1Gardenya'nın en geniş meydanında toplanmış bizler için diğerlerinden göz alıcı bir farka sahip olmayan, sıradan bir gündü. Güneş, dünyamızı yazdan kalan bir sıcaklıkla ısıtıyordu ve kış gelmeden önce herkes güneşi aklına kazımaya çalışırcasına bir bahane bulup kendini dışarıya atmıştı.
Sıradan bir gündü. Kız kardeşim Vera'yla çimlerin üstünde yan yana uzanmış, babamın ne zaman döneceği hakkında tartışıyorduk. Benden beş yaş küçük olan Vera, sarı renkli bir kasımpatıyı yerden alıp elbisesine sanki kumaşın bir parçasıymış gibi yerleştirirken parmaklarımın asla onunkiler kadar maharetli olamayacağını biliyordum.
"Babamız bir kahraman, biliyorsun." dedim, küçük kız kardeşime gülümseyerek bakarken. Elra Uli hayatını insan diyarını ehlileştirmeye çalışmakla geçirmişti, kendini insanlığa tüm ruhuyla adadığını söyleyebilirdik, bu yüzden birkaç gün evden ve bizden uzak kalmasını dert etmiyordum.
Burada yaşayan herkes Elra'nın Gardenya'nın başına gelmiş en iyi şey olduğunu biliyordu ve ben onun kızı olmaktan gurur duyuyordum. Büyüyünce Vera da anlayış gösterecekti ama onun yaşlarındayken babama karşı aynı özlemi duyduğumu inkar edemezdim.
"Biliyorum, abla." diye onayladı Vera, güneşin daha da parlak gösterdiği sarı elbisesine kasımpatıyı tuttururken ama yüzündeki üzgün ifadeyi saklayamıyordu. Ona benden beklemeyeceği kadar duygusal bir abla konuşması yapmaya hazırlanırken yoldan gelen tuhaf sesler üzerine söylemeye hazırlandığım cümleler aklımdan buhar olup uçmuştu. Yer deprem oluyormuş gibi sallanırken seslerin şiddeti mümkünatı varmışçasına hala artıyor gibiydi.
Gözlerimi kısıp yaşlı çınar ağacına tutunarak yavaşça ayağa kalktığımda, atlı bir ordunun yol ağzında toplandığını gördüm. Uzaktan yüzlerini seçemesem de gümüş renkli kusursuz atları onların nereden geldiklerinin apaçık bir kanıtıydı.
Atından inen ulağa ben ve kız kardeşim gibi herkes, dikkatle bakıyordu. Ne söyleyeceğini merak ettiğimizden değil -yani tamam kabul, gümüş renkli atından da anlayabileceğimiz üzere kraliyet ailesine ait oldukları için söyleyeceği şeyi tabi ki merak ediyorduk ama herkesin ona bakmasının asıl sebebi vermek üzere olduğu haber değil- görünüşünden kaynaklıydı.
Biz insanlar her gün elflerle karşılaşmıyorduk.
Habercinin, bir perde gibi beline kadar uzanan sarı-beyaz renkli gümüşi saçları, menekşe gözleri ve saçlarının arasından seçilen uzun olarak nitelendirebileceğimiz kulakları onu büyükannenin anlattığı masal kahramanlarından birine benzetmeme yol açmıştı. Daha önce onun türünden hiçbir birey görmemiş olsam da şimdi biliyordum ki, o bir Elf'ti.
Bizim ırkımızda ortalama bir insan yaşı kırk beşti ve istisnai bir şekilde yaşlı olanlarımız da güneşli havaya rağmen dışarı çıkamayacak kadar halsiz oldukları için istirahat ediyorlardı. Bu yüzden aramızda daha önce elf gören kimsenin olmadığına bahse girerdim.
Baba Ilyn -herkesin sevip saydığı biri olduğu için kısmen liderimiz sayılırdı ve ayrıca babamın en yakın arkadaşı olması onu gözümde daha saygıdeğer kılıyordu- heyecanlı topluluk adına konuşmak üzere ileri atıldı.
"Hoş geldin, Ulak!"
Sadece Haberciye seslenerek arkadaki elf sürüsünü görmezden gelmişiz ve ayıp etmişiz gibi birazcık suçlu hissetsem de kelimeleri herkesle birlikte tek düzelikle tekrarladım. "Hoş geldin, Ulak!"
Ulak teşekkürü başını yana eğerek kibar bir şekilde kabul ettikten sonra belindeki parşömenlerden birine doğru uzandı.
"Kral, Phera oğlu Aren adına buradayım!" diye gür bir sesle bağırıp parşömeni iki yana doğru açtı. Sesi de görünüşü kadar heybetliydi ve herkes gözünü bile kırpmadan karşımızdaki masal kahramanını izliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Diyarlar Ötesi: Seçim ♛
خيال (فانتازيا)Krallığa doğru gümüş renkli atının üzerinde rüzgar saçlarını savururken son sürat ilerleyen asi bir kız... Efsunlu Topraklarda onu neler bekliyor? ♛ ♛ ♛ ...