Zilin çalmasıyla hızlı adımlarla sınıftan dışarı çıktım. Okul koridoru her zaman ki gibi sıkıcı ve kasvetliydi. En yakın arkadaşım olan Elya bugün okula gelmemişti. Neden gelmediğini bilmiyordum. Öğrenmek için evine gitmeye karar verdim. Çünkü tam 23 kere aramama rağmen cevap vermemişti ki bu da beni haliyle endişelendirmişti.
Benim evimle onun evi arasında çok fazla mesafe yoktu. Yaklaşık 236 adımda onun evine ulaşabiliyordum.
Evime hiç uğramadan ona gitmek istedim. Eve gidersem annem bir daha dışarı çıkmama izin vermeyebilirdi.
Elya'nın evinin önüne geldiğimde iki katlı evlerinin neredeyse tüm ışıklarının açık olduğunu gördüm. Bunu evde tek olduğum zamanlarda ben de yapardım. Sıkıldığım için mi yoksa yalnızlıktan korktuğum için mi yapıyordum bundan pek emin değildim ama beni rahatlatıyordu. Elya'nın ise neden yaptığı hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Bahçeli evin kapısına yöneldim. Zile 2 kere art arda 1 kere de uzun bastım. Elya'yla aramızda olan şifre gibi şeydi bu. Böylelikle zil çaldığında eve kimin geldiğini anlayabiliyorduk.
Zile bastığımda kapıyı Elya'nın annesi açtı. Böylece yalnız olmadığını anlamış oldum.
"Merhaba Suzan Teyze. Elya bugün okula gelmedi. Bana da haber vermedi. Bir sorun olup olmadığını öğrenmek için gelmiştim." Utangaç bir tavırla konuşuyordum. Çünkü çok fazla yakın değildik annesiyle.
"Minacım Elya'nın biraz morali bozuk. Ne olduğunu bana anlatmak istemedi. İstersen içeri gel. Konuşursunuz biraz." Bu kadın her zaman kibar olmak zorunda mıydı?
"Tabi olur." dedim ve içeriye girdim. Elya ile dostluğumuz çok eski değildir ama onu tanıdığımdan beri hiç kötü bir davranışını görmemiştim. Arada yaptığı bu gibi hareketlerinin sebebini de biliyordum zaten. Ama annesine belli etmek istemedim. Annesine bir şey söylemediği belliydi zaten.
Son zamanlarda her gün saçma bir olayıyla karşılaşıyordum.
Okula geliyordu ama derslere girmiyordu. Ya da okuldan kaçıyordu. Hocalarla kaç kere kavga ettiğine şahit oldum. İyi olmadığını biliyordum ama yardımcı olamıyordum.
Eve girdikten sonra hızla Elya'nın odasına çıktım. Odasının kapısını tıklattığımda Elya'nın "Gel!" diye bağırışını duydum. Kapıyı açıp içeriye girdim. Pembe duvar kağıtlarıyla kaplı odasında yatağına uzanmış müzik dinliyordu ve gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Yanına gidip oturdum.
"Hala onun için üzülüyor olmana inanamıyorum. Delilik bu! Ayrıca onun için bir daha ağlamayacağına dair bana söz vermiştin." Ben bunları söylerken gözlerinden yeniden yaşlar süzülmeye başladı. Onu öyle görmeye dayanamıyordum. Benimde gözlerim doldu.
Yaklaşık 6 ay önce benim bir erkek arkadaşım vardı. Ve çok yakın olduğum çocukluk arkadaşım Eymen vardı. Bir gün birden bire Mert beni terk etti ve Eymen de Mert'le birlikte buralardan gitti. Nereye gittikleri hakkında bir şey bilmiyorum. Elya ile ilgili olan kısım da buradan sonra başlıyor.
Elya Eymen'e resmen aşıktı. Çok iyi anlaşırlardı ve hep birlikte mükemmel bir gruptuk. Eymen Elya'yı akşam yemeğine çıkaracaktı ve Elya ne olursa olsun o gün her şeyi söylemeye karar vermişti. Ama Eymen o akşam yemeğe gelmedi ve ben de o sıralarda başka bir kafede Mert tarafından terk ediliyordum.
İkimiz de çok kötü durumdaydık. Birbirimizi teselli edemiyorduk bile. Ben ayrılığı çabuk atlatırken Elya'yı geride yalnız bıraktım. Onun için bu çok zordu. Çünkü hayatında ilk kez birine karşı böyle duygular besliyordu. Onun için Eymen büyük bir hayal kırıklığı oldu...
Onu sakinleştirmek için bir şeyler yapmam gerekiyordu. Ağlayarak sakinleştiremeyeceğimi düşündüm. Kendimi toparlamaya çalıştım. Ama onu sakinleştirmek için ne yapmam gerektiği hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Ayağa kalktım, elinden tutup onu bahçeye çıkardım. Bir şey söylemeden peşimden sürükledim. Suzan Teyze'nin bir şeyler söylediğini duydum ama umursamadım.
Bahçe kapısını açıp sahile doğru yürümeye başladık. Sahile geldiğimizde de bir banka geçip oturduk. Sakinleşmesi için bir süre bekledim. Sonra konuşmaya başladım.
"Eymen'in arkasından ağlamamalısın artık. O da, Mert'te gitti. Gelmeyeceklerini ikimizde iyi biliyoruz. Ağlamanın bir yararı olmaz. Kendini daha fazla üzersin. Hem Eymen senin onu sevdiğini bilmiyor ki. Ona söylememiştin bile. Senin bu durumda olduğundan haberi yoktur eminim. Böyle şeylere ağlamamalısın zaten. Çok gereksiz bir durum. Eymen'e daha kötü bir şey olduğunu düşünsene. Ya hastalansaydı? Ya ölseydi? Sebebi bunlar olsaydı ağlaman daha mantıklı olmaz mıydı?" O kadar hızlı konuşuyordum ki Elya konuşmamı bölmeseydi daha devam ederdim.
"Allah korusun. O ölse ne yaparım bilmiyorum." Hıçkırıkları arasında zorla konuşuyordu.
"Ölmedi zaten. Sanki ölmüş gibi arkasından ağlamayı bırak artık. Hayatına yeni birileri girecek elbet. Sen bir kişiye böyle takılırsan ne yaparız seninle bilmiyorum."
Ağlaması biraz da olsa durmuştu.
"Söz veriyorum bir daha ağlamayacağım." Bu kaçıncı sözüydü? Sayamamıştım bile.
"Tamam. Güveniyorum bu sefer sana."
"İyi ki varsın Mina." Gözünden akan bir damla yaşı silip sarıldım. Buna ihtiyacı varmış gibi görünüyordu.
Biz sarılırken yanımıza karanlıktan yüzü belli olmayan biri yaklaştı. Yanıma gelip oturana kadar kim olduğunu anlayamamıştım. Yüzüne baktığımda büyük bir şok geçirdim. Bu Mert'ti.