Geçirdiğim bir yıl boyunca kendimi sorguya çekmek çok zordu. Dinlenmek için saklanmak, üzülememek, sevememek, güvenememek... Bir insanın belki de en zorlu sınavı kendine güvenmek için verdiği sınavıydı ancak ben yıllarca babama ardından Brandon'a güvenmeye çabalamanın zor olduğunu düşünür, daha kötüsünün olamayacağını düşünürdüm. Belki de bu yüzden kendimle sınanıyordum. Bilemezdim.
Brandon'ın belime sardığı kolunu usulca yatağa bıraktım ve yanından kalkıp giyinme odasına girdim. Bugün babamın ölüm yıl dönümüydü ve eğer benim refah içinde olduğumu görmek istiyorsa asla kalkıp bana gelmezdi, yaşarken her daim ona gelmemi beklerdi. Ölümünde bile ona gitmemi istemişti.
Dolabımın en pahalı parçası, diğer pahalı ve asla giymeyeceğim elbiselerin arasında cam dolabın içinde asılıydı. Uzanıp rengarenk elbiseyi aldım.Gögüs kısmı tamamen gerçek değerli taşlarla kaplıydı. Sadece bedenime göre tadilat yapılırken giymiştim ve asla beğenmemiş olmama rağmen almıştım. Çünkü pahalıydı. Renkli taşlarla aynı renkte yumuşak kumaşı cüretkar bacak dekoltesiyle taçlanıyordu. Elbiseyi üzerime geçirdim, saçlarımı açtım ve en pahalı malzemelerle yüzüme makyaj yapıp en pahalı kolyemi, küpemi taktım. Parmaklarımın her birinde ayrı ayrı değerli yüzükler vardı. En son olarak da asla takmayacağım ama yine de, tıpkı elbisemde olduğu gibi, pahalı olduğu için aldığım tacı başımın üstüne koyup ayakkabılarımı giydim.
Sahip olduğum en pahalı çantanın içine kasadaki tüm nakit parayı doldurup giyinme odamdan çıkarken Brandon hala uyuyordu. Muhtemelen birkaç gündür uyumamıştı aksi takdirde yanından kalktığım anda uyanırdı. Uzanıp yanağını öptüm ve ses çıkarmadan yatak odasından çıkıp merdivenleri indim. Garajdaki Hummer'ın direksiyonuna geçtim ve navigasyona adresi girip garajdan çıktım.
Günlerdir, haftalardır ve aylardır aklımdaki soru belliydi: Neden?
Hiçbir zaman cevabını alamayacak olmak beni öfkelendiriyor ve daha da güçsüzleştiriyordu. Neden çocukluğumda, annemle birlikte olduğumuz günlerdeki gibi mutlu mesut devam edememiştik? Niçin babam annemi bu kadar severken bana onun bir anısı gibi narin davranmamıştı? Neden bana bu kadar kötü davranmıştı?
Bir buçuk saatin sonunda mezarlığa ulaşmıştım. Babamın mezarının yakına arabamı park edip çantayı alarak arabadan aldığım çanta ile birlikte çimenlere sivri topuklarım bata çıka yürüdüm. Sokak lambalarından parlayan mezar taşında isminin üzerindeki fotoğrafında genç, bakımlı ve iyi biri gibi görünüyordu. Bu mezar taşını ben yaptırmamıştım, yaptırmazdım bile. Bu tamamen avukatının işiydi. Ben onun mezar taşına bir fotoğraf koyacak olsam kusmuğunun içinde uyuyakaldığı günlerden birinin fotoğrafını koyardım.
Para dolu çantayı mezar taşına fırlattım "Merhaba, baba! Nasıl görünüyorum?" diye sordum. Fotoğraftaki gülümsemesi bana bir hayal kadar uzaktı. Hiçbir zaman bana bu kadar içten, derin ve parlak gülümsememişti. Ya da artık hatırlamıyordum.
Ellerimi kıyafetimin büstiyerinde gezdirirken "Bu taşların hepsi gerçek, kaç bin euro verdiğimi duysan kafayı yersin," dedim küçük bir çocuk gibi kıyafetimin üzerindeki taşları severken.
"Sanırım,"
Dizlerimin üzerine çöküp ayağımdaki ayakkabıyı çıkardım "Bu ayakkabı o kadar pahalı değil, malesef bu elbisenin altına alacağım ayakkabıyı bir Arap varis aldı. Ama bu da pahalı sayılır," dedim ve diğer ayakkabıyı ayağımdan çıkarıp çantanın yanına koydum. Hala fotoğrafı gözlerimin içine gülümseyerek bakıyordu.
Babamın gözlerine doğru parmaklarımdaki yüzükleri sallayarak "Yüzüklerim yeterince parlak mı? Bazıları çok eski ve çok kıymetli," dedim ve orta parmağıma taktığım büyük, safir taşlı yüzüğü çıkarıp "Bunun için çok uğraştım. Sanırım bana yeni iki spor araba alabilir sattığımda. İnanamazsın adamın biri bunu alabilmek için bütün servetini yatırdı, sanırım büyük annesinden mi ne kalmış o da bankaya borçlarından kaptırmış. Yüzüğü aldığımda bana yüzüğün lanetli olduğunu falan söyledi. Manyaklık," dedim ve yüzüğü tekrar parmağıma taktım "Diğerlerinin pek bir hikayesi yok ama yaklaşık üç yıllık biriktirdiğin para on parmağımda. Tam da istediğin gibi, paranı çok güzel harcıyorum. Kolyem bir yıl dört ayına denk, küpelerim ise yaklaşık olarak on dört ayına. Makyaj malzemelerimi beş dakikana mal oldu ama sana getirdiğim çanta en kıymetlisi. Yaklaşık olarak üç senelik çalışmana denk. Garajımı görmen gerek, baba. En son saymayı bıraktığımda yirmi iki tane araba vardı ancak sana şöyle söyleyeyim kendime sadece garajdan ibaret bir ev yaptırmam gerekti. Alacağım yeni bir araba modeli kalmadığı için ben de artık klasik arabalara sardım. Arabaları çok sevdiğini biliyorum, isterdim ki hepsini sana gösterebileyim ama sadece bunu getirebildim. Büyük, kurşun geçirmez ve motorunun sesi çok güzel,"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seninle | Vincent Serisi 3
General Fiction❃ Vincent Serisi - Üçüncü Kitap. ❝ Akıntıya karşı yüzüyorduk. Bugüne kadar yaptığımız her şeyden çıkardığım tek sonuç buydu. Akıntıya karşı yüzüyorduk ve ben artık tam manasıyla yorulmuştum. Arkadaşlarımla birlikte eğlenmek, dinlenmek istiyordum. Ya...