10. Bölüm (Ayrılık)

30 3 0
                                    

Alperen'e aklımdaki planı anlatırken, Batur'la Ege sınıfa girdi. Onlara da anlattıktan sonra Aydeniz'in ceketini vermeyi unuttuğumu fark ettim. Teneffüste veririm diye düşünerek katlayıp sıranın altına koydum. Grupca planı harekete geçirmeye nasıl başlayacağımızı düşünmekten dersi dinleyememiştik. Nasıl olsa Alperen bütün konuları bilir sonra bize anlatır diye de pek kafaya takmıyorduk. Teneffüste dışarı çıkmak istemedik. Öğlen koşarak Aydeniz'in sınıfına gittim. Elimden ceketi hemen kaptı. Biz, gün boyunca planı düşündük. Düşündükçe aklımıza daha çok şey geliyor, plan gelebileceği en son noktaya kadar geliyordu. Fakat tabiki onların oynadığı oyun işleyişi, atacakları her bir adım ya da onlardan gelecek her bir cevap bütün planı değiştirebilir veya altüst edebilirdi.

Nihayet kulüp dersi gelmişti ve sınıflara dağılmıştık. Derste Aydeniz kendi önünde bir şeylerle uğraşıyordu. Hoca gelmemişti. Geç geleceğini biliyordum. Oğuzhan sınıf kapısından içeri girer girmez kolundan tutup olduğum tarafa çektim. Sarılıyormuş gibi yapıp kulağına eğildim; "Umarım kararından vazgeçmişsindir Oğuz!"
"Geçmedim. Geçmeyeceğim de."
"Bence şansını fazla zorlama!"
"Sonuna kadar da zorlarım, sen bana hiçbir şey yapamazsın."
"Bir kelime daha et, o zaman görürsün yapıp yapamayacağımı."
"Gerçekten meraktan soruyorum. Ne yapıcan?"
Hay ben senin merakına da sana da!..
Yüzüne güçlü bir yumruk indirdim. Sınıfta olduğumuzdan bir şey yapamayacağımı sanıyordu heralde. Ne hocalar ne notlar umrumda değildi. Derslerim iyiydi zaten ayrıca bu okula para veriyorsam geçirirlerdi. Oğuz baya afalladı. Sersemledi ama düşmedi. Sadece bir iki adım geriledi. Bana doğru geldi tam karşılık verecekti ki, bir anda kenara çekildim. Ayağıma takılıp yere düştü. Zar zor ayağa kalktı. Yakasından tutup kendime çektim. "Bak oğlum ayağını denk al. Kime bulaştığına dikkat et." Hafifçe kafasını salladı. Ama hala vazgeçmediğine adım gibi emindim. Tam o andan Aydeniz "Noluyor burda?" diye bağırıp gözlerimin içine ne olur bırak çocuğu der gibi bakmasaydı elimden çekeceği vardı daha. Tam o anda hoca içeri girdi. Bir kaç uyarı gibisinden bir şeyler söyledi. Çıkışta bir yumruk hakkım kalmıştı. Onu da ihmal etmedim tabiki. Okuldan çıkıp direk eve gittim. Başka bir şey yapasım yoktu. Gayet yorgundum ve moralsizdim. Duş aldım ve kafamı yastığa koyup olanları ve kurduğumuz planı ayrıntılı bir şekilde düşünmeye başladım. Yorgun olduğum için de bir süre sonra uyuyakalmışım.

Sabah kalktığımda aynada tabiki yine aynı manzarayla karşılaştım. Saçlarım dağınıktı ve gözümün önüne geliyordu. Hemen abimin çekmecesinden saç fırçasını alıp saçlarımı düzelttim. Bugün fazla kendimle uğraşacak keyfim yoktu. Saçlarımı aradan çıkardıktan sonra yüzüme bir avuç su çarptım ve dişlerimi fırçaladım. Tam tekrar yatağıma uzanıp gözlerimi tavana dikip düşüncelere ve hayallere dalmaya hazırlanıyordum ki, telefondan gelen bildirim sesiyle irkildim. Şaşırmıştım çünkü cumartesi günleri kimse bana mesaj atmazdı. Ayrıca zaten herkesin mesajlarını sessize almıştım. Bir kişi hariç! Hemen telefona koştum. "Bir mesaj gönderen:Aydenizim." Şaşkınlık, mutluluk ve merak karışımı duygular içinde mesajı açtım:
"Levent ben Selda. Aydeniz'in telefonundan yazıyorum. Üzgün olduğunda yanında olacağını söylemiştin değil mi? O zaman şimdi tam zamanı bence. Şuan sizin aşağı sokaktaki parktayız. Efeyle ayrılmışlar, Aydeniz deli gibi ağlıyor ve hiçbir şekilde teselli edemiyorum. Gelirsen mutlu olurum teşekkürler."
Şaşkınlığımdan ağzım açık kalmıştı. Sevinsem mi üzülsem mi bilememiştim. Bunları düşünecek vaktim yoktu. Onun şuan bana ihtiyacı vardı ve yanında olmalıydım. Hemen üstüme sevdiğim bir t-shirt ve siyah bir pantolon geçirdim. Ceketimi aldım ve koşarak çıktım. Bahsettiği parka bizim çocuklarla çok giderdik. 2 dakikalık mesafeydi. Koşarak gittiğim için 2 dakika geçmeden ordaydım. Selda beni gördü ve eliyle gelmemi işaret etti. Koşarak yanlarına gittim. Aydenizim.. Deniz gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Beni görünce şaşırdı ama tepki vermedi. Sanırım olanların nedenini anlayamıyordu. Hem ağlıyor hem de -güya Efeyle- konuşmaya çalışıyordu. Her ne kadar duymuyor olsa da:
"Ben sana naptım ya? Neyim değişmiş benim? Ne kötülüğümü gördün? O kadar sevilmeyecek biri miyim ben?" Zar zor konuşuyordu. Resmen hüngür hüngür ağlıyordu. Yanına oturdum. Hıncını telefondan almak ister gibi ekrana sinirli sinirli bakıyordu. Beni görünce telefonunu bana uzattı. "Baksana Levent. Ben ne yapmış olabilirim bu kadar sinirlendirecek?" Telefonu aldım. Efeden gelen "son" mesajı okumaya başladım:
"Aydeniz. Artık olmuyor. Beni mutlu edemiyorsun. Artık gerçekten seni sevemiyorum. Sırtımda yük gibisin anlatabiliyor muyum? Fazlalıksın bana. Önceden seviyordum evet ama şimdi değiştin. Hareketlerin falan bir aptallaştı. Senden sıkıldım artık. Hayatım sensiz daha güzeldi. Cidden yeter. BİTTİ." Ve engel.. Yine Aydeniz konuştu:
"Ha Levent? Ne yaptım ben?" Gözlerinden bir damla daha yaş süzüldü. Bir an cevap veremedim. "Hiçbir şey. Sadece bahane. Ayrılmak için bahane bulamamış bunları söylemiş."
"Mantığına tüküreyim Efe."
Ne diyeceğimi bilemiyordum. Sanki şimdi o içindeki hüznün yerini büyük bir öfke almıştı.
"Senin bir suçun yok aslında. Bir kızın sevgisini kullanmaya çalışan erkekler genelde bir süre sonra sıkılır ve ayrılmaya bahane arar. Bahane bulamazsa tek çare kalır. Değiştin sen beni mutlu edemiyorsun gibi şeyler söylerler. Sanırım Efe seni kullanmaya çalışıyordu."
"Niye böyle bir şey yaptı peki benim suçum neydi?"
"Dedim ya senin suçun yok diye. Ama merak etme neden senle uğraştığını da öğreneceğiz. Bizim çocukları çağıracağım. Selda sen de Aydenizle git şurdaki çeşmede elini yüzünü yıkasın bir kendine gelsin." Selda tamam anlamında başını salladı ve Aydenizle birlikte çeşmenin olduğu tarafa yöneldiler. Ben de cebimden telefonumu çıkarıp Ege'yi aradım.
-kanka acil bizim parka gelmen gerek bizimkileri de topla.
+ne oldu kanka
- kanka sen gel anlatıcam hadi olabildiğince çabuk olun.
Bir kaç dakikaya hepsi yanımızdalardı. Olanları anlattım. Alperen hiç şaşırmadığını söyledi. Bir kaç gündür zaten ayrılcaklarını söyleyip duruyordu. Nerden anlamıştı onu da bilmiyordum ya olsundu. Hiç birimiz ne yapacağımızı bilmiyorduk. Yaklaşık beş dakika hiç bişey söylemeden oturduk. Sadece birbirimize bakıyorduk. Ve ne yazık ki biz kızlar gibi bakışarak iletişim kuramıyorduk. O an aklıma gelen tek şeyi onlar da düşünmüş olacak ki, Ege:
- kanka planı anlatsak ya hem o da intikam almış olur dedi. Başımı olumlu anlamda salladım. Yanlarına gittik tam oturacaktık ki Aydeniz'in telefonla birini aradığını fark ettim. Kim olduğunu sorduğumda Efe cevabını Selda verdi. Az çok ne konuştuklarını anlayabiliyordum. Aydeniz hatasını öğrenmeye çalışıyordu. Fakat bir hatası olmadığı için tabiki bir şey öğrenemedi. En son Efe'nin "Çık hayatımdan artık" diye bağırdığını duydum. Telefon Aydeniz'in elinden düştü ve  koşarak gitti. Selda tam ayaklanıyordu ki ben ayağa kalktım.
-Selda dur ben giderim.
- Tamam
Gittiğimde Aydenizin bir binanın duvarına yaslanmış oturduğunu gördüm. Yine ağlıyordu. Yanına oturdum. Neredeyse benim de gözümden yaş gelecekti. Bir an dayanamadım:
-Ne olur ağlama. Döktüğün her gözyaşı kalbime düşüyor sanki.
+ Komik olma Levent. Ben bir yıl boyunca her gün senin için ağladım. O zaman toplasan okyanus olacak gözyaşlarım düşmedi de kalbine şimdi mi canın yanıyor? Cidden bu halde güldüreceksin beni..
O an hiçbir şey diyemedim. Diyemezdim. Haklıydı çünkü. Yaklaşık on dakika hiçbir şey söylemeden öylece durduk. Bir süre sonra Selda elinde Aydeniz'in telefonuyla nefes nefese yanımıza geldi. Aydeniz kafasını kaldırıp bakmadı bile. Selda telefonu bana uzattı ve gelen mesajı okumamı rica etti. Okuduğum an kaşlarım çatıldı. Seldanın yanına yaklaştım ve Aydeniz'in duyamıyacağı şekilde uyardım:
-Bunun kim olduğunu biliyorum. O mesajı hemen sil. Numarayı da engelle.
Hafifçe kafa salladı. Merak ettiğini biliyordum fakat söylemeyecektim. Bu Oğuzhan neden rahat durmuyordu? Şuan bu kadar olayın üstüne bir de onunla mı uğraşacaktım?

Şah ve MatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin