#2#

165 17 8
                                    

21.21

   Onu ilk gördüğüm dakikaları unutmaya ve hissettiklerimin bir yanlış anlaşılma olduğunu kendime kanıtlamaya çalışmam ve onu tekrar görmemle son bulmuştu. Sadece gözlerinin gözlerime değmesiyle yanıp tutuşan bedenimi, saç diplerimden ayak parmaklarıma kadar dolaşan elektriği ya da deli gibi çarpan kalbimin açıklaması aşktan başka ne olabilirdi ki? Bırakın ilk görüşte aşkı, aşk adı verilen duygunun gerçekliğine bile inanmıyorken kafamda ki sesleri susturabilecek güçteki bu duyguya başka bir isim bulamıyordum. Onu tekrardan görmemin ardından daha fazla okulda duramayacağımı fark edip eve gelmiştim. Saatler saatleri kovalarken başıma kadar çektiğim yorganın altında ağlamak dışında başka bir şey yapmadım. Ağlamaktan şişmiş ve acıyan gözlerimi açık tutmakta zorlansam da gözlerimin kapanmasıyla beynimde çoğalan çığlıklar kapatmamı engelliyordu. İlk başlarda kapıyı açmam için zoryalan annem beynimde ki seslerden uzaklaşmamı sağlasa da  bir süre sonra beni zorlamayı bırakmış ve beynimdeki seslerin yüzüme vurduğu gerçeklerle baş başa kalmıştım. Günün ağırlığı, duygularımın değişkenliği yormuştu. Bir erkekten etkilenmiş olabileceğim gerçeğiyle yüzleşmek istemiyordum ama kendimi kandırmaktan yorulmuştum. Nefret ettiğim, onaylamadığım ve iğrendiğim bir duyguydu eşcinsellik. İnsan kendi cinsine nasıl ilgi duyabilirdi ki? Delilikti bu! Tamam normal bir insan değilim fakat bunu kendimden beklemezdim. Bir insan kendi hislerinin nasıl farkında olmazdı? Ya da farkına vardığında nasıl kabullenirdi? Ben kabullensem de ailem nasıl kabullenecekti ki? Annemin beynimin düzgün çalışmamasından dolayı ne kadar üzgün olduğunu zaten biliyordum. Bir de üzerine hormonlarımın da anormal çalışmasını nasıl karşılardı? Ona bunu yapamazdım onu daha fazla üzemezdim. Peki ya arkadaşlarım? Onlar beraber dalga geçtiğimiz, laf attığımız eşcinsellerden birisi olduğumu öğrendiklerinde ne tepki verirlerdi? Sevmeye devam ederler miydi? Beni destekler miydi yoksa dışlarlar mıydı? Titreyen telefonum dikkatimi beynimdeki seslerden uzaklaşmama yardımcı olsa da konuşacak durumda değildim bu nedenle arayanın kim olduğunu umursamadan gelen aramayı reddettim. Yorganı güçlükle üzerimden atıp yatakta oturur biçim alıp bir süre boyunca anlamsızca duvarla bakıştım. Tekrardan çalmaya başlayan telefonu yatağın içinde rastgele bir yere fırlatıp yataktan kalktım. Adımlarımı saatlerdir kilitli olan kapıya ilerlettim ve koridorda kimsenin olmadığına emin olmak adına önce yarım bir şekilde aralayıp etrafta göz gezdirdim ardından kendimi dışarıya attım. Banyoya gidip kişisel bir kaç ihtiyacımı giderdikten sonra aynanın karşısına geçip ağlamaktan şişmiş yüzümü inceledim. Beklenmeyen anda gelen depresif ruh halinin etkileri yüzümden okunuyordu. Suyu soğuğa çevirip biraz olsun kendime gelebilmek adına yüzümü yıkadım. Bir taraftan yüzümü kurulayıp diğer taraftan odama doğru yürürken annemin sesiyle durmak zorunda kaldım. ''Odandan dışarı çıkmışsın Even!'' Kafamı hafifçe sallarken ekledim; ''Kişisel ihtiyaçlarım için çıktım şimdi ise geri dönüyorum.''  Annem odamın kapısına geçerek içeri girmemi engelledi. '' Odana tekrardan girmeyi aklından bile geçirmiyorsun genç adam. Yemek hazırlıyorum ve sen kırk yılın başında bir uğradığın evinde ailene bir yemek borçlusun. Ayrıca solgun görünüyorsun Even. İyi misin?'' annem evde her zaman sözü geçen taraf olmuştu ona hayır demek mümkün değildi. Ayrıca haklıydı çoğu zaman içip içip kaldırım köşelerinde sızın kalan oğlu evdeyken onunla vakit geçirebilmeliydi. ''Anne ben iyiyim şimdi lütfen odama geçmeme izin verir misin? Üzerimi değiştirmem lazım sonra yanına geleceğim.'' annem gülümseyerek; ''Kardeşin senin için endişeleniyor ve özlüyor Even. En azından onun için bizimle biraz daha fazla vakit geçir.'' dedi.  Kesinlikle anneme hissettiklerimden bahsedemezdim. Onu daha fazla üzüp benim için endişelendirmeye hakkım yoktu. Beynimde ki sesler annemin gelecekte ki gelinini ne kadar merak ettiğini, bir torunu olmasını ne kadar istediğini söyleyip duruyordu. O gelecekte gelinine benim sevdiğim yemekleri yapmayı öğreteceği günü hayal ederken, gördüğü her bebek kıyafetine içi giderken ben ona nasıl söyleyebilirdim ki asla bir torunu olmayacağını ya da bir gelini değil damadı olacağını? O bütün hayatını benim mutluluğum üzerine kurmuşken ben nasıl onun mutluluğunu elinden almaya cüret edebilirdim?  Zor durduğum göz yaşları tekrardan akmaya başlarken tüm gün üzerimde olan kıyafetleri çıkartıp yerine pijamalarımı giydim. Ardından havanın sıcaklığına aldırmadan küçüklüğümden beri her mutsuz olduğum anda giydiğim babamın hırkasını üzerime geçirdim. İlk giydiğim günden bu yana yıllar geçmiş olsada hala içinde kaybolduğum hırkaya sarılarak odamdan çıktım. Depresyondayım benden uzak uzun diye bağıran görüntümle mutfağa doğru ilerlerken artan yemek kokuları midemi bulandırıyordu ama annemin yaptığı yemekten yemezsem üzüleceğini biliyorum. Son kalan bir kaç adımı da attıktan sonra mutfak kapısına yaslanıp içeriyi izlemeye başladım. Annem mutfağın içini dolduran hareketli şarkıya göre ritim tutarak masayı hazırlıyordu. Kardeşim ise güzel sesiyle şarkının sözlerini tekrarlıyordu. İkisinin yüzünde de içten bir gülümseme vardı. Benim geldiğimi fark ettiklerinde ikisininde yüzlerinde gülücükler acıyan birer tebessüme dönüştü. Tam olarak bu sahneydi hayatımın özeti. Ben bir yere girene kadardı mutluluk, ben bir yere girene kadardı gülücükler, kahkahalar. Sebep olduğum kırgınlıkların, mutsuzlukların yanında o kadar azdı ki sebep olduğum gülüşlerin sayısı. Annem yanıma gelip ellerini yanaklarıma koydu ve gözlerimden dökülen yaşları silmeye başladı. '' Even tatlım neden ağlıyorsun? Bir şey mi oldu? Bana anlatmak ister misin?'' dedikten sonra kollarını etrafıma sardı. Annemin sıcaklığıyla göz yaşlarımın yerini hıçkırıklarım aldı. Bir süre sonra kardeşimde kollarını bize doladı. Ben onlara bunu nasıl yapabilirdim ki? Hayatımda bir kez olsun onlar için bir şey yapmalıydım.  Duygularımı içime gömmeli ve annemin hayallerinde ki gibi bir kız bulmalıydım. Ben rol yapmaya alışıktım fakat onlar mutsuz olmaya alışık değildiler. Bencillik yapmayıp onların emeklerine karşılık hayallerini onlara vermeliydim.  Verdiğim kararın ardından yavaşlamaya başlayan göz yaşlarımla hayatta en çok değer verdiğim kişilerin kollarının arasından çıktım. ''Ben iyiyim bayanlar. Şimdi göz yaşlarının değil yemek yemenin vakti. Biraz daha beklersek ben ana yemeği atlayıp yemek olarak sizi yemeye başlayacağım.'' derken yüzüme bir gülücük yerleştirdim ve ardından kız kardeşimi kucaklayıp yanaklarına öpücükler kondurmaya başladım. On altıncı yaşını yeni doldurmuş olan kardeşim belki de sahip olunabilecek en iyi kardeşti. Beni ne kadar çok sevdiğini her zaman belli etmişti fakat ben asla onun sevgisine karşılık verememiştim. Ona layık bir abi olmayı hiç becerememiştim.  Melek gibi bir annem varken neden etrafa mutsuzluk saçmaktan başka bir işe yaramayan babama benzemiştim. Annem son tabakları masaya koyarken bende sandalyeme yerleşmiştim.  Annem de geldiğinde küçük ailemiz bir aradaydı. Herkes yiyeceklerini tabağına aldıktan sonra annem konuşmaya başladı. ''Psikologda mı bir şey oldu? Biliyorum yıllar sonra o kapıdan içeriye tekrardan girmek acı veriyor fakat dün seni o şekilde gördüğümde ne yapacağımı bilemedim. Sen.. Sen beni duymuyor gibiydin. Sanki bu dünyadan çok uzaktaydın, gözlerini tavana dikmiş sadece kendi etrafında dönüyordun. Bir de bir şeyler mırıldanıyordun fakat sözlerinde bakışların gibi dünyadan çok uzakta ve anlamsızdı. Eğer istemiyorsan gitmek zorunda değilsin ben sadece senin iyi olmanı istiyorum tatlım. Biliyorsun sen benim için çok değerlisin.'' Gözleri pişmanlık ile parlıyordu fakat onun bir suçu yoktu ki. Beyninin ve hormonlarının hakimiyetini ele alamayan bendim. ''Ben iyi olacağım anne söz veriyorum. Sen yanlış bir şey yapmadın her anne aynısını yapardı. Bir şey olduğu yok tamam mı? Sadece her zaman olduğu gibi beynim benim istediğim dışında çalıyor. Seni ne kadar çok sevdiğimi unutmamalısın. Seni kendimden daha çok seviyorum anne.'' Annem bana buruk bir gülümseme yolladı ve ''İleri de benden de çok seveceğin bir kız çıkacak karşına ve benim gelinim olacak. O gün ne kadar biricik oğlumu kıskanacak olsam da senin gülüşlerinin nedeni olacağı için ona minnettar olacağım.'' Bilerek mi yapıyordu? Nereden gelmiştik şimdi gelin konusuna?
''Peki ya o kız olmazsa ne olacak anne?''

Love Of Silence//evakWhere stories live. Discover now