Tom Riddle kollarını başının altına koymuş ve sırtüstü uzanmış bir şekilde yatağında yatıyor, yatakhaneye gelmeden önce yaşadıklarını düşünüyordu. Yüzünde büyük bir gülümseme vardı. Basilisk onun Hogwarts'taki kadim dostuydu ve bunu yaşadığı hiçbir şey değiştiremezdi. Eski dostuna kavuşmanın sevinci onu kendinden geçirmişti. Gözüne bakanları öldüren ve yalnızca ona itaat eden dev bir yılana sahip olmak onu her zamankinden daha güçlü yapacak ve emellerine giden yolda ona büyük bir hız kazandıracaktı. Yapacaklarıyla ilgili hayaller kurduğunda gözleri parıldıyordu ve içini büyük bir mutluluk kaplıyordu. Artık daha tecrübeliydi, daha güçlü hissediyordu kendini. Geçmişte yaptığı hataları asla tekrar etmek istemiyordu. Yaptığı hataların büyük bir kısmı kibrinden, bazı şeyleri küçümsemesinden ileri geliyordu aslında ama o hâlâ buna kendini ikna edemiyordu.
Geçmişte bir annenin çocuğuna olan sevgisini küçümsemiş ve ölümün eşiğine gelmişti. Yıllar sonra geri döndüğünde bir çocuğun sevdiklerine karşı olan sevgisini küçümsemiş ve yine yenilmişti. Onun sonunu getiren karşısına çıkan çocuğun ondan güçlü olması değildi, onun önlenemez kibriydi. Şeytanı cennetten kovduran da kibri değil miydi zaten? İnsan kendini diğerlerinden üstün görmeye başladığı anda kibrin çukuruna düşer ve kendini büyük gördüğü her an o çukur daha da derinleşirdi. İnsan bu kibrinin sonuçlarının farkına vardığında ise iş işten geçmiş olurdu. Bunları düşünürken sinirle gözlerini kapattı. Bunları düşündükçe ve haksızlığını fark ettikçe gözkapaklarındaki sinirler oynuyor ve gözleri kasım kasım kasılıyordu. Aslında bu kibrine karşı olan bir sinir değildi. Geçmişte yaptığı hataları kabul etmek istemiyor, kibirli olmakta haklı olduğunu düşünüyordu hâlâ.
Kollarını yavaşça başının altından kaldırdı ve tüm vücudunu sağa doğru döndürüp bacaklarını karnına çekti. Neden hâlâ hata yaptığını kabullenemiyordu? Bunu kabullenseydi her şey daha hızlı olmaz mıydı? Ama kibri olmasa o Lord Voldemort olur muydu? "Kibirlenmek elbette benim hakkım." Diye düşündü kendi kendine. O dünya üzerindeki tüm sihirleri keşfetmiş, sihrin nirvanasına ulaşmış bir büyücüydü ve tüm dünyayı önünde diz çöktürmüş, insanların isminden bile korkmasını sağlamıştı. O Lord Voldemort olmuştu. Ondan hep Kim-olduğunu- bilirsin-sen, adı ağza anılmaması gereken kişi diye bahsetmişlerdi. Bu onun büyüklüğünün kanıtı değil de neydi? "En büyük güç sihirdir." Diye mırıldandı. Ve o sihrin doruklarında gezmişti. Yaptığı aptalca hatalar onun sonunu getirmişti ama bu küçük pürüzleri ortadan kaldırmak zor olmayacaktı.
Basilisk kana susamıştı. Tüm bulanıkları öldürmesi, hak eden herkesi katletmesi, onların karınlarını deşmesi için izin isteyip Tom'a yalvarmıştı ama Tom daha bunun zamanı gelmediğini söylemişti. Basilisk ise Slytherin'in varisine karşı gelemeyeceği için onun emrine uymuştu. Ama Tom onun kana susamışlığını anlayabiliyor ve hissedebiliyordu. Onu kontrol etmek zor olmayacaktı, çünkü basilisk asla ona karşı gelemezdi; her ne kadar öldürme hissini zaptetmesi zor olsa da, karşı gelmek için can atsa da. "Merak etme. Zamanı geldiğinde sana izin vereceğim ve dünya üzerinde tek bir bulanık, tek bir muggle kalmayana dek kan dökeceksin. İnan bana o zaman asla durmanı söylemeyeceğim." Diye teselli etmişti onu. Yılan tıslayarak memnuniyetini belirtirken Tom onun bu haline gülümsemişti. Geçmiş hayatında basiliski iyi kontrol edememiş ve aptal bir bulanığın ölümüne neden olmuştu. Bu onun basiliskle ilgili planlarını uzun bir süre için suya düşürmüştü. Daha sonra güncesinde bulunan anısı sayesinde tekrar dünyaya geldiğinde basiliski yeniden uyandırsa da bu onun ölümüne neden olmuştu. Bu hayatında öyle bir hataya düşmeyecek ve basiliskin Hogwarts'ta avlanmasına izin vermeyecekti. İleride ordusunu tekrardan kurduğunda iktidarı elde edebilmek için basilisk onun bir numaralı yardımcısı olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oyunun Ustası
FanfictionHogwarts Savaşı sona erdiğinde Lord Voldemort yere devrilmişti. Savaşı kazanan Harry ve diğerleri zafer sarhoşluğu içindeyken Lord Voldemort'a bir şans daha verileceğini kim bilebilirdi ki?