Ron ve Harry her zaman olduğu gibi beni kütüphanede yalnız bırakmış , kendi yatakhanelerine dönmüşlerdi. Bense gecenin bir saati oturmuş ödev yapma peşindeydim. Korkuyordum. Çünkü savaştan sonra Hogwarts'da güvenlik seviyesi yükseltildiği için her yerde konuşan ve geceleri koridorda birilerini gördüğünde cırlayan tablolar vardı. Bu durum benim her ne kadar sinirlerimin de seviyesini yükseltse de, ödevler benim için önemliydi.
Yani binlerce öğrencinin arasında en çalışkan olmak kolay değildi. Hadi ama ben bu ödevleri boşuna yapmıyordum sonuçta.
Her neyse,ödevlerim tam olarak bittiğinde, kendimi kütüphanenin dışına attım. Hogwarts'ı ürkütücü yapan en büyük etkenlerinden biri koridorlarının her daim ıssız ve karanlık olmasıydı. Ve ben yatakhaneye giderken bu koridorları kullanmayı kesinlikle sevmiyordum.
Koridoru hala yürümeye devam ederken Gryffindor kulesinin pek de uzakta olmadığını anladım. Koridordan köşeye dönecektim ve Gryffindor kulesi ile karşılaşacaktım. Kendimi böyle teselli ederken karanlıktan git gide ürkmeye başladığım için asamı elime alıp lumos büyüsünü yaparak etrafın -en azından benim etrafımın- aydınlanmasını sağladım.
Fakat benim birkaç ötemden bir patlama sesi gibi bir şey gelince sıçradım.
Asamı etrafımda bilinçsizce ve korkudan dolayı sallarken "Kim var orada?" dedim.
Karanlıktan dolayı etrafımı fazla göremezken karşıma birinin çıkması ile elimi kalbimin üzerini koydum.
"Malfoy, ne işin var senin burada?"
Hatırladığıma göre Draco Malfoy başına buyruk, kendini bir şey sanan aptalın tekiydi. Tahminimce Malfoy hayatında en fazla üç kere kütüphaneye gitmişti. O da muammaydı, hiç gitmemiş de olabilir...
"Çekil önümden Granger!" dediğinde kaşlarımı çattım ve önünden çekildim.
Draco Malfoy aynı kişiydi. Kibirli, kendini beğenmiş, muggle doğumlulara karşı düşman olan, sinir bozucu kişiliğini sürdürüyordu. Fakat hala bir ölüm yiyen olduğu söylenemezdi.
Geçen gün gazetelerde çıkan haberlere göre, Lucius Malfoy tutuklanıp azkabana gönderilmişti.
Bu olayların üzerine Draco nasıl etkilendi bilmiyorum ama Harry ile arkadaş olmasalar da, düşmanlıklarını kesmişlerdi.
Ama benim içimde şüphe vardı. O bir ölüm yiyendi ve en önemlisi ise Dumbledore'un ölümünde bir parmağı vardı. Tabii bunları göz önünde bulundurursak o da azkabana gitmeliydi fakat gitmemişti işte...
İçimdeki şüphe onun kütüphanede ne halt aradığını sorgularken, kendimi onun gittiği yöne doğru giderken buldum. Eğer Malfoy gecenin bir saatinde kütüphaneye gidiyorsa, bunun altında bir şey olmalıydı. Çünkü o her şeyden önce bir Malfoydu... Ona güvenmek imkansızdı.
Bu yüzden onun ne işler çevirdiğini öğrenebilmek için peşinden sessiz adımlarla ilerledim.
Tahmin ettiğim gibi Malfoy kütüphaneye girmişti.
O girdikten sonra bende girdim ve Malfoy'un hızla iki rafın arasına girdiğini gördüm.
"Bir işler karıştırıyorsun Malfoy ve ben sana asla yine hogwarts'ın başını belaya sokacak şeyler yapmana izin vermeyeceğim." diye söylenirken onun girdiği rafların arasına bende girdim. Fakat Malfoy'u suç üstü yakalayacağım sanarken, etrafta kimsenin olmadığını gördüm.
Daha sonra diğer yerlere de baktım ama yoktu. Nereye kaybolduğunu düşünürken, artık saatin daha da geç olduğunu anlayıp yatakhaneye doğru yürümeye başladım.
YAZARDAN...
"Bizde seni bekliyorduk Draco..."
Draco, Rosier'ın yanında duran sandalyesindeki yerini aldı ve gözlerini ölüm yiyenlere çevirdi teker teker. Savaşta ölenleri saymazsak herkes buradaydı.
"Bu gün burada bulunma sebebimiz karanlık lordumuzun ölümüne sebep olan Harry Potter'dır."
Draco gözlerini devirdi. Harry Potter Draco Malfoy ile düşman olmamayı seçmişti, Draco ise iyi biri olmayı... Ama babası içindi herşey... Draco'nun hayal kırıklığı olduğunu düşünen babası için.
"Karanlık lordun intikamını en acı şekilde alacağız, ve bunun için ilk önce öldürmeye Harry Potter'ın sevdiklerinden başlayıp, sonra Harry Potter'ı öldürmeyi hedefliyoruz. Tabii bunun için,"
Dedi ve Draco'ya baktı Rosier. Kendisi karanlık lordun en sadık hizmetkarıydı ve ilk ölüm yiyenlerdendi. Bu yüzden söz her türlü ona düşüyordu.
"Draco işin içine giriyor." dediğinde Draco şaşkınlıkla kadına baktı.
"Draco, sana düşen en büyük görev, Harry Potter'ın en değerli arkadaşı olan Hermione Granger'ı bize getirmen." kadın Draco'nun ona şaşkınca baktığını görünce sinir bozucu bir şekilde güldü.
"Korkma Malfoy, onu öldürmeni değil, kendine güvendirmeni ve bize getirmeni istiyorum. Öldürme kısmını biz hallederiz. Sonuç olarak en tescilli bulanıktan başlamalıyız öldürmeye, değil mi..."
Draco hala şaşkındı. Granger'ı öldüreceklerdi. Hemde onu kandırmasını istiyorlardı. Bu çok zor olacaktı, çünkü Draco'nun vicdanı hiç rahat değildi....
Daha sonra toplantı bitince, Draco Hermione'yi düşünerek, geldiği gibi cisimlenerek geri döndü Hogwarts'a... Ne yapacağı hakkında en ufak bir fikri yoktu. Çünkü Granger ona asla güvenmezdi, bunu biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MERCY ஜDÜZENLENDİஜ
Fanfiction.... Unutmayın, daima iyiler kazanmaz, kötüler de kazanmaz... Asıl daima kazanan taraf, en iyi rol yapan taraftır...