3. Kolye

559 66 82
                                    

Gece sonbahar için bile gereğinden fazla soğuktu. Ağaçların dalları bir canavarın uzun ve güçlü kolları gibi hareket ediyor, dökülen yapraklar rüzgârın etkisiyle etrafta uçuşuyordu. Momo birkaç adımda Mark ile aralarında olan mesafeyi kapattı. Gökyüzüne bakma ihtiyacı duymuyordu çünkü aradıkları cevap Mark'ın gözlerindeydi. "Siz de fark etmişsiniz." dedi Mark'ın gözlerinin içine bakarken. Şu an rahatlamış olması gerekirdi ama Momo hala endişeliydi.

"Jackson Tzuyu'nun hareketlerinden anlamış." Mark önce Jackson'a sonra Tzuyu'ya baktı. İkisinin arasında bir şeyler olduğunu düşünmeye başlamıştı, tıpkı Momo ile kendi arkasındaki gibi. Tekrar Momo'ya döndüğünde gülümsedi, fakat Momo'nun ifadesi hala garipti, kafasında bir şeyleri tartıyor gibi duruyordu. Düşüncelere daldığı zaman bakışlarını tek bir noktaya odaklıyor ve sağ elinin işaret parmağıyla sol eline bir şeyler çiziyordu. Mark bu iki aylık süreçte Momo'yu çoğu kez böyle görmüştü. Başını kaldırıp tekrar gökyüzüne baktı. Ayın yanında sadece beş yıldız vardı ve hepsi de ayın sırt tarafında duruyordu. Bu iyiye işaretti çünkü Fısıltı Yıldızı ortada yoktu. Sadece kötü bir şans, diye düşündü. Görüş yeteneği zayıflayan kuşlar geceleri arabaların camına çarpabilir sonuçta.

"İyi geceler." dedi Tzuyu erkekler dördüncü kattaki odalarına çıkarken. Erkeklerin ayak sesleri kesildiğinde onlar da odalarına geçtiler. Tzuyu üzerini değiştirirken Mark'ın aşağıda söylediklerini düşündü. "Fısıltı Yıldızı ortada yok, yani güvendeyiz." demişti. Güven kelimesi Tzuyu'nun ağzında acı bir tat bıraktı. Kimse güvende değildi, güven bu dünyanın çok üzerinde bir kelimeydi. Tzuyu bunu anne ve babasından öğrenmişti. Momo ve Dahyun'a iyi geceler dileyip yatağın içinde pencereden tarafa döndü. Gözlerini kapatmaya korkarak bir müddet dışarıyı seyretti. Uyku onu esir aldığında aklında zümrüt yeşili parlak gözler vardı.

"Tzuyu!" "Tzuyu!"

"Hadi kalk, Koç bizi çağırıyormuş." Momo bir yandan Tzuyu'yu uyandırmaya çalışırken bir yandan da saçlarını topluyordu. "Eşofman giymemizi söylemiş." Lobiye indiklerinde saat sabahın yedisiydi ve onlar sadece üç saat uyuyabilmişlerdi.

"Duydum ki burada koşu yapmak için muhteşem bir orman yolu varmış." Koç Kim elindeki haritayı açtı ve kırmızıyla işaretli çember şeklindeki yolu gösterdi. "Kahvaltı yapmak istiyorsanız bu yolda iki tur atacaksınız." Gençlerden itiraz sesleri yükseldiğinde "Kırk dakikanız var." deyip resepsiyondan aldığı haritaları dağıtması için Jinyoung'a verdi. Koç Kim düdüğünü çaldığında biraz önce gençlerin durduğu lobide kendisi, Koç Minwoo ve resepsiyon görevlisinden başka kimse yoktu.

"Buraya tatile geldiğimizi sanıyordum!" Dahyun elindeki haritayı incelerken söylendi. Haritaya göre iki yüz metre ileride bir çeşme vardı. Tzuyu'ya çeşmeyi gösterip "En azından su içebileceğiz." dedi.

Sabah havası soğuktu ama rahatlatıcı bir etkisi vardı. Tzuyu derin bir nefes alıp koşmaya devam etti. On beş dakika sonra Jackson'ın nerede olduğuna bakmaya çalışırken bir taşa takılıp yere kapaklandı. "Ahh!" Ellerini kaldırdığında avuç içlerinin yüzüldüğünü gördü. Ufak çiziklerden kan sızıyordu. Acıyla yüzünü buruşturdu. Başını kaldırıp ileri baktı, herkes gittikçe ondan uzaklaşıyordu. Yerden kalkacakken kuru otların arasındaki kolyeyi fark etti, içine resim konulabilen kolyelerdendi bu. Kolyenin zinciri paslanmıştı ama kendisi hâlâ sapasağlamdı. Kolyenin arasını açmaya çalıştığında elindeki çizikler acıdı, hem tırnaklarını da daha yeni kesmişti. Kolyeyi açmak için hiç şansı yoktu. Arkadaşlarına baktığında çok geride kaldığını anladı. Kolyeyi cebine koyup koşmaya başladığında Koç'un onlara tanıdığı süreden sadece yirmi dakikaları kalmıştı.

Akşam yemeğinden sonra Koç serbest zamanları olduğunu söylediğinde kızlar soluğu otelin yüzme havuzunda almışlardı. Tzuyu ise Dahyun ile odada kalıp kitap okumayı tercih etmişti. Kitabının sayfalarını çevirirken ellerindeki çizikleri gördü. İlk düştüğü andaki kadar acımıyorlar ama hala sızlamaya devam ediyorlardı. Odalarının kapısı çalındığında kapıyı Dahyun açtı. Gelen Bambam'dı ve Dahyun'u aşağıya, oyun odasına davet ediyordu. Dahyun Tzuyu'ya aşağıya gelip gelmeyeceğini sorduğunda Tzuyu kitabını gösterdi.

Bir müddet odada kitabını okudu. Her satır onu kitabın içine çekmeye çalışan büyülü kelimeler içeriyordu. Kitaplar Tzuyu için gerçeklikten sıyrılmanın en iyi yoluydu. Kitap ayracı kitabın arasındaki yeni yerini aldığında saat onu geçiyordu. Tzuyu aşağıda gölün yanında biraz hava almayı düşündü. Üzerine şapkasının kenarı tüylü olan beyaz montunu geçirip odadan çıktı. Duvardaki apliklerden gelen ışık sarıydı. Koridor hafif loş ışıkta bir okulun koridorlarını andırıyordu. Tzuyu otelin önündeki küçük balkonlardaki bankta oturmayı da düşündü ama otelin sol tarafında kalan gölü görmeyi çok istiyordu. Sabah Koç'un verdiği haritayı cebinden çıkarıp gölün yerine baktı, göl beş dakika uzaklıktaydı.

Beş dakika sonra Tzuyu gölün kenarındaydı ve küçük su dalgalarının üzerinde oyun oynayan ay ışığını seyrediyordu. Göl çok büyük değildi ama etrafındaki uzun boylu bitkilerle çok güzel bir görüntü oluşturuyordu. Hafif esen rüzgâr Tzuyu'nun yüzünü yalayıp saçlarını havalandırdı. Tzuyu'nun aklına, o ilkokula giderken annesinin her sabah onun saçlarını ördüğü gelmişti. Annesi, kenarları ahşap olan boydan aynalarının önünde Tzuyu'nun saçlarını örerken babası ise onlardan bir adım geride kravatını takmaya çalışırdı. Anılar ne kırılgan, diye düşündü Tzuyu. Uzun süre hatırlanmadıkça kırılıyorlardı.

Tzuyu cebindeki kâğıttan gemiyi çıkardı, geminin iki tarafına anne ve babasının ismini yazmıştı. Birkaç adım atıp göle yaklaştı ve yere eğildi. Gemiyi gölün üzerine bıraktı ve ardından bir damla gözyaşı yanağından çenesine doğru süzüldü. Kollarını kendine dolayıp başını dizlerine koydu. Hıçkırıklarını içinde tutmayı öğrenmişti uzun zaman önce. Yanından biri geçer gibi olduğunda gözyaşlarını hızlıca silip başını kaldırdı. Fakat etrafta kimse yoktu. Geldiği yola baktı. İki dakika sonra sağ taraftaki uzun ağacın orada beyaz mont giymiş birisinin olduğu fark etti. Sabah Jackson'ın beyaz bir mont giydiğini hatırladığında "Jackson?" diye seslendi. "Jackson sen misin?" Beyaz montlu kişi yüzünü ona dönerken Tzuyu nefesini tuttu.

Evet geldik bir bölümün daha sonuna. Bölüm hakkındaki görüşlerinizi benimle paylaşmayı ve medyadaki sevimli çiftimize göz atmayı unutmayın. Aşağıda kitap karakterleri için hazırladığım çalışmalardan dört tanesi var, yaparken ben çok severek ve eğlenerek yapıyorum umarım siz de seversiniz ^-^

 Aşağıda kitap karakterleri için hazırladığım çalışmalardan dört tanesi var, yaparken ben çok severek ve eğlenerek yapıyorum umarım siz de seversiniz ^-^

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Fısıltı Oteli | Chou TzuyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin