Dışarıda gökyüzünün en muhteşem tablolarından biri duruyordu. Gökyüzünde sarımtırak bir ay ve etrafında sanki fırça darbeleri ile özenle çizilmiş bulutlar. Süt gibi geceyi öpen yumuşak rüzgar yarım açılmış pencereme çarpıp düşen rotasız bir kuş gibiydi. Derin sessizliğin içinde kulağımda çınlayan bir uğultu vardı. Sanki her şey susmuş ve kainat başlamıştı konuşmaya. Orman içinde kısa süreliğine kiraladığım ahşap evin ikinci katındaki balkonda semaverde kaynayan suyun dumanı karışıyordu sessizliğe. Aşağıdaki vadide köyün ışıkları titreşirken ben bu serin havanın bana katacağı ilhamı bekliyordum. Birkaç denemenin ardından yazdığım ilk kitabım basılmış fakat istediğim ilgiyi görememişti. Bir şeylerin eksik olduğunu biliyordum ama o eksikliği bir türlü bulamıyordum. Köy evine o sabah gelmiştim, ahşap ev uzun zamandır kullanılmadığı için bana hayli iş çıkarmıştı. Her şeyi silip süpürdükten sonra kendi tezgahımı hazırlamıştım. İki katlı evin ikinci katındaki balkondaki masanın üzerine bilgisayarımı hazırlayıp semavere de çay suyunu koymuştum. Bilgisayarımın başına geçip yeni romanım için hazırladığım dosyayı açtım. Birkaç kelime yazdım ve öylece kaldım. Bana ne olduğunu bir türlü anlayamıyordum. Ansızın beynim duruyor ve bir türlü kelimeleri toparlayıp bir şeyler yazamıyordum. Yazdıklarımı silip daha önceden yazmaya çalıştığım ama yarım bıraktığım dosyayı açtım.
"ateş hep vardı da biz çok ıslaktık"
Duvarları inadına siyaha boyanmış olan evin geniş salonunda oturuyordu. Ayaklarını yere doğru uzatmış, sırtını siyah duvara vermişti. Yan tarafında bulunan koyu kahve sehpanın üzerindeki ağzına kadar izmarit dolu kül tablasının küçük oyuklarından birinde kendiliğinden yanıp biten sigaranın dumanı yükseliyordu. Sigaranın ucundaki ateş kül tabağındaki diğer izmaritleri de tutuşturmaya başlamış, odanın kasvetli havasını ağır bir sigara pamuğu dumanı kaplamaya başlamıştı. Alp hemen sağ tarafında bulunan viski şişesini bir kez daha havalandırdı. Şişe bu kez çok hafif gelmişti. Viski şişesini dumanlı gözlerinin dibine kadar getirdi. Dikkatle baktığında şişenin dibinde bir yudumdan daha az miktarda sıvı olduğunu gördü. Uzun, sakallı yüzünün alt kısmına özenle çizilmiş gibi duran ve rengi mora yakın bir ton almış olan dudakları iki yana doğru hafifçe esnedi. Yüzündeki acı tebessüm ile şişeyi dudaklarına götürüp son yudumu da yolladı midesine. Artık eskisi kadar acı gelmiyordu tadı, eskisi kadar yakmıyordu gırtlağını sek viski. Üzerindeki kısa kollu beyaz atletin rengi de artık eskisi kadar beyaz değildi. Sigara külleri ve damlayan içki lekeleri ahenk içinde farklı desenler çizmişti atletine. Geniş omuzlarından iki yana doğru bir çınarın kalın dalları gibi uzanmış olan iki kaslı kolunun sol tarafta olanının omuz hizasına yakın bir yerinde beyaz bir bez parçası sarılıydı. Bez parçasının ortasından kenarlara doğru oldukça hassas bir düzlemde yayılarak geniş bir daire oluşturan kırmızılık renk artık solgunlaşmaya başlamıştı. Köpekler tarafından parçalanmış gibi lime lime olmuş kot pantolonunun üzerinde de aynı kırmızı lekeler mevcuttu. Ayakları çıplaktı ve uzun zamandır kesmediği ayak tırnakları canını acıtmaya başlamıştı. Alp için bedeninde zuhur eden hiçbir acının önemi yoktu. kahverengi gözlerinin etrafındaki beyaz bölge sarıya çalan bir renge bürünmüştü. Bu renk gözlerinin burun ile kesiştiği bölgede kırmızıya dönmüştü. Son yudumunu da aldığı şişeyi yavaşça yan tarafına bıraktı. Hemen sol tarafındaki kahverengi sehpanın altında parlayan tabancaya uzandı. Bu tabanca özel olarak kendisi için yapılmış el yapımı orijinal bir tabancaydı. Diğerlerinin aksine daha fazla mermi alma kapasitesine sahipti ve muhtemelen gümüş olan kabzasında üç isim kazınmıştı. "Özlem, Serpil ve Murat"
******************
Bulanık gözleri boş bakışlarla odada dolaştı. Silahı eline almış öylece boş gözlerle etrafa bakınıyordu. Sağ tarafında yarı açık bir biçimde duran çekyatın üzerinde siyah bir cüzdan vardı. Cüzdanın kıvrımları arasında sırıtan kırmızı ve yeşil banknotlar son işinden elde ettiği kazancın arta kalanıydı. Kahverengi üzerine beyaz çizgilerle desenlenmiş çekyatın uç kısmında rastgele toparlanmış olan battaniye neredeyse kirden başka bir renge bürünmüştü. Odanın içi darmadağın olmuş, etrafta cam kırıkları parlamaktaydı. Salonun tam ortasında küçük bir kilim serilmiş değil de sanki atılmış gibi duruyordu. Siyah duvarın sağında beyaz bir plastik pencere vardı. Aynı pencereden bir tane de Alp'in hemen arkasında sırıtıyordu. Arkadaki pencerenin solunda ise mavi, demir bir kapı vardı. Evin ana giriş kapısı ise yeşildi. En ilginci ise evin dış boyasının pembe oluşuydu. Dışarıdan bakıldığında gayet şirin görünen tek katlı bu müstakil evin içinin nasıl bir havası olduğu tahmin dahi edilemezdi. Evin hemen alt tarafında koca bir çınar ağacı vardı, aynı ağacın biraz küçüğü evin sağ üst köşesinde yükseliyordu. Evin doğuya bakan penceresinin önünde büyümekte olan ceviz ağacı o yıl meyve sayısını biraz daha arttırmıştı. O ağacın tek yaptığı şimdilik sincaplar için yemek hazırlamaktı. Güney köşesinde bulunan birkaç kayanın arasından akan billur pınarın suyu besleyip büyütüyordu ağaçları. Pınarın hemen önündeki çukurun içi yosun bağlamış ve kurbağalar için harika bir yaşam alanı oluşturmuştu. Evin yakın çevresinde başka bir ev yoktu. Elbette çok eski tarihlerden kalma harabeye dönmüş taş duvarlı evlerin dışında. Bu viraneler yılanların ve farelerin meskeni halindeydi. Geceleri o civarlardan yükselen fare ciyaklamalarını duymak mümkündü. Her gece fare ve yılanlar arasında müthiş bir savaş yaşanırdı o taş evlerde. Aşağı tarafta akan derenin sesi bu ıssızlığın sessizliğini bozan bir diğer ayrıntı idi. Alabildiğine yeşile boyanmış, şeftali bahçelerinin hemen alt tarafında sessizce akıp giderdi bu dere.
Alp elindeki silahın soğuk demirini alnına dayayıp bir süre öylece bekledi. Bu onun rutini olmuştu artık. Bir tiryakilik, bir el alışkanlığı da denebilirdi. Günde kaç kez bunu yaptığını kendisi bile bilmezdi. Silahın soğuk namlusunu alnına dayar ve öylece birkaç dakika beklerdi. Kızarmış gözlerinde biriken birkaç damla yaşa destur verip hıçkırarak bir süre ağladıktan sonra silahı yere indirir, şarjörü çıkarır, mermileri avucuna doldurup kahverengi sehpanın üzerine dizerdi. Yine bu sıradan ayini tamamlayıp mermileri sehpanın üzerine dizdiği sırada dışarıda bir aracın sesini duydu. Gözlerindeki ıslaklığı silip tabancasını beline sokarak oturduğu yerden kalktı. Kalkması biraz zor olmuştu, başı dönüyor ve gözleri kararıyordu. Yan tarafında duran ve kurulduğu günden bu yana hiç sökülmemiş olan sobanın soğuk demirinden güç alarak doğrulabilmişti yerinden. Ayağa kalkıp yalpalayarak kapıya kadar yürüdü. Bu sırada gelen araç onun evinin tam önünde durmuştu. Önce motorun sesi kesildi, ardından iki kapının açılıp kapanma sesi işitildi. Alp elini kapının koluna atmış beklerken kapıya doğru yaklaşan ayak seslerini işitti. Nefes alışını yavaşlatıp kapının çalmasını bekledi. Kapının ortasındaki küçük delikten dışarıya doğru baktığında bir bayan ile erkeğin eve doğru geldiğini görmüştü. Az sonra yeşil demir kapı üç kez tıkladı. Alp önce yukarıdaki zincirli bölümü açtı, ardından kapının üzerindeki anahtarı üç kez kuzey yönünde çevirdi. Kapıyı yarım açıp başını dışarıya doğru uzattı. Gelenlerden erkek olanın üzerinde siyah, pahalı bir takım elbise vardı. Saçları yeni tıraş edilmiş, yüzü sinekkaydı olmuştu. Yuvarlak yüzünün ortasında elmacık kemiklerine kadar uzanmış damla gözlükleri ile kapıya doğru bakıyordu. Yüzünde son derece ciddi bir ifade asılıydı. Gelen bayan ise gri bir ceket giymişti, sarı saçları küt kesilmiş, daha yeni kuaförden çıkmış hissi veriyordu. Gri ceketin alt tarafında dizine kadar uzanmış siyah şık bir etek vardı. Eteğin altında bacaklarını sarmalayan ten rengi çorapları ayağındaki siyah topuklu ayakkabıların içine kadar uzanıyordu. Onu da gözünde iri bir gözlük vardı ve sağ omzunda kaliteli olduğu her halinden anlaşılan, muhtemelen hakiki deriden yapılmış parlak bir çanta vardı. Alp gelenleri baştan ayağa süzdükten sonra kapıyı biraz daha aralayıp dışarıya çıktı. Siyah takımlı adam ciddi yüz ifadesini hiç bozmadan:
![](https://img.wattpad.com/cover/98271108-288-k199155.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK AVCISI - TÜM SEÇKİN KİTAPÇILARDA
Teen Fiction"Seninle bir oyun oynayacağız, iki sevgili gibi." Ay gökyüzünde asırlar öncesi asılmış kandil. Yaşanmış ne varsa hepsine tanık. Geceler desen öyle dilsiz, öyle ağzı sıkı tanıkları günahların. Bir yanı yakılmış, bir yanı yeni hayatlara gebe çınarın...