3. Bölüm (Duygularını Gizleme)

36 5 0
                                    

Yaz tatilinin bir kısmını ananemlerde bir kısmını evde geçirdikten sonra yine bir okul maratonu yine erken kalkmalar yine testler dersler sınavlar başlamıştı. Yepyeni bir yılın ilk günüydü. Ben başkan seçilmiştim ve sınıf defterini almak üzere müdür yardımcısının odasına gittim. Yeni kayıt işlemi için gelmiş bir kaç veli ve bir de öğretmen vardı odada. Sınıf defterini alabilmek için onların olduğu yerden geçmem gerekiyordu. Rahatsızlık vermemek adına müdür yardımcısının masasının yanında beklemeye koyuldum. Beklerken haliyle biraz canım sıkıldı. Tam odayı inceliyordum ki gözüm bi an masanın üzerindeki kağıtlara takıldı. "Matematik becerileri kulübü" altındaki isimlere baktığımda bir de ne göreyim. "Levent Ateş".  Ve kahretmesin ben yoktum. Sen gidip kulübünü satranç seçersen tabi gelmez napcak zeka oyununu odun. Gerçi onun seçtiği kulüp de pek gereksiz sayılmazdı tabi. Müdür yardımcısından sınıf defterini kaptığım gibi sinirle sınıfa koştum. Defteri hocanın önüne hızlıca bıraktıktan sonra ve Seldanın yanındaki yerime oturdum. Hemen olanı ona anlattım. Ne yapıp edip o kulübe geçmeliydim. Ve bunu başardım. Müdür yardımcısı beni severdi. Ve kulüp seçimleri ve sınıf yerleştirme işlemlerini o yapıyordu. Biraz ısrar, annemi ikna etmek için de sınıftaki dengesiz kızların çekilmez hareketlerini bahane etmem yetti.  Bir şekilde artık Levent'in en azından benim adımı öğrenicek olması bile benim için muhteşem bir şeydi. O bir sürü çekilmez gün geçti ve sonunda cuma günü kulüp dersine gidecektik. Seldayı da peşimden -Leventle ilgili sesinin çıkmaması hakkında yaptığımız bir anlaşmayla- o kulübe sürüklemiştim. Koluna girdim ve dersimizin olduğu sınıfa doğru ilerledik. Tam sınıfa girecektim ki arka sıradan bir tahta kalemi karşıdaki beyaz tahtaya doğru uçtu. Evet kelimenin tam anlamıyla uçtu. Kalem ortadan ikiye ayrıldı. Ben acaba girmesek mi diye düşünürken Selda beni, bir kızın
-"Levent kalemimi kırdın ya"
diye bağırması hatta daha çok çığırması eşliğinde sınıfa sürükledi. Çantamı bulduğum boş bir sıraya attım. Tam arkamı dönmemle, Leventin bakışlarına takılıp kalmam bir oldu. Gülümseyerek bana bakıyordu. O kalemi kırarken oldukça eğlenmiş olacak ki, pis pis sırıtıyordu. Bana doğru bir adım attı ve elini uzattı:
-"Ben Levent"
Elini sıktım:
-"Aydeniz"
-"Güzel lakapmış" dedi dalga geçerek.
-"Lakap değil o benim ismim. Senin hareketlerin gibi sahte değil, gerçek ismim."
-"Peki. Baya atarlısın. Ama tanıştığımıza memnun oldum"
Başımı aşağı yukarı salladım. Tatlı ve havalı olduğu kadar, eğlenceli bir çocuğa da benziyordu. Ama bir o kadar da haşeraydı. Ne olursa olsun sevdiğime değer gibi geliyordu bana.

Levent'in ağzından
Bu o muydu? O kız mı? Sürekli tenis oynarken önümden 10 kere geçen kız. Evet oydu. Koridorda yanındaki uzun saçlı kızla gelip  bana uzun uzun bakmıştı ve mavi gözleri ondan etkilenmememe engel oluyordu. Öyle güzel bakmıştı ki gülümsemeden edememiştim. Ve Zeliha. Bana attığı lafa karşı ona  resmen öldürecek gibi bakmıştı. Ve onu unutmak için başka kızlara dönmüştüm. Çünkü nedenini bilmediğim bir şekilde o kız beni asla sevmez düşüncesi vardı aklımda. Ve sevdiğim kız sınıftan içeri girmiş tam çaprazımdaki sıraya geçmişti. Parlak siyah saçları vardı. Yüzü bembeyazdı. Siyah bir kot ve üstüne beyaz bir kazak giymişti. Onun saçları da o gün yanında gördüğüm kız gibi uzundu. Hatta ondan daha uzundu. Hem uzun hem de hafif dalgalıydı. Onu inceliyordum ki yüzünü bana döndüğünde deniz mavisi gözlerine bakakaldım. Sesini duymak istediğim için ona adımı söyleyip elimi uzattım. Cevap verdiğinde ona karşı adıyla dalga geçmiş olmam sadece duygularımı gizlemek içindi. Oysaki adını çok sevmiştim. Aydeniz... Yüzü ay gibi parlıyor, gözleri de deniz gibi insanı içine çekiyordu. Resmen o denizde kayboluyordum. Tabi dalga geçince beni baya iyi terslemişti fakat bu kızla iyi anlaşacağımız konusunda o an Baturla iddaya bile girebilirdim. Neden bilmiyordum ama içimden bir ses bu kız iyi bir arkadaşın olacak diyordu. Onunla arkadaş olmak veya ona kanka demek düşüncesi ne kadar içimi acıtsa da, bu zamandan sonra ona duygularımı açıklayamazdım. Evet açıklamayacağım için de belli de etmemem gerekiyordu. Bunun için bir şeyler yapmam lazımdı çünkü bakışlarımla duygularımı çok çabuk belli eden biriydim. Ve Aydenizle aynı sınıfta bulunduğumuz sürece gözlerimi ondan ayıramıyacağımı biliyordum. Bu yüzden de bir iletişimimiz olmalıydı. Ona olabildiğince arkadaş gibi davranmalıydım. Hatta önceden sevdiğim kızları ona anlatmalıydım ki onu sevmediğimi düşünsün. Umarım yanlışlıkla ona kendisini anlatmam. Gibi düşünceler içerisinde kendi kendime iç sesimle konuşurken Batur'un sesiyle irkildim:
- "Ne düşünüyorsun be iki saattir. Zilin çalmasına iki dakika kaldı. Bir derstir mal gibi sıraya bakıyorsun. Bende insanım sıkıldım burda ya. İnsan azcık kankasıyla konuşur. Şş noldu la aşk acısı mı çekiyon?"
Dedi alaylı bir ses tonuyla.
- "Hayır kanka ya bende aşk acısı ne gezer"
Deyip omzuna hafif bir şekilde vurdum.
- "Ee ne düşünüyon o zaman?"
Diye sordu merak eden ve eğlenen bir ifade ile.
- "Hiç, düşünüyordum da hayat zor sınavlar daha da zor."
- "Of kanka saçmalama ne zaman sınavları düşündük ki biz?"
Derken zil çaldı. Tabiki hemen kapıda Ege ile Alperen belirdi. Hemen kapıya doğru ilerledim. Ve grup içerisinde en zeki olan, en sır saklayabilecek ve en mantıklı düşünebilecek kişi olan Alperenin yanına geçtim. Tenis masalarının oraya gittiğimizde benden beklenmeyecek şekilde masayı Ege ile Batur'a bırakıp, banka, Alperen'in yanına oturdum. Alp'e olayı tamamen ayrıntılı bir şekilde anlattıktan sonra -kendisinden beklediğim bir şekilde yine- çok mantıklı bir şey söyledi:
- "Kanka bence şu "duygularını gizleme projesini" fazla abartma. Bilemezsin belki o kızda seni seviyordur. Ona herhangi başka bir kızdan bahsettiğinde canı yanar."
Haklıydı belki de ama hiç sanmıyordum. Aydeniz daha çok... Hani ne biliyim benim gibi birine bakmaz gibi geliyordu bana. Hiç bir şekilde beni sevebilecek olma ihtimaline bile ihtimal vermiyordum. Hatta bırakın sevmeyi hoşlanabilecek olmasına bile inanmıyordum. Neden bu konuda bu kadar kesin konuşuyorum bilmiyordum ama o beni sevmiyordu.
- "Yok be kanka. O beni sevmez. Ayrıca bence onu unutabilmemin en iyi yolu da onu sevmiyor gibi davranmam."
- "Peki kanka sen bilirsin."
- "Ha bu arada senle ben arasında bu konu."
- "Tabiki kanka ayıp ettin."
İlk defa birinin beni beğenmiyeceğini düşünüyordum. Aslında ,bunu başkalarının söylemesi ne kadar hoşuma gitmese de, özgüvenim aşırı fazlaydı.Ama Aydeniz benle konuşunca bile afallamıştım. Çünkü cevap vermesini beklemiyordum. Ama bir süre sonra gayet iyi anlaşmaya ve iyi arkadaş olmaya başlamamız beni mutlu etmişti. Onu nasıl unutacağımı bilmiyordum.

Şah ve MatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin