3.3

1.3K 91 10
                                    

Ölüm gibi geçen, ara vermeksizin işlenen sabah dersinden çıktığımda kendimi aptal gibi hissediyordum. Daha önce profesörün hiç ara vermeksizin ders işlediğini görmemiştim ancak bugün kendini kaybetmiş gibi bir şeyler anlatıp tahtanın her santimine bir kod yazarak bunu en ince detayına kadar işlemişti. Tam manasıyla işkence çektiğimi hissediyordum dersten çıktığımda. Otoparka yürürken kendime sadece kahve alarak devam ettim aksi taktirde öğleden sonra Ki-yong ile olan seansımda uyuyabildim.

Arabama bindim ve okulda zaman öldürmek yerine kliniğin yanındaki kafede vakit öldürmenin daha sağlıklı olacağına karar vererek yola düştüm. Okul ile klinik arasındaki mesafe kısaydı. Arabamı otoparka bırakıp kafenin dışındaki boş masaya oturdum. İçerisi ve dışarısı kliniğin çalışanlarıyla doluydu.

Bilgisayarımı çıkarıp tekrar ödevin üzerinden geçmeye hazırlanırken kendime bir sandviç ve kahve sipariş verip kalem ve kağıdı çıkardım. Hala bir saat kadar vaktim ve çokça uykum vardı. Sokağın gürültüsüyle arama bariyer niyetine kulaklıklarımı takıp John Lennon'un Rock'n'roll albümünü açtım. Annemle arkadaş olsaydım muhtemelen çok eğlenirdik ve kendimi yalnız hissetmeme asla izin vermezdi.

Jennifer Anderson|12.58

"İsteğin üzerine babanın fotoğraflarını dijital ortama aktardım ve bulut hesabına yükledim,"

Ben|12.59

"Yakmanı istemiştim,"

Jennifer Anderson|13.05

"Yaktım."

"Toplantıya geç kalma,"

Gözlerimi devirdim, Jennifer ile geçirdiğim süreye bakınca aslında onun John'a değil de John'un ona katlandığını çok iyi anlayabiliyordum. Tıpkı bir robot gibiydi, ona neyi kodlarsan asla dışında bir şey yapmıyordu ve bu çoğu zaman beni deli ediyor olsa da ona alışmıştım artık. Reddetmekten ziyade kabul ediyor ve isteklerini uyguluyordum. Önümüzdeki yirmi beş yıl boyunca emekli olması muhtemeldi ve ben bunu sabırsızlıkla çekiyordum.

Bir saatin ardından toparlanıp hesabı ödedikten sonra kliniğin yolunu tuttum. Tam vaktinde odanın kapısını çalıyordum. İçeriden ses beklemeden girdiğimde Ki-yong önceki seansımda bıraktığım koltukta oturuyordu.

"Hoş geldin," dedi ayağa kalkarken.

"Nasılsınız?" dedim geçen hafta oturduğum koltuğa doğru adımlarken.

"İyiyim, sen nasılsın?"

Çantamı köşeye bırakıp "Daha iyiyim," dedim ve yerime oturup bir bacağımı diğerinin altına alıp Ki-yong'a doğru döndüm ve bir kolumu koltuğun arkalığına yasladım "Hiç atmak isteyip de kurtulamadığınız bir şey oldu mu? Mesela gidip mutfaktaki çöpe attığınız kalemin döndüğünüzde masanızda olduğunu gördünüz mü hiç?" diye sorduğumda şaşırmıştı.

Koltuğuna otururken bunu düşünüyordu. Bir bacağını diğerinin üstüne attı ve dirseğini koltuğa yaslayıp baş ve işaret parmağıyla pürüzsüz sivri çenesini okşadı "Hayır," dedi.

"Kalem olmasına gerek yok, herhangi bir şey de olur,"

Gülümsedi. Başını iki yana sallarken "Hayır, olmadı. Niçin soruyorsun?" diyerek ona çevirdiğim okları tekrar bana çevirirken yine kaybetmiştim.

"Babam bana baya bir yüklü miktarda para bıraktı ama bu parayı yıllarca saklayıp bana uzunca bir süre psikolojik baskı uyguladıktan sonra öldüğü zaman avukatı çıktı ve bam..." derin bir nefes alıp anlatmaya devam ettim "Bir anda param vardı. Mirası reddedemiyorum, aldığım hiçbir şeyi avukatımın izni olmadan satamıyorum, babamdan kalan hiçbir şeyi asla ama asla satamıyorum. Ek parantez açmak gerekirse yaklaşık yirmi beş yıl boyunca," dedim.

Seninle | Vincent Serisi 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin