunda anladı.

SusuşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin