Aslında pek içime sinen bir bölüm olmadı ama yine de bu bölüm için yazabileceğimin en iyisi buydu sanırım. Bu bölümü bir geçiş bölümü olarak nitelendiriyor ve size iyi okumalar diliyorum. :)
Hermione Tom'un kucağında oldukça rahatsız bir şekilde hastane kanadına ilerlerken kollarını çocuğun boynuna dolamamak için sırtını zorluyordu. Bu ona büyük bir acı verse de yine de kollarını onun boynuna dolamama konusunda ısrarcıydı. Bu durum Tom'u da oldukça memnun ediyordu. Kızın bulanık tenine dokunmak zorunda kalmak onu tiksindiriyordu ama onu hastane kanadına götürmek mecburiyetinde olduğu için başka çaresi olmadığını biliyordu. Tom'un son cümlesi Hermione'nin oldukça kafasını karıştırmıştı. "Ne tesadüf, ben de." Demesi kızdan nefret ettiği anlamı dışında kendinden nefret ettiği anlamına da gelebilirdi. Ama bu anlatım bozukluğunun bir önemi yoktu. Bu denli kendini beğenmiş biri nasıl kendinden nefret edebilirdi ki? Kız çocuğun suratına baktı ve yüzünü buruşturdu.
"Sana bakmıyor olsam da senin bana nasıl baktığını görebiliyorum." Dedi Tom sessizliği bozarak kızın yüz buruşturma hareketinden sonra. Hermione şaşkınlıkla ona bakıyordu. Tom onun suratına bile bakmazken yapmıştı o hareketi. Bir an çocuğun üçüncü bir gözü olduğundan şüphelendi.
"İnsan hislerini belirtme konusunda sözcüklerin yeterli olmayacağını düşündüğü zamanlarda mimiklerini kullanır." Dedi Hermione bilmiş bir şekilde "Ve senden ne denli nefret ettiğimi tanımlayacak bir kelime tedavülde yok." Tom bunları duyunca yeşil gözlerini kıza çevirdi. Kız onun ona olan aşkından öldüğünü mü sanıyordu acaba? Onun bulanık tenine değen elleri karıncalanıyordu, her saniye içinde bir kusma isteği oluşuyordu ama kız ona hala aptalca ve çocukça bir biçimde laf sokmaya çalışıyordu. Kızı yere fırlatmamak ve onu lanetlere boğmamak için derin bir nefes aldı ve sabır dileyerek gözlerini kapattı.
"İnan bana o bulanık tenine dokunmak hiç hoşuma gitmiyor Granger. Ve şimdi seni hastane kanadına götürmek zorunda olduğum için kendime lanetler yağdırıyorum." Tom bunları söyleyince Hermione'nin gözleri kısıldı. Sanki burada durup onun kollarında olmak çok hoşuna gidiyordu. Çocuğun bu söylemleri kızı çileden çıkartıyordu. O kadar kendini beğenmiş, o kadar rezildi ki Hermione her ona baktığında bir köşeye kusmamak için kendini zor tutuyordu. Bu kusma isteği kesinlikle fiziksel değildi, fiziğine bakılınca Tom Riddle oldukça yakışıklıydı ama Hermione onun içinin ne kadar pis ve küflenmiş olduğunu görebiliyordu. Ve bu da onun çocuğa karşı olan nefretini artırmaktan başka bir işe yaramıyordu.
"Şu an kollarında olmaktan çok mutlu olduğumu mu düşünüyorsun bilmiyorum ama eğer böyle bir düşünce içerisindeysen sana büyük bir yanılgıya düştüğünü belirtmek zorundayım Riddle. Beni tiksindiriyorsun." Hermione bunları öyle nefret dolu bir ifadeyle söylemişti ki buna Tom bile şaşırdı. Kızın ondan hiç hoşlanmadığı aşikardı ama ona karşı böyle büyük bir nefret beslediğinden haberi yoktu. Demek ki hisleri karşılıklıydı.
Revirin kapısına geldiklerine Tom yavaş bir şekilde kızı yere bıraktı. Onun ayakta durduğundan emin olduktan sonra üzeri kirlenmiş gibi üzerini çırpmaya başladı. Bir daha bu üniformaları giymemesi gerektiğini beyninin bir köşesine yazdı ve bakışlarını karşısındaki kıza çevirdi. Kızın bakışları karşısında sinsi bir şekilde güldü.
"Ne o seni içeri götürmemi mi bekliyordun yoksa? Granger ben itibarı olan bir kişiliğim ve senin gibi biriyle görülmem itibarımı zedeler. İnan bunu hiç istemiyorum." Hermione bu söyledikleri karşısında ona cevap vermedi. Kendini zor tuttuğu her halinden belliydi ama bu gereksiz sohbeti daha fazla uzatmamak niyetindeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oyunun Ustası
FanfictionHogwarts Savaşı sona erdiğinde Lord Voldemort yere devrilmişti. Savaşı kazanan Harry ve diğerleri zafer sarhoşluğu içindeyken Lord Voldemort'a bir şans daha verileceğini kim bilebilirdi ki?