ஜ BÖLÜM 13: "Onsuz veya onunla..." ஜ

275 11 0
                                    



Ertesi sabah Hermione uyandığında kendini pek de dinç hissetmiyordu. Hele de dün gece olan olaylar aklına geldiği an daha da salmıştı kendini. Kalhvaltıya gitmek için hazırlandığı anda başının baskın ağrısını hissetti ve sandığından muggle ağrı kesicisi alıp su yardımı ile içti. Birkaç dakika bekledikten sonra ağrı dinmese de hafiflemişti. 

Hermione cübbesini sırtına geçirip yatakhaneden çıkıp ortak salona indi.

Ron ve Harry onu beklemeyip gitmişlerdi, Ginny ise Hermione'den önce kalkıp gitmişti. Anlaşılan, Hermione ziyafet odasına tek başına gidecekti. 

Kız, Gryffindor ortak salonundan çıkıp yön değiştiren merdivenlerden inmeye başladı. 

Gryffindor kulesinin girişi sekizinci katta olduğundan, merdivenleri inmek için ayrı bir güç sarf etmek gerekiyordu. Ki Hermione bu merdivenleri inerken eğleniyordu. Yani sabah sporu olarak nitelendirdiği bu merdivenler, uykusunu açmaya birebirdi...

Hermione merdivenleri inerken karşı taraftan Slytherin kulesinden çıkmış ve yön değiştiren merdivenlerde yürüyen Draco Malfoy'u fark etti. 

Draco,yine  tüm sakinliği ile ilerliyordu. Hermione şaşırmıştı çünkü dün geceki olaydan sonra onu bu kadar sakin görmeyi tahmin etmemişti.

Draco'nun  açısından ise her şey normaldi. Yani dün gecekiler aklındaydı ama düşünmesi gereken daha önemli şeyler vardı. 

Mesela zaman döndürücüyü nasıl alacağını -daha doğrusu çalacağını- düşünmeliydi. Rosier zaman döndürücünün bir hafta içinde elinde olmasını istiyordu. Planları vardı, hatta engellenmesi zor şeyler yapacaktı yine. Bu defa altın üçlünün bu planın sonunda sağ çıkamayacağını düşünüyordu Draco. 

Aklına Hermione geldi o an. Artık onu tavlamasına gerek kalmamıştı. Yani, teknik olarak artık başka bir görevi vardı ve iki görevi de aynı anda beceremezdi. Ama kızla uğraşmayı değil de, onunla vakit geçirmeyi seviyordu. Zaten Hermione ile arkadaş olma fırsatını da kaçırmıştı. Daha doğrusu altın üçlü ile... Draco kafasını yan tarafa çevirdiğinde gördüğü Hermione ile yüz hatları kasıldı. Hayır, değil kızla vakit geçirmek, yüzüne bakacak yüzü bile yoktu artık.

Tanrım, benim hala bir ölüm yiyen olduğumu biliyor.

Draco utançla başını eğdi ve kızın hızla yürümesini ve gözden kaybolmasını izledi.

Ve Draco o an hayatındaki en aptal duygunun, utanç olduğunu fark etti. 

***

HERİMİONE'DEN

büyük salona girdiğimde doğruca Gryffindor masasına ilerledim. Ron önündeki gazeteyi okurken aynı zamanda da sosis yiyor, Harry ise her zamanki sakinliği ile Ginny ile konuşuyor ve yemeğini yiyordu. 

Bende onlara katılmak için Ginny'nin yanındaki sandalyeye oturdum.

"Selam millet" dememle yemek yiyen arkadaşlarımın sirke satan suratları bana dönmüştü.

"Sana da selam Hermione..." dedi Ron ve sosislerini yemeye ve gazetesini okumaya devam etti.

"Neyi var bunların? Sabahtan beri böyle suratsızlar." Ginny kaşlarını çatarak Ron ve Harry'e baktı. "Bilmem ki?" diyerek suratsızlıklarını bilmemezlikten geldim. Ama içimdeki kuşku Ron ve Harry'i tılsım dersinde köşeye çekip konuşmamı fısıldıyordu bana. O yüzden evet, tılsım dersinde Ron ve Harry'i köşeye çekip ölüm yiyenlerin kökünü kurutacağımızı söyleyecektim. Bence bu onlar için çok iyi bir teselli biçimi olabilirdi. Hadi ama, ben Hermione Granger'ım... Arkadaşlarımı teselli edip onları cesaretlendirmek benim işim.

Tılsım dersine girdiğimizde planımı uygulamaya geçeceğim sırada sınıfa profesör Filius Flitwick'in girmesi ile planımı yarıda kesmiştim. 

Ravenclaw ile ortak olan tılsım dersimiz bittikten sonra benden biraz uzakta olan ikilinin koşarak yanlarına ulaştım. 

"Hey, beni de bekleyin!" ikisi birden yürümeyi bıraktılar ve yüzlerini bana çevirdiler.

"Konuşmalıyız çocuklar. Hem de acilen." neşeli yüzümü birden ciddi bir hale soktum. Harry çatık kaşlarla etrafı süzerken, Ron kafasını yana yatırmış yüzüme bakıyordu. "Bence de konuşmalıyız." dedi Harry kafasını bana çevirip.

Aslına bakarsanız, onlarla konuşacağım şey Malfoy değildi. Yani Malfoy'un ne ölüm yiyen olması, ne de hala pis hainliğini rafa kaldıramamış olması umurumda değildi fakat konu ölüm yiyenlerse -hele ki voldemortun hayatta kalmış en eski ve en sadık hizmetkarları ise- her zamankinden daha temkinli olmalıyız. 

Harry ve Ron ile ihtiyaç odasına gittik. Yani orada bizi karşılayabilecek uygun ortamı bulabileceğimizi düşündüğümüzden oraya gitmeye karar vermiştik.

Bizim ihtiyacımıza göre uyarlanmış odanın köşesindeki koltuğa oturduk. Daha sonra söze girmek için kafamda uygun kelimeleri ararken Harry benden önce davrandı.

"Ne yapacağız?" diye sorduğunda yerimde rahatsızca kıpırdandım "Draco'yu ele geçirip, onu bir güzel işkence yaptıktan sonra geride kalan ölüm yiyenlerin amacını ve yerini söylemesini isteyelim bence." Harry ile onun bu söylediklerini güldük. Ama Ron'un asıl konumuzdan saptığını anlayınca kafasına hafifçe kenardaki yastık ile vurdum.

"Konudan sapma Ron."

"Pekala, şöyle yapıyoruz o halde; Draco'yu bir köşeye çekip, ona bize yardım etmesini isteyeceğiz." Ron kaşlarını çatıp cevap verdi "Ne? Draco Malfoy bize neden yardım etsin? Harry, kızma ama sen cidden salağa mı yatıyorsun yoksa amacın gerçekten Draco Yönünde mi?"

"Ron, yargısız infaz yapmamamız gerektiğini söyleyen sen değil miydin? Sus ve Harry'i dinle." Ron ofladı ve bakışlarını Harry'e çevirdi.

"Bakın, artık Draco'ya güvenme sebeplerimizden biri onun bizi savaşta az da olsa korumasıydı. Çocuklar, bu dediklerim üzerine bana saf diyebilirsiniz ama Draco'nun normal şartlarda yeniden ölüm yiyen olmayı isteyeceğinden pek de emin değilim."

"Yani? Ne demeye çalışıyorsun?"

"Şunu demeye çalışıyorum; Draco'yu tehdit etmiş olabilirler. Ve biz ölüm yiyenlerden kurtulmadan önce, onların Draco'nun üzerindeki etkisini yok etmemiz lazım."

"Şunu biraz daha detaylı anlatsana Harry!" 

"Draco'yu kurtarmamız lazım. Onsuz veya onunla, her ne olursa olsun. Geride kalan ölüm yiyenleri yok etmeliyiz."

***********

MERCY ஜDÜZENLENDİஜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin