17.Bölüm- My stuff?

429 13 4
                                    

Şimdiii ilk olarak çok uzun olduğu için bölümü kestiğimi söylemek istiyorum ama bu bir sonraki bölümün daha erken geleceğini gösterdiği için çok da kötü bir şey değil :)

İkinci olarak bu bölümü evde yazmadığım için birkaç yazım hatası olabilir ve giflerim evde kaldığı için ekleyemedim ama bilgisayarıma kavuştuğum anda ekleyeceğim...

Yorumlarınızı esirgemezseniz sevinirim,

İyi okumalarrrr :)))

"Bütün gece neredeydin sen?" Diye bağırdığında cevap vermemek için kendimi zor tutuyordum,

"Arkadaşlarla bir kafede takıldık işte." Diyerek omuz silktiğimde iyice sinirlenmişti. Bir aydır evden dışarı sadece okula gitmek için çıkmıştım ve okulu astığım bir saat için bu tartışmayı yapıyorduk.

"Bu gidişle o kafede çalışırsın anca." Elimle oynadığım küçük kurabiyeyi tabağa geri bıraktığımda yüzüne odaklanmıştım. Nasıl bu kadar bencil olmayı başarıyordu? Bakımlı saçlarının diplerinden çıkan birkaç beyaz tel ona ayrı bir hava katıyordu. Buna saygınlıkta denilebilirdi. Babamla yaklaşık üç senedir ayrı yaşıyorlardı. Hayır hala boşanmamışlardı. Annemi asıl kızdıranda babamın bu rahat tavrıydı. Bu şekilde hala ona bağımlı oldugundan yakınıp duruyordu, onunla ayrılınca yapacagı şeylerin bir listesini bile çıkarmıştı. Ayrılmak için ilk adımı almamasını barışmak için hala bir umutları olmasına bağlıyordum çünkü bütün bunlar sadece bir inat meselesi yüzünden olmuştu. Beni merak ettiği için sinirlendiğini biliyordum ama çok fazla üstüme geliyordu. Cevap vermek baş ağrısından başka bir işe yaramayacağı için bu seferde duvardaki saate odaklandım. Bu onu daha çok sinir etsede ne diyebildim ki elimden en fazla bu geliyordu.

"Dersi kaçıracağız." Diye araya girdiğinde Blake'in burada olduğunu bile unuttuğumu fark ettim.

"Pekala bunu daha sonra tartışacağız." Önümde ileri geri yürümeyi kesip her zamanki koltuğuna oturduğunda yanımda duran çantamı elime alarak ayağa kalktım. Gülümsememek için kendimi zor tutuyordum. Konu derslerim olunca her şey bir anda bitiveriyordu. Yanağını sulu bir şekilde öpüp kapıya ulaştığımda kafasını iki yana sallıyordu ama aynı zamanda gülümsüyordu. Bu iyiydi çünkü bu konuşma gereğinden fazla uzamıştı ve geldiğimde en son istediğim şey devam etmesiydi. Blake kapıyı çekip merdivenlerde bana yetiştiğinde yavaşladım.

"Bugün dersimiz olduğunu bilmiyordum." Dedim kaşlarımı kaldırarak.

"Önemli değil." Yanağımdan bir makas alıp beni geçtiğinde arkasından sırıtarak baktım. İstediğim anda onu geçebilirdim. Aynı zamanda çalışkan ve inek olmamayı nasıl başarıyordu bilmiyordum. Çılgınlık yapmaya fazla meraklı olduğunu söyleyemeyecektim çünkü o kendine sadece temkinli diyordu. Belki onun içinde de benimki gibi her an çıkmaya hazır bir deli olabilirdi ama henüz karşılaşmamıştık. Adımlarını hızlandırıp yanına gittim.

"Peki şimdi nereye gidiyoruz?" Ellerini belime koyup beni kendine döndürdüğünde gözlerimi kaçırdım. Bu sahneyi birkaç kez hayal etmemiştin ama hayallerinde daha cesur davranıyordum. Nefesini daha yakında hissettiğimde ona bakmamak için direndim. Dudaklarının hafif dokunuşunu hissettiğimde gözlerimi onu görmek için kaldırdım. Bir çift yeşil gözün yakınımda olduğunu görünce afallamıştım. Blake yavaş yavaş sarışın olmaya başlayıp tanıdık bir ifadeye bürünce gözlerimi açtım. Saçımın bir kısmı yüzümün terden ıslanmış kısmına yapışmıştı. Elimle onları geri ittirip koltukta doğrulunca gerçek dünyaya dönmekte zorlandım. Nasıl gerçek bir anının arasına sızıp beni rahatsız edebiliyordu. Bilinçaltımın derinliklerinde onunla ilgili şeyler vardı ve kötü olan artık bilinçaltımda değil çok yakınlardaydı. Onu nasıl Blake'in yerinde düşündüğümü bile bilmiyordum. Banyoya gitmek için ayağa kalktığımda cebimde titreşen telefon beni korkutmuştu. Elime aldığımda numarayı tanımıyordum. Numarayı tanımamam garip değildi ama karşındaki kişinin numaramı bilip beni araması yeterince korkutucuydu. Yeşil kısmı kaydırıp telefonu kulağıma tuttum.

We RemainHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin