Okula doğru giderken Mert'i gördüm. Bir kızı köşeye sıkıştırmış, öpüyordu. Ona baktığımı görmesin diye ayakkabılarıma bakarak yürüdüm.
Dün gece beni sevdiğini söylerken şimdi nasıl oluyor da böyle bir şey yapıyordu? Kendimi tutamadım ve yeniden baktım. Öptüğü kızın yüzünü görünce afalladım. Yürüyemeyeceğimi düşünüp durdum. Çünkü Elya'yı öpüyordu.
Kalbime bir ağrı girdi ve birinin adımı söylemesiyle irkildim. Annem yanıma oturmuş saçımı okşuyordu. Annemin sesini duyunca rahatlamıştım. "Mina hadi uyan kızım."
Dizlerim hala uyuşuktu. "Kabus mu görüyordun sen?"
Cevap vermedim sadece başımı salladım. Hala gördüğüm kabusun etkisindeydim. Etrafıma bakınca odamda olduğumu anladım.
"Kalk kızım yüzünü yıka kahvaltıya in."
"Tamam anneciğim." diyerek sıcacık yatağımdan çıktım.
Okula gitmeyi istemiyordum.
Rüyamın gerçek olmasından korkuyordum. Ya böyle bir şey mümkünse? Saçmalamaya başlamıştım. Elya bana asla böyle bir şey yapmazdı. Ona güveniyordum.
Yüzümü yıkadıktan sonra saçlarımı sıkıca arkadan tutturup aşağı indim. Kahvaltı masasına otururken babamın hala işten dönmemiş olduğunu gördüm. ''Anne babam gelmedi mi hala?'' dedim merakla.
''Hayır bitanem. Sabah erkenden çıktı ama bir saate kadar dönmüş olur.'' Babam avukattı. Neden bu saatlerde işi olurdu anlamıyorum. Karmakarışık bir iş hayatı vardı.
Kahvaltı tabağımı bitirmekle uğraşırken annem mutfakta bir şeylerle meşguldü.
''Anne, ben kahvaltımı bitirdim, çıkıyorum.'' diye mutfağa seslendim.
Kapıya doğru hızla ilerledim. Ayakkabılarımı giymek için kapıyı açtığımda karşımda Mert'i gördüm. Şaşırmamıştım bu kez. Sadece korkmuştum. Annem Mert'i görmesin diye kapıyı kapattım.
Dün gece onu bırakıp gitmiştim. Konuştuklarımızı hatırlıyor olmalıydı.
"Günaydın Mina. Ben dün gece için özür dilerim. Ne dediğimi pek hatırlamıyorum. Biraz içmiştim."
Bunları söylerken hala içki kokusunu alabiliyordum. Cevap vermemekte kararlıydım. Yolumdan çekilmesi yeterdi.
Hata üstüne hata yapıyordu ve onu affetme ihtimalim giderek imkansızlaşıyordu.
Ona karşı iyi davranmak istemiyordum. Dün gece yaptıklarından sonra ona karşı daha fazla öfke duyuyordum.
"Ben okula giderken yolda konuşuruz diye geleyim dedim." Son şansını deniyormuş gibi söylemişti bunu.
Beni okula bırakmaktan mı bahsediyordu yoksa okula gerçekten de beraber mi gidecektik? Yeniden bu okula gelmiş olamazdı. Olmamalıydı. Öğrenmenin tek bir yolu vardı.
"Okula burada devam etmeyeceksin değil mi?" Cevabın hayır olması için içimden dua ettim.
Sırtında okul çantası vardı ve benim dikkatimden kaçan okul kıyafetleri... Çok dalgındım yine bu sabah. Gülümsedi. Kafasını evet der gibi salladı. Ben de tamam dercesine hafif sallayıp kapıdan uzaklaştım.
Ne yapmam gerektiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bu durum çileden çıkartıyordu beni. Düşündükçe deli oluyordum. Üstüne bir de yanımda olduğunu gördükçe kendime daha çok kızıyordum. Ama dün geceye göre daha sakindim. Deniyordum en azından.
"O zaman bugünlük beraber yürüyelim." Bunları ben mi söylüyordum? Sözcükler ağzımdan çıktıktan sonra ne dediğimin farkına varmıştım. Ve söylediğim anda pişman olmuştum.