Başımı yasladığım göğüsten kaldırıp suratına baktım. O da saçlarım arasındaki elini indirip yere koydu, bakışlarını yüzüme çevirdi. "Barınağa gidelim mi?" Kaşlarını kaldırdı.
"Nerden çıktı bu?" Omuz silktim.
"Eskiden düzenli olarak gidip köpeklerle oynar, mama bağışlardım. Uzun zaman oldu." Düşündü.
"Köpekleri seviyorsun yani?" Başımla onayladığımda sırıttı. "Orkun'la bu yüzden mi çıktın?" Başta anlamayıp salak salak suratına baktım, sonra kaşlarımı çatıp göğsüne yumruk attım. Kıkırdadı.
"Orkun da sever köpekleri. Onunla mı gitsem?" Suratındaki gülümseme ağır ağır yok oldu, çenesi kasılmaya başladı. Bu sefer ben kıkırdadım. "Şaka yaptım, kızma."
"Biz de Umut'la sinemaya gitmeyi severdik. Artık her gittiğimizde gişedeki adam bize sormadan en arkadaki iki koltuğun biletlerini hazırlardı bizi görünce. Uzun zaman oldu." Gülümsedi ama sinirli bir gülümsemeydi bu. Göğsüm sıkışırken dilimi ısırdım. Taklitimi yaparak "Şaka yaptım." dedi yapmacık bir gülümsemeyle.
"Hem de en arkada." dedim iğneleme dolu bir sesle. Parmakları tekrar saçlarım arasında dolanmaya başladı. Başıma eliyle baskı yaparken tekrar göğsüne yaslanmama sebep oldu.
"Aç mısınız?" diye seslendiğini duydum kapının ardından annemin. Açlıktan hastanelik olduğum dönemden sonra annem bana karşı daha yumuşak davranmaya başlamıştı. Tabi Basat'ı hâlâ çok hoş karşılamasa da iyi davranıyor, bize fazla karışmıyordu.
"Hayır." diye cevap verdim kapıya doğru. Daha sesi gelmedi. Sonra Basat'a doğru kaldırdım yine başımı. Bana bakıyordu. "Filmi izleyebiliyor muydunuz bari?" dedim. Sesime hakim olmaya çalışmıştım ama sanki ağzımdan kıskançlık kokusu yükseliyordu.
"Umut rahat durursa evet." diye mırıldandı.
"Ne kadar ileri gittiniz?" Sıkılmış bir tavırla iç geçirdi. Bu konuda konuşmak istemediği belli oluyordu yeterince.
"Ne zaman açık oluyor şu barınaklar?"
"Okul saatimize denk geliyor. Sorumu cevaplayacak mısın?"
"Perşembe günü uygun mu?" diye sordu bu kez. Gözlerimi devirdim.
"Olabilir. Hiç öpüştünüz mü?"
"O zaman perşembe günü saat 10 gibi gideriz?"
"Basat!"
"Babamın arabasını alırım?" Ellerimi yanaklarına koyup ağzı balık ağzı şekline geçene kadar sıktım. Sonra böyle çok sevimli olduğuna karar verip bir süre onu izledim. O da bayık bakışlarıyla bana bakıyordu. Başını yana çevirip ellerimden kurtuldu. "O sıralarda ne olduğu umrumda değil. Senin de olmasın."
"Öpüştünüz mü? Bunu söyle bari." Çünkü eğer öpüştülerse... Sevişmeleri belki çokta ilgilendirmezdi beni ama öpüştülerse Umut cidden çok büyük bir problemdi benim için.
"Hayır. Rahatladın mı?" Başımla ağır ağır onayladım. Göz devirdi.
"Pizza sipariş edelim mi?" Şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Bu konuyu değiştirme hızımdan değil, pizzadan hoşlanmamış olmamdan kaynaklıydı.
"Sen sevmezsin ki."
"Sen seviyorsun."
"Evet ama..."
"Hamburger de olur." Gülümsedi. Birden beni altına aldığında omuzlarına tutundum. Dudakları boynuma temas ettiğinde kıpırdandım. "Bizim duvarlarımız ses geçirmez değil." Küçük çaplı bir kahkaha attığında dudaklarımı birbirine gömdüm. Güldürmek için yapmamıştım ama her güldüğünde tam karnımın üzerinde olan sızıya engel olamıyordum. Dünyanın en tatlı sızısıydı bu. Onu sürekli güldürmek isterken buldum kendimi. Elleri tişörtümün eteklerini tutunca hızla ellerini yakalayıp durdurdum onu. "Hayır." Yüzünü boynumdan çekip yüzüme konumladı.
"Neden?" Çünkü artık bedenim eskisi kadar zayıf değildi. Aynadaki görüntümden hoşnut değildim ve bedenimi Basat'a sunmak istemiyordum. Omuz silktim, gözlerimi kaçırdım.
"İstemiyorum." Gülümsediğini göz ucuyla gördüm.
"Son istemiyorum dediğini hatırlıyor musun?" Kızardım, bedenimi yatakta kaydırıp altından çıktım.
"Bu sefer ciddiyim." Şaşkındı. Suratındaki ifadeden yeterince anlaşılıyordu bu.
"Neyin var?" Omuz silkip doğruldum.
"Bir şeyim yok. Sadece canım istemiyor." Gözleri bayıklaştı. Yatakta karşılıklı oturduk.
"Umarım bu geçen gün revirdekiyle aynı sebepten ötürü değildir." Kaşlarımı kaldırdım. Aynı anda bedenime bir sıcaklık yayıldı. Anlamış mıydı? Gerçi bacaklarımı o kadar saklamaya çalışırsam... "Neden bedeninden utanıyorsun?"
"50 kiloyum." dedim ellerimi iki yana açıp. Zaten o gün eve gelir gelmez bacaklarımı tıraş etmiştim. Sıkıntı orda değildi.
"Hâlâ ayakta ölüyorsun. Kilolu değilsin." diye açıkladı sinirli bir tavırla, "100 kilo da olsan, umrumda değil. Ben kilona değil, sana aşığım." Bakışlarım anında gözlerini buldu. Son dediğini yeni fark etmiş gibi irkildi, başını yatağa doğru eğdi. Kızarmıştı.
Sanırım mutluluktan ağlayacaktım. O kelimenin bir insanın dudaklarında bu kadar güzel durabileceğine inanmazdım. Basat sanki mükemmelliğin simgesiydi ve yaptığı her harekette, söylediği her sözde bunu kanıtlıyordu.
"Basat," diye mırıldandım. Boynundaki hareketliliği fark ettim. Yutkunamıyordu. Onu her heyecanlandırdığımda bunu başarabildiğim için kendimle gurur duyuyordum. Onu bana bağlayan neydi bilmiyordum ama o bağın ömür boyu aramızda kalmasını, incelmek yerine kalınlaşmasını istiyordum. Basat hep benim olmalıydı. Ömür boyu mutlu olmak için hiçbir şeye ihtiyacım yoktu. Sadece Basat benim olmalıydı.
Boynuna atlayıp yüzümü saçlarına karıştırdığımda donup kaldı. Bacaklarımı bedeninin iki yanından sarkıtıp sırtına doladım, boynundaki kollarımı sıkılaştırdım. Elleri yavaşça belimi bulup sardı, yüzünü göğsüme koyup derin bir nefes aldı. "Senden sadece beni sevmeni istiyorum. Dış görünüşün umrumda değil."
"Seni seviyorum." diye mırıldanırken gözlerimin dolduğunu hissettim. Parmaklarımı uzadıkça bukle bukle olan saçları arasından geçirip şakağına bir öpücük koydum. "Seni çok seviyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kibrit (Gay)
Ficção AdolescenteDÜZENLENDİ! "Basat..." diye inlerken ellerimi tam başının olduğu noktada tişörtümün üzerine koydum. Başını kalbimin üzerine koyduğunda altında kıpırdandım. Karnımdan garipten sesler gelmeye başlamıştı. Bedenim çöküyordu sanki. Tüm uzuvlarım uyuşurke...