İkidir anlam veremediğim mesajlar beni korkutmaya ve haddini fazla aşmaya başlamıştı. Ya biri benimle oynuyordu ya da başımda benden habersiz bir bela dolanıyordu. Başıma gelenlerden amcama bahsedemezdim, bahsedersem dışarı çıkarmamasının yanı sıra, telefon, bilgisayar gibi şeylerden de mahrum bırakırdı. Aslında telefon çok kullandığım bir araç değildi benim için ama arada da eski arkadaşlarımla konuşmak için önemli oluyordu aslında daha çok grafiti yaparken de dinlediğim müzik için önemliydi. Eren desem onunla daha arkadaş bile değiliz. Yine kendi başımın çaresine bakacaktım tek ve yalnız.
Sabah güneşinin üzerime vuran yakıcılığı ile uyandım. Gözlerimi ovuşturdum. Bugün bir hafta bitmişti. Okulun sıkıcılığı ve bunaltıcı yoğunluğundan bıkmış olmanın nedeni ile değişik şeyler yapacaktım ya da deniyecektim desem daha doğru olurdu. Çünkü grafiti haricinde yaptığım bir şey yoktu. Önce tek başıma bir kahvaltı sonra tek başıma 'alışveriş' yapacaktım.
Sahil kenarına gidip, güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra yakınlardaki bir AVM ye gittim. Bir kaç mağazadan aldığım kıyafet poşetleri ile sinema için seanslara bakmaya başladım. Galiba canım çıkana kadar güleceğim bir film seçecektim.
Sinemada gözümden yaş gelene kadar güldüm kim ne der, ne konuşur umursamadım. Kendi kahkahalarımı duymayalı o kadar zaman olmuştu ki.. Galiba tek başıma eğlendiğim en güzel anlarımdan biriydi.
Yine yeni yeniden kendimi onda bulduğum grafiti yapmak için sprey boyalarımı çantama doldurdum. Bu arada artık amcam dışarı ne yapmak için çıktığımı bildiği için izin veriyordu.
Kulağımda en sevdiğim tatlı tınılardan biri beni kendimden geçirirken yarım bıraktığım grafiti duvarının önüne geldiğimde gördüğüm şey karşısında gözleri büyüttüm. Çünkü yüzü belli olmayan lanet olasıca biri benim yaptığım grafitinin üstünü siyahla boyuyordu. "Napıyosun sen ya!!" Yüzü bana hale dönmemişti sanki ben yokmuşum gibi devam etti. Kolunu tutup "Sen ne yaptığını sanıyosun, bırak bu saçmalığı" elindeki sprey boyayı almaya çalıştım ama o hâlâ aynı sakinliğini koruyordu benim gibi simsiyah giyinmişti, kapşonundan yüzünü pek göremiyordum. Sadece koyu kahve gözlerini ve anlına düşmüş bir kaç tel sarı saçlarını görmüştüm. "Sana bırak dedim, anlamıyomusun!!" Hâlâ elinden almaya çalıştığım siyah sprey boyayı alırken kapşonu açılmıştı. Sonunda alabildiğim spreyi sıkı sıkı tutmaya başladım.
"Ben karanlık sokakları rengarenk ışıklarla donatmaya çalışırken sen ve senin gibi gereksizler her şeyi iğrençleştiriyorsunuz"
Yüz ifadesi suratsız halden hafif sinirlenmiş bir hale döndü. Elinden spreyi alırken farketmemiştim. Parlayan gözlerinde ve sinirlendiğinde yüzünde ayrı bir çekiçiliğin oluştuğunu görmüştüm. Bir adım yaklaştı ve işaret parmağını bana doğru salladı. Dudaklarını araladı "Ön yargı seni büyütmez ama bilki senin yaptığın abuk subuk bir resimden daha fazlasını yapacağıma emin ol" "Sen daha duvara bir çizgi bile çizemezsin, karanlık tipli gereksiz çocuk" "Önyargı" dedi sakince sanki az önce sinirlenip kaşlarını çatan o değildi ya da ona kızan ben değilmişim gibiydi aramızdaki yakın mesafeyi açmak için bir adım uzaklaştım. Bana nolduda afallar bir hâle dönmüştüm. "Varmısın?" Anlamaz bakışlara bana bakan hiç tanımadığım birine kafa tutuyordum. Ne dediğimi geç farketmiştim ama vazgeçemezdim, ondan çok daha iyisini çizecektim. "Noldu? Biraz önce benden daha iyisini yapacağını idda eden karanlık çocuk" hafif alaylı söylediğim şeye hemen cevap verdi. "Bir.. hala aynı kararımdayım. İki.. Mete. Mete Beyoğlu. Karanlık çocuk yerini bunu tercih ederim" Nolmuştu bana? Yumuşamıştım, az önceki sinirli halimden eser yoktu, peki ona ne olmuştu karanlık ve gizemli biri olduğunu düşündüğüm ismininde Mete olduğunu öğrendiğim çocuğa. Kafamdaki soruları bir kenara bırakıp "Tamam, ikimizde grafiti yapacağız ve hangimizin daha iyi olduğunu -zaten belli de- 10 kişiye soracağız, ama sıradan insanlara" "Anlaştık" uzattığı elini hiç düşünmeden sıktım. "Yalnız kuru kuruya olmaz. Sonucu olması gerek" "Eğer ben kazanırsam bana bırakacaksın burayı. Eğer sen kazanırsan..." "Ben kazanırsam benle bir şeyler yapacaksın" "Ne gibi" ağzına fermuar çekip sustuğunu belirtti. Neye doğru yola çıkmıştım ben. "Yalnız hava bayağı karardı, yarın başlamak en iyisi"
Hava çoktan kararmaya başlamıştı. Mete eve bırakmak için teklifte bulunmuştu ama daha yeni tanıdığım bir insanın böyle bir yardım yapması tehlikeli olabilceği için, sırtımdaki çantamla tek başıma yürümeyi tercih ettim. Ayaklarımı yere sürte sürte giderken toprağın ayağımın altındaki ezilme sesiyle oynamaya başlamıştım. Havanın hâlâ karanlık olması ile korkmamak için dikkatimi başka yere vermeye başladım bir süre sonra telefonuma gelen mesaj sesinin boş sokakta yankılanması ile durup telefonumu çıkardım.
"Senin için her şey yeni başlıyor, yenilere alış... "
"-M-"
Bu saçmalıklardan dolayı kendi özgürlüğümü kendim kısıtlayacaktım galiba. Mesajın sonunda yazan 'M' harfide bu mesajda dikkatimi çekmişti. Ne anlama geliyordu? Benim için her şey ne gibi yeni başlıyordu? Bu iki sorunun cevabını bulmak üzere bir kenara yazdım. Galiba gittikçe daha korkutucu bir hâl alacaktı ve ben bunun kaynağını bulmam gerekiyordu. Ama şimdi eve gidip amcamın verdiği adrese gitmem gerekiyordu.
Galiba en sevdiğim bölüm bu oldu. Umarım okuyunca sizde beğenirsiniz.🤗😇 İYİ OKUMALAR.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SADECE SEN
Teen FictionZengin bir ailede büyüyen 18 yaşındaki Alya trafik kazasında ailesini kaybetmiştir. Ailesinin ölümünden sonra babasının başında olan hiç bilmediği bir bela Alya' nın başına kalmıştır. Olanlardan kaçmaya çalışırken sırlarla dolu bir aşkla karşılaşaca...