3.1

7.1K 298 92
                                    

Arabamı kliniğin önüne park etmiş, randevu saatimi beklerken gözlerimi bulutsuz gökyüzüne dikmiş, hayatımdan akıp giden birkaç yılı düşünüyordum. Babam tarafından Brandon'a satılmıştım; ona aşık olmuştum; evli olduğunu öğrenmiştim; Karısını kaynanasıyla aldattığını ve kaynanasını da benimle aldattığını dolayısıyla da karısını da benimle aldattığını öğrenmiştim. Bu döngüden sonra hafıza kaybını benim geçirmem gerekirken kaza yaptığında ne olursa olsun onu seveceğimi anlamıştım. Birisi öldüğünde onu affetmek, yaşıyorken olduğundan daha kolaydı. Bir daha göremeyecek, istediğim zaman nefesini bile duyamayacağım kadar uzaktaydı. Asla konuşamayacak, duyamayacak ve kendime bahaneler uydurup ona gidemeyecektim.

Yaşadığını öğrendiğimde kendimi öylesine köşeye sıkıştırmıştım ki bir an bile düşünmeden ona koştum. Beni hatırlamıyordu. Beni hatırlaması için her şeyi yaptım, bir bebeğe annelik bile yaptım. Geri kalan şeyler bunların üzerine önemsiz birkaç detaydı. Babamı kaybetmiştim. Yine aynı şeyi yaptım ve öldükten sonra, tıpkı Brandon'da olduğu gibi onu affettim. Ve yıllardır bana eziyet eden babamın bana yarattığı tüm bu sıkıntıların aslında keyfinden olduğunu öğrendim. Hayatım duruldu mu? Hayır. Sevgilimin eski kayınpederi sevgilimin birkaç cinayet işlediğini söyledi.

Tüm bunlara rağmen hala neredeyim? Brandon'ın yanında.

Kendimde affedemediğim birçok şey vardı. Kendime sürekli aynı şeyleri tekrarlıyordum: "Düşünme" ancak bir türlü kendimi dinlemiyordum. Sürekli gözlerim dalıyor, bazı sihirli kelimelerle hemen aklım bir yıl öncesine gidiyordu. Çantamı, telefonumu ve arabanın anahtarlarını alıp arabadan inip kapılarını kilitledim. Kliniğin sarmaşıklı tuğla duvarları beni tekrar gördüğüne pek hoşnut değil gibi manalar yüklüydü.

Başımı önüme çevirdim ve üç basamağı ağır ağır çıkıp klinikten içeri girdim. İkinci katta, koridorun sonunda psikoloğum beni bekliyordu. Mümkün olduğunca ağır hareket ediyordum çünkü geride bıraktığım altı seansta hiç ilerleme kaydedememiştim. Seanslar sıklaştırılmış ancak yine de konuşmaktan kaçıyordum. Psikoloğa gitmek benim fikrimdi ancak hiç de kendimi memnun etmeyecek tavırlar sergiliyordum.

Kapıya uzandığım sırada kapı açıldı. Psikoloğum olan Ki-yong Lee'yi ya da Lee Ki-yong'u karşımda bulmuştum. Aralık ağzını usulca kapattı ve boştaki elini kaldırıp saatine baktı "Erken gelmişsiniz," dediğinde sadece dudaklarımı iki yana gererek gülümsedim.

"Bugün işim yoktu," dedim. Tüm randevulara bir bahane bulup yaklaşık bir saatlik randevunun yarım saatine geç kaldığım için beni beklemiyor olması gayet normaldi. Bugün tam vaktinde gelmiş olmam hem hevesli olduğumun hem de olmadığımın bir işaretiydi. Kaçmayıp teslim olursam ya gerçekten konuşabilecektim ya da seansları bırakacaktım.

Kapıyı boydan boya benim için açarken kahve fincanı olan eliyle içeriyi işaret etti "Buyurun," dedi.

"Teşekkür ederim," dedim ve içeriye girdim. Oda genel anlamda sadeydi ancak filmlerde görmeye alışık olduğum şekilde bir psikolog odası değildi. Odada neredeyse görünmez sayılabilecek ahşap bir masa vardı. Odanın ortasında büyük, krem renkli L koltuk, ortada ahşap bir masa ve aynı zamanda koltuğun karşısında iki tekli krem renkli koltuk vardı. Koltukların ve masanın baktığı duvarda boydan boya uzanan büyük bir akvaryum ve içinde onlarca balık vardı.

"İşiniz varsa halledebilirsiniz," dedim elindeki kahve fincanını kastederek. L koltuğun kısa kenarına oturup çantamı yanıma bıraktım.

Oldukça kısa oldukları söylenen Japonlara göre oldukça uzun bacakları vardı. Düzeltme, bir Koreli. Güney Koreliye göre oldukça uzun boyluydu. Bebeksi bir yüzü, tatlı bir gülümsemesi, iri kahverengi çekik gözleri vardı. Saçları kahverengi ile siyah arasında koyu, parlak ve özenle şekillendirilmiş görünüyordu. Teni de en az saçları kadar parlak ve pürüzsüzdü.

Seninle | Vincent Serisi 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin