St.Royal

36 0 0
                                    

İyi Okumalar :) Beğenmeniz dileğiyle :)

Bazı anlar vardır kaçırdığımız. Gözümüzün önünde gerçekleşen ama o an yaşanırken odaklanmaya müsait olmadığımız, bazı anlar. Saliseler, saniyeler, dakikalar ve hatta bazende saatler. Yaşanan anlar ama onları algılayamacak kadar farklı dünyalarda olan bizler.

Peki sonra ne mi olur? Bazen farkına varırız kaybolan, yitip giden zamanın. Bir ah deriz ama geçmiştir yerine asla getiremeyiz. Bazense daha aptal oluruz farkına bile varmadan kaybetmeye devam ederiz.

Bense farkındaydım hatamızın. Kaybettiğimizi kabullenmiştim artık. Canımı yaksada gerçeklerin önüne geçemezdim. Fakat iki şey vardı ruhumu serin sularda canlandıran. İki düşünce vardı beni hala ayakta tutan.

İlki , daha aptal olup farkına varmamazlık etmemiştim.Evet aptaldım ama sonunda uyanmıştım. Gerçekler ruhumu kara dumanında boğsada gözlerimi aydınlığa geçte olsa açmıştım. Bir daha yerine getiremezdim yitip giden 2 yılı fakat hatamı görmek yetmezmiydi kafamı kaldırıp yolumu bulmaya. Karanlığa düşen yoluma meşale tutmaya yetmezmiydi ders çıkarmak.

Kafamdaki bulutlar dağıldığında daha çok inandım yeteceğine. Başarabilmek için herşeyi yapabileceğim gerçeğide tuttu kolumdan kaldırdı çamurlu yollardan bedenimi.

Ve bir diğeri yani ikinci faktörde vardı daha beni kasvete düşmekten alıkoyan. 2 yıl geçip gitmişti doğru ama hala vakit vardı. Sona yakındık elbet ama daha bitmemişti varoluşumuzda bize ayrılan bu zaman dilimi. Gelecekteki vakitte yeterliydi, düşüncelerime renkli balonlar bağlayıp gökyüzünün derin maviliklerine yollamam için.

Ve bu ikisi beni ayakta tutan hatrı sayılır nedenlerdi.

Ve şuan başım dik ayaktaydım, St. Royal 'ın giriş kapısındaki taşlık düzlükte. Kalbim deli divane atarken daha da sıktım elimdeki valizin plastik kulpunu. Parmak boğumlarımın daha da beyazlaştığına emindim. Gözlerimi kıstım ve tüm ihtişamıyla bize göz kırpan St. Royal Akademisinin görkemine benliğimi bıraktım.Simsiyahtı duvarları ve büyük bir şatoyu andırıyordu. Eskidiydi ama hala ilk günkü sağlam dokusunu koruyordu. Gri bulutların altında böbürlenir cinste kale gibi korunaklı duruyordu.

İçimdeki ses "Cehenneme tekrar hoşgeldin Hailey" dedi. Ve tiz bir kahkaha attı. Bu nasıl bir iç sesti bilmiyorum ama büyük ihtimalle kafayı yemişti. Önemsemedim.

Kaçamak bir bakış attım yanımdaki sarışına. Gözlerini sonuna kadar açmış, mavi ve yeşilin ahengi içindeki en güzel tona sahip gözlerini siyah başyapıta dikmişti. İçinden lanet okuduğuna emindim.

Taylor inler gibi çıkan sesiyle "Lanet Olsun" dedi. Ve Bingoo! Onu bu kadar iyi tanıyor olmamın verdiği mutluluk kıkırdamama sebep olduğunda başını bana çevirip onaylamayan bakışlar attı. Ve derin bir nefes alıp omuzlarını dikleştirip uzun bacaklarını sergilercesine sexi yürüyüşüyle akademiye doğru sağlam adımlar attı.

Bende ondan esinlenip derin bir nefes çektim ve "Lütfen beklediğimden daha az kötü olsun Tanrım" diye fısıldadım. Her adımda daha çok dikkat çekiyorduk. Fısıltıları dahi duyabilmemiz ilk defa beni ürkütmüştü. Lanet olsun ki tüm önemsiz ama kafamı kesin takacağım kelimeleri duyuyordum. O saçma düşünceleri kendinize saklayın ucubeler demek istiyordum.

Bir çocuğun yanındaki esmere "Hailey ve Sexi sarışını görüyorum bu bir rüya mı dostum " dediğini duydum. Bir kız grubunda ise "Geri mi dönmüşler. Giderken ne kadar da güveniyolardı kendilerine bak kürkçü dükkanındalar" diye bir konuşma geçtiğini...

Dudaklarımdaki umrumda değilsiniz gülüşümü biraz daha genişletip Taylor' a baktım göz ucuyla, onunda yüzünde ben mükemmelim ifadesi vardı. Fakat gerçekte hissettiklerini bilmek can sıkıcıydı.Ve ben bunları bilen tek kişiydim. Karşımdan bize doğru gelen Candice Grey' i gördüğümde biraz öncekinden daha derin bir nefes yolladım sevgili akciğerlerime. Buna ihtiyaçları olacaktı.

BAĞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin