Öğle yemeğinde yine aşağı indik, ben aç olmadığımı söyleyip bir masaya yerleştim. O da bir şeyler alıp geldi, birini önüme, birini kendine çekti. Yine yapmıştı. "Aç değilim dedim." derken önüme koyduğu tabağı ona doğru ittim. Bakışları kısa bir an yüzümde dolandıktan sonra çatalına doladığı makarnayı ağzına götürdü, ağzında çatalla bir süre daha bana baktı. Makarna ve çataldan dolayı şişen yanakları, makarna yağından kızaran dudakları ve direkt gözlerime bakan iri gözleriyle oldukça tatlı olduğuna karar verdim. Hemen sonra başımı masaya eğdim. Bana ne bundan?
"Kusmaya başladın mı?" diye sorduğunda şaşkınlıkla ona baktım. Ağzında makarna varken kusmak kelimesini kullandığında midesi hiç bulanmamış görünüyordu. Ben böyle şeyleri gayet doğal karşılardım ama arkadaşlarıma ya da Orkun'a karşı bu kelimeleri kullandığımda yüzlerini buruştururlardı. Anneme bir kere sümük dedim diye elindeki kitabı resmen kafama fırlatmıştı. Bu yüzden Basat'ın bu rahat tavrı hoşuma gitmişti. Aslında gayet samimi bir insandı. Doğaldı. Günümüzde az rastlanılan bir durum.
"Hayır." dedim şaşkın bir sesle. Ne alakaydı şimdi bu?
"Peki... Yerken miden bulanıyor mu?" Çoğunlukla. Deli gibi.
"Bazen." diye mırıldandım. Güldü.
"Yalancı. Anoreksia hastası olduğunu biliyorsun, değil mi? Ve kusmaya da başladığına göre, bir an önce tedavi alman gerekiyor. Çöküyorsun." Kaşlarımı çattım. Anoreksia hastası değildim. Onlar yok olana kadar zayıfamaya çalışıyor, her şekilde kendilerini kilolu görüyorlardı. Ben o an vücudumdan memnundum.Sadece yeme alışkanlığımı kaybettim ve yemek yiyesim gelmiyordu. Ayrıca, hâlâ ölmemden en çok onun memnun olması gerekiyordu, bu konuda hâlâ aynı fikirdeydim.
"Değilim." dedim. "Beni sıkmaya devam edersen, sınıf öğretmeniyle konuşup yerimi değiştireceğim." Biyolojiciydi sınıf öğretmenimiz tabi. Bu konuda başarısız olma ihtimalim çok fazlaydı.
"Tamam, değilsin." dedi gözlerini kapatıp alay eder gibi bir sesle. Kaşlarım gereğinden fazla çatılmıştı. "Şimdi şu makarnayı yer misin?" dedi işaret parmağını yemeğime uzatıp. Başımı iki yana salladığımda kaşları hafifçe çatılırken dudaklarını birbirine gömdü. "Video hâlâ elimde. Annenin numarasını buldum bu arada." dedi hain bir gülümsemeyle. Zorlukla yutkundum. Annem çokta kızmazdı. Altı üstü kafamı klozete sokup üzerine sifon çekerdi. Bir de okuldan alırdı. Bir de iyi bir ceza alırdım. Ha... Bir de Orkun'un da ailesine bir şekilde ulaşıp haber verirdi. Numarasını bulması da zor olmamalıydı. Kendi annesinin telefonunda olmalıydı. Veli whatsapp sınıf grupları...
"Dörtte birini yerim."
"Dörtte üç." Kaşlarımı çattım.
"Yarısı." Bu sefer o kaşlarını çattı.
"Vazgeçtim. Hepsini." Gözlerimi irilttim.
"Kusarım! Valla kusarım!" Masada bana doğru eğildi.
"Bunu söylediğin iyi oldu. Hepsini yiyeceksin. Gerekirse kus, gerekirse gün sonuna kadar oyalan, yiyeceksin." Elime çatalı aldım, makarnayı doladığım gibi çekip yere uzattım, çataldan düşürmek için salladım. Makarnalar yere dökülürken gözünü kırpmadan bana bakıyordu.
"Ah, elimden kaydı." dedim sahte şaşkınlıkla. Gözlerini kıstı.
"Bir tabak daha alırım. Ordan takviye yaparsın artık." Gözlerimi devirip yüzümü tamamen masaya gömdüm.
"Ne zaman rahat bırakacaksın?" diye inledim.
"Ölüm tehlikesini atlattığın zaman." Ölüm tehlikesi yoktu ki! Ölüm tehlikesi için en az 30 kiloya falan düşmeliydim.
"Buna neden bu kadar çok takılıyorsun?" dedim başımı kaldırıp ona bakarak. "Ölmemi umuyor olman gerekirdi!" Güldü.
"Anlamıyorsun, değil mi?" Kaşlarımı çattım. "Bitirmeni bekliyorum." Cebinden kulaklığını çıkarıp telefonuna taktıktan sonra kulaklarına kulaklığı yerleştirdi, telefonla oynamaya başladı. Birkaç saniye sonra yükselen müzik sesi dışarıdan bile duyuluyordu hafifçe. Childish Gambino - Sweatpants dinliyordu. Müzik zevki de güzel olduğuna göre, biyolojicinin bile onunla ilgileniyor olması o kadar şaşırtıcı değildi. Hoşlandığı kızın onunla olmak için can atıyor olma ihtimali yüzde yetmiş falandı. Şu sinirli ve korkutucu tavırları olmasa, okuldaki her kızın ona karşı bir sempatisi olabilirdi bence. Herneyse. Anlamadığım şeyin ne olduğunu zaten biliyordum ve o an hatırlamıştım. Kilo aldırıp bana eziyet edecekti falan...
"Dengesiz." diye homurdandım, bakışlarımı makarnaya indirdim. Önce iç geçirip birkaç saniye yerleri tekmeledikten sonra çatalımı elime alıp makarnayı çatala dolayıp dudaklarıma götürdüm, ağır ağır çiğemeye başladım. Makarna hem yağlı, hem hamurişi olduğu için yemeyeli uzun zaman olmuştu. Aslında 68 kilo olduğum zamanlar makarnaya direnemezdim bile. En sevdiğim yemeklerden biriydi.
Yarısına inmeyi başardığımda midem hafif hafif bulanmaya başlamıştı. Elimi omzuna attığımda bakışlarını bana çevirdi, kulaklığının tekini kulağından çıkardı. Artık yüzümde nasıl bir ifade varsa "Kusacak mısın?" diye mırıldandı. Başımla onayladığımda sıcak içecek otomatına gidip bir bardağa sıcak su aldı, içine bir şey atıp geldi, elindeki bardağı önüme bıraktı. "Biraz mideni dinlendir, sonra tekrar yiyeceksin." Gözlerimi devirdim.
"Bugünlük bu kadar yetmez mi?" Başını iki yana salladı. Anladım, yemek yerken mahvoluyordum ve verdiği acı da onun hoşuna gidiyordu. Hem kilo aldığım zaman bana eziyet edecekti. "Oooff!" diye inlediğimde kulaklığını kulağına geri yerleştirdi, telefonuna döndü. Nane limon olduğunu yeni fark ettiğim içeceği dudaklarıma götürdüm. Sadece midem bulandığında değil, her zaman içmekten hoşlandığım, hatta bazen okulda da alıp içtiğim bir şeydi. Fark etmiş olmalıydı.
Tekrar omzunu dürttüğümde göz devirip kulaklıklarını tamamen çıkarttı. "Ne var?"
"Bari konuşalım." dedim sıkkın bir sesle. Tek kaşını kaldırdı. "Mesela..." Beni izleme nedenini soracaktım ama utandım. Belki de herkesi izliyordu ve beni de arada görüyordu. Sessiz insanlar genelde iyi gözlemci olurlardı. Sınıfın bir köşesine oturup insanları inceliyor da olabilirdi. "Şu platoniğinle de yattın mı?" diye sordum cidden merak eder bir tonda. Merak da etmiştim açıkçası. Şimdi suratında şaşkın bir ifade vardı.
"Hayır." diye kestirip attı.
"Neden?" Suratında muzip bir gülümseme oluştu bir anda. Kısa sürdü, hemen üzerini örttü.
"Neden onu tek gecelik bir ilişki yapayım ki? Yatacak olsam, elime bir koz bulup onu her gece altıma alırdım." Yüzümü buruşturdum, geri çekilip içeceğime sığındım.
"Şu koz olayını gerçekten seviyorsun o hâlde?" Omuz silkip bakışlarını tabağıma çevirdi, sonra saatine baktı.
"Dilin değil çenen çalış-" Bir anda sustu, birbirimize baktık. İkimiz de kahkaha atmaya başlayınca elimdeki bardağı masaya bıraktım. Onunkisi kısa sürüp yine suratını kısa sürede ifadesizliğe bırakırken ben hâlâ gülümsüyordum.
"Aslında iyi arkadaş olabilirdik, o olaylardan önce." diye homurdanırken istemsizce hâlâ gülümsüyordum. Birden surat ifadesi sertleşti, çenesi hafifçe kasıldı.
"Seninle arkadaş olmak istediğimi nerden çıkarttın? Ye de kalkalım artık." dedi en sert ifadesiyle. Birkaç dakika salak salak ona baktıktan sonra el mecbur yemeğime dönmek zorunda kaldım. Dengesiz işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kibrit (Gay)
Roman pour AdolescentsDÜZENLENDİ! "Basat..." diye inlerken ellerimi tam başının olduğu noktada tişörtümün üzerine koydum. Başını kalbimin üzerine koyduğunda altında kıpırdandım. Karnımdan garipten sesler gelmeye başlamıştı. Bedenim çöküyordu sanki. Tüm uzuvlarım uyuşurke...