8. Kuyu

339 60 62
                                    

Fısıltılar gölün çevresinde pusudayken sahiplerinin onlara seslendiğini duydular. Fısıltıların içlerinde ateşten bir çığlık yükseldi ve ateşlerini sahiplerinin soğuk bedeninde söndürmek için harekete geçtiler. Hepsi, sahibine ulaştığında yeryüzünü kırmızıya boyayan Lavinia gibi olmak istiyordu.

Arkalarında hızlıca atan dört kalp artık umurlarında değildi. Onlar için sonsuz çizginin sonu gelmişti. Sahiplerinin sesini takip ettiler. Ağaçların arasından geçip göğe yükseldiler, sahipleri bu ormanın içindeydi. Sahipleri onlara seslendiği ilk anda onu bulmak için müthiş bir yön duygusu kazanıyorlardı fısıltılar. Onlara koruyuculuk yapan rüzgâr ile birlikte ormanın her yanına dağıldılar. Sahiplerini bulduklarında onun bedenine sokulacak ve ona tekrar nefes olacaklardı. Soğuk bedende tekrar atmaya başlayan kalpten çıkan ilk atış sesi diğer canlıların ölüm zilini çalacak ve dünya derin bir sessizliğe gömülecekti. Sonsuz çizginin sonu fısıltılar için buydu.

Tzuyu Jackson'ın sıcaklığı ile kendine geldi. Gözlerini zorlukla açtı. Bu bizim itirafımız, diye düşündü. Titreyen elleri Jackson'ın kollarına tutundu ve beceriksizce ayaklarının üzerine kalktı. Jackson Tzuyu her an kollarından kayıp gidecekmiş gibi onu sımsıkı tutuyordu. Tzuyu, fısıltıların onlardan uzaklaştığını hissettiğinde ne olduğunu anladı.

Sahipleri onları çağırıyor. Sonrası eylemlerden ibaretti. Bir grup fısıltının arkasında kalıp onları takip ettiler. Gölün etrafından dolanıp ormanın içine girdiler. Arkalarından onlara doğru koşan arkadaşlarını fark ettiklerinde hala fısıltıların peşindeydiler. Hepsi ne olduğunun farkındaydı. Birazdan bir ceset bulacaklardı ve bir hayatın nasıl sona erdiğine tanıklık edeceklerdi. Momo, Mark, Jinyoung ve Mina onların yanına ulaştığında kimse tek kelime etmedi. Geçen iki günde Momo bazı gerçeklerin farkındaydı ama emin olmadığı noktaları bir türlü kesinleştirememişti.

Fısıltıların arkasında ilerlerken bir şeylerin eskisinden farklı olduğunu hissediyordu. Arkasını dönüp Mark'a baktı. İkisinin bakışları yine bir belirsizliğin iki parçasıydı.

Fısıltılar içlerindeki ateşi kontrol edemiyor, her geçen saniye biraz daha hızlanıyor ve güçleniyorlardı. Birkaç dakika sonra her şey sona erecekti. Yüksek dallı ağaçların arasında ilerledikten sonra sağa döndüler. Ortama hâkim olan derin sessizlik birazdan boğazdan gelen hırıltılarla bölünecekti.

Attıkları her adım Tzuyu'nun gücünü tüketiyordu. Hala Jackson'a tutunurken kendini yürümeye zorladı. Fısıltılar sahiplerinin cansız bedenine girdiğinde daha fazla güce ihtiyacım olacak, diye düşündü. Tekrar canlanan bir bedene karşı durmam gerekecek. Tzuyu ayağına takılan kuru bir dal parçasını eliyle alıp kenara attı. Etrafındaki ağaçlara bakarken buldu kendini. Burası bir orman değil bir mezarlık, diye geçirdi içinden. İki gün önce biz bu mezarlıkta koştuk. İki gündür biz bu mezarlıkta yaşıyoruz. Tzuyu'nun beynindeki düşünceler patlayıp onu zerreler halinde dağıtacak gibiydi.

Fısıltılar biraz daha aceleci oldular. Kendi aralarında birazdan çalacakları ölüm zillerinin kulaklarına ne kadar güzel geleceğini konuşuyorlardı. Çünkü onlar var oldukları ilk andan beri bir fısıltıydılar ve en büyük hayalleri herkesin duyabileceği bir çığlık olmaktı. Lavinia gibi olacaklar ve var oluşlarının gereğini yerine getireceklerdi. Aralarında konuşmaya devam ederken ormanın içinden dışına çıktılar ve tekrar içine girdiler.

Momo tekrar kitabı hatırladı. Onu hatırlamak her seferinde kalbine büyük bir ağrı saplıyordu. Korkunç bir sonla biten bir peri masalıydı Fısıltı Yıldızı. Birazdan bulacakları cesedin hikayesi onu ölesiye korkutuyordu. Momo arkadaşlarına baktığı anda kör edici bir parlaklıkla ani bir şimşek çaktı. Yağmur tekrar mı geliyor? Bu onlar için iyi olurdu, yağmur fısıltıların bir kısmını yok ederse işleri kolaylaşırdı.

Fısıltı Oteli | Chou TzuyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin