Bölüm Altı: Yitip Giden Hatıralar

87 11 0
                                    

Yuvarlak Masa Şövalyeleri ve Ergenekon Birliği arasındaki savaş tüm hızıyla devam ediyordu. Avalon yavaş yavaş sahil taraflarına doğru süzülmeye başladı. Havadaki Knightmare'lar da bir yandan savaşıp, bir yandan Avalon'un yakınlarında kalmaya çalışıyorlardı. Ergenekon Birliği Avalon'u yok etmesi gerektiğinden, Yuvarlak Masa Şövalyeleri'nin ise onu koruması gerektiğinden Avalon'un yanından ayrılamazlardı.

Can ve Asya, Birinci Şövalyeyi bir hayli zorluyordu. Savaşın başından beri Can ve Asya birbirlerinin yanlarından ayrılmayarak, birbirlerinin arkasını kollayarak hareket ediyorlardı ve belki de şimdi en zor rakiplerine karşı, en zor sınavlarını veriyorlardı.

Can'ın ve Asya'nın arkadaşlığı, hatta aşkı, bundan 3-4 sene kadar önceye dayanıyordu. Askeri okulda tanışmışlardı. Asya okulun en başarılısıyken, Can en tembeli denebilirdi.

Asya uzun kumral saçlı ve kumral tenli, griye yakın mavi gözlü, uzun boylu ve oldukça atletik bir kızdı. Fazlasıyla güzeldi de. Anaç, sıcakkanlı ve saygılıydı. Arkadaş canlısı, başarılı, cömert biriydi. Bu yüzden kendisini seven oldukça fazla arkadaşı vardı. Okulun en popüleri denebilirdi.

Can ise kısa ve siyah saçlı, mavi gözlü, uzun boylu, sivri yüz hatlarına sahip biriydi. Yakışıklı denebilecek tiplerdendi.  Sivri dili biriydi ve mantıklı konuşup hiçbir lafın altında kalmazdı. Okulunda bu iki özelliği sayesinde hep ön plandaydı. Asya'yla oldukça benzeyen kişilik özellikleri yüzünden Can'ın da fazlasıyla arkadaşı vardı.

Can, Asya'yı ilk gördüğünde ona aşık olmuştu. Onu her gördüğünde onu uzun uzun süzer ve "İşte evleneceğim kadın" diye iç geçirirdi.

Asya'nın onu fark etmesi için aklına farklı bir yöntem geldi. Çok fazla çalışıp, okul birinciliğinde onunla yarışırsam bana kendiliğinden gelecektir diye düşündü ve öyle de oldu. Asya ve Can'ın arasında böylece bir rekabet başladı.

Birbirlerine karşı yaptıkları her hamlede, yani; birbirlerini bir sınavda ya da uygulama sınavında geçtiklerinde birbirlerine nispet yapar gibi asker selamı verirlerdi. Bu onların arasındaki bağın sembolü olmaya başlamıştı.

Çok geçmeden araları gittikçe ısındı ve arkadaşlıklarıyla rekabetleri sıcak bir aşka dönüştü.

İkisi de okulu üst sıralarda tamamlamış ve Ergenekon Birliği'ne kabul edilmişti.

İşte şimdi daha önce görmedikleri bir sınavla karşı karşıyaydılar: Savaşın ta kendisi ve Britanya'nın en güçlü şövalyesi.

Okulda ve birlikte yıllarca uğruna hazırlandıkları, beraber çalıştıkları günlerin hatırına ve ülkeleri için bu savaşı kazanmaları gerekiyordu. Ama önce Birinci Şövalye'yi devirmek zorundaydılar.

Birlikte oldukça iyi bir takımdılar. Koordineli saldırılar yapıyorlardı ama 1. Şövalye Bismarck Waldstein'i ve onun devasa Knightmare'ı Galahad'a bir türlü hasar veremiyorlardı. Bunun en büyük sebeplerinden biri de devasa kılıcı Excalibur'du.

Asya'nın Ayata'sı çapalarla doluydu ve Knightmare'ı en çevik Knightmarelar'dandı. Knightmare'ında ufak bıçaklar da bulunuyordu. Tamamen düşmanın beklemediği anlarda yapacağı saldırılar üstüne kuruluydu. Ek olarak bileğinin alt kısmında da hadron bombaları atabilsin diye delikler vardı.

Can'ın Tulpar'ı ise birliğin en hızlı Knightmare'ıydı. İki kılıcı ve bir silahı vardı. Britanya'nın "Lancelot" birimlerine benzer bir Knightmare'dı. Kılıçları fazlasıyla güçlendirilmiş olduğundan zor kırılan ve keskin olan iki kılıçtı. Silahını ise sırt kısmında tutuyor ve uzak mesafe savaşlarda kullanıyordu. Silahı normal mermiler yerine, güçlendirilmiş, ışın benzeri mermiler atıyordu. Bu da Knightmare'ları delip geçiyordu.

Code Geass: Bir EmirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin