"Hayır. Tabii ki bunu istemiyorum. Sadece... yani bilmiyorum belki beni unutmuştur."
"Pekala. Ayrılığınızdan sonra hiç onunla ilgili haberleri takip ettin mi?"
"Hayır. Daha çok ona nefret besledim. Beni orada bırakıp gittiği için ondan nefret ettim."
"Ama yine de onu sevmeyi bırakmadın."
Omuzlarımı düşürdüm. Su'nun her seferinde haklı çıkması hoşuma gitmiyordu. Çünkü onu sevmediğimi kendime kanıtlamamı zorlaştırıyordu.
Artık onu sevmek istemiyordum. Sadece nefret etmek istiyordum.
"Ne düşünüyorsun?"
"Bilmiyorum. Beni o gün orada bırakıp kariyer peşine gitmemeliydi. Ellerimi tutan eller beni kariyer için bir boşluğa atmamalıydı. Tutamayacağım bir yemini bana verdirtmemeliydi. Suçlu o. Nefret edilesi bir adam."
"Sen öyle diyorsan öyledir. "
"Adını bile hatırlamak istemiyorum."
"Adı ne?"
Derin bir nefes alıp "Demir Hançeroğlu."
Dedim. "Aşkla nefes alır ve ismini fısıldar genç kız..."Durup dururken ağlamaya başladığımda omuzlarımı tutup yüzüme baktı. "Ve sonunda aşkını kabullenip ağlamaya başlar. "
▪
Sabah beş buçuk gibi uyanıp yataktan kalktım. Yapacağım iş görüşmesi saat altı buçuktaydı. Bu nasıl bir patrondu böyle? Daha karga pisliğini yemeden iş görüşmem vardı!
Ayılmak için soğuk duş alıp çıktım. Saçlarımı kurutup bakımını yaptıktan sonra dişlerimi fırçaladım. Ardından dün gece hazırladığım kıyafetlere baktım.
Bordo renk dar kesim kısa etek, üstüne beyaz dantel, askılı üst. Kendi hazırladığım kıyafeti değiştirip bunları koyan Su'ya lanetler okuyarak giyindim. Bordo ayakkabıyı giyip, çantamın içine gerekli olan her şeyi attım. Son anda aklıma gelen saç- makyaj işini aynanın karşısında halledip evden çıktım.
Açlıktan midem guruldarken yol üzerinden poğaça ve meyvesuyu aldım. Aslında burayı pek bilmiyordum. Fazla gezememiştik ama fırsat buldukça yeni yerler keşfediyorduk. En yakın arkadaşım ve benden asla gerçekleri saklamayan, her şeyi suratıma teker teker söyleyen canım arkadaşım Su Dinçer ile.
Evet, Su. Seni seviyorum.
Görkemli ve büyük iş yerine gelince, 2 dakika dinlenmek için banka oturdum. Topuklarım ağrımıştı. Eğer işe kabul edilmezsem burayı yakardım!
İsminin Ceylin olduğunu bildiğim kadının yanına gittim. "Merhaba bugün iş görüşmem vardı ama?"
"Yeni asistan sen misin?"
"Sadece bir iş görüşmesi."
"Odama gel."
Kadın önden ben arkadan yürürken, dayanamayıp etrafı inceliyordum. Büyük ve kenarında isim yazan mavi kapılar ve beyaz, desenli duvarlar vardı. Bazı kapılar boydan boya camdı.
Kadının odasına girdiğimizde etrafı inceledim. Kırmızı ve beyaz renk hakimdi. Beyaz duvarlar, kırmızı koltuklar ve beyaz renkli masa, dolaplar vardı.
"Evet güzel kız, otur bakalım. Ne için bu işe başvurdun anlat?"
Oturup ellerimi dizlerime koydum. " üniversite öğrencisiyim ve ailemin gelir durumu çok fazla iyi değil. Bu yüzden onlara yük olmak istemiyorum."
"Güzel. Daha önce hiç çalıştın mı?"
"Evet, bir kafede garson olarak."
"Tamam güzel kız. İşe alındın fakat patronla da konuşman gerek. O da seni işe alırsa benim asistanım olarak işe başlayacaksın."
"Tamam, teşekkürler. Şimdi nereye gitmem gerekiyor?"
"Patronun odasına."
Kafa sallayıp odadan çıktım. Patronun odasını ararken ayakkabımdan gelen 'çıt' sesi beni sarsarken, tam yere düşeceğim sırada birinin beni tutmasıyla yukarıda kaldım.
"Ay, özür dilerim. Ben patronun odasını ararken birden şey oldu. Kusura bakmay-"
Adamın gözlerine bakmamla, gözlerimin dolup ellerimin titremesi bir oldu.
Tanımamış gibiydi.
Özlememiş gibi bakıyordu. Hatırlamıyordu. Beni nasıl unuturdu?
Demir Hançeroğlu beni nasıl unuturdu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benden Vazgeçme.
RomanceSen bir kardelen değildin sevgilim, Sen çiçek değildin. Ben ise bir Hercai'ydim. Sana verip de tutmadığım binlerce söz için özür dilerim... Sevgilim, Ne olur benden vazgeçme. Çiçeklerden,kalbinden,canından, nefesinden vazgeç ama... Benden vazgeçme.