Kışın dondurucu soğuğuna aldırmadan yürümeye devam ediyordum.Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Caddeyi aydınlatan tek şey patlamak üzere olan sokak lambasının sarı ışığıydı. Nadiren geçen arabaların farları göz kamaştırıyordu. Aç kedilerin miyavlamaları haricinde korkunç bir sessizlik hakimdi .Topuklu ayakkabılarım taş zeminde tok sesler çıkarıyordu. Yüzümü yalayıp geçen rüzgar paltoma biraz daha sıkı sarılmamı neden oldu. Bu saatte dışarıda olmam ilginç bir şekilde beni korkutmuyordu. Belki bunun sebebi yıllardır süren yalnızlığımdı. Belki de artık kaybedecek hiç bir şeyimin kalmamış olması...
~~~
Yine berbat bir güne uyanmanın ezikliğini yaşıyordum. Yataktan kalkmak istemememin sebebi ne harika bir uyku çekmiş olmam ne de rahat bir yatağa sahip olmamdı. Böyle şeylerin sadece filmlerde ve kitaplarda olduğuna inanıyordum.
Bana göre hiç bir hayat filmlerdeki gibi toz pembe değildi. Ne kadar zengin veya mutlu olursanız olun bunları bozacak dertler hep peşinizde olurdu. Zengin olursanız paranın getirdiği onlarca yük mutlu olmanızı engellerdi. Birazcık mutlu olsanız da fakir olmanın ezikliği mutluluğunuzu sömürürdü.
Ama yine de ailenize veya sevdiklerinize tutunabilirdiniz. Bense hem mutsuz hem parasız hem de ailesizdim.
Gerçekleri hatırlamak zaten diplerde olan moralimi daha da aşağı çekerken ayağa kalkıp gerindim. Lavabonun yanına gelerek buz gibi suyu yüzüme çarptım. Bu beni biraz kendime getirmişti. Kafamı kaldırarak kırık ve oldukça kirli aynadan yansımama baktım.
Sefildim. Hem de çok. Ama buna rağmen güçlü kalmaya çalışıyordum. Duygularımı tozlu raflara kaldıralı çok olmuştu. Dolayısıyla suratım ifadesizdi. Kimse dışarıdan ne düşündüğümü anlayamazdı. Zaten çoğu kişi bana yaklaşmaya bile korkardı.
Düşüncelerin uzaklaşmasını sağlayabilecekmiş gibi kafamı iki yana salladım. Sıfır hayat enerjimle kapakları bile olmayan dolabımın önüne geçip askılardan birini dışarı çıkardım.
Siyah dar mini elbisemi giydikten sonra siyah delikli çorabımı bacağıma geçirdim. Yine kırık aynamın karşısına geçerek koyu kırmızı rujumu dudaklarıma sürdüm. Gözlerime de siyah göz kalemi ve rimel uyguladım. Saçlarımı açarak omuzlarımdan aşağı bıraktım. Zaten doğuştan dalgalı olan saçlarımı sadece tarayarak hazır hale getirdim. Dizime kadar gelen deri paltomu ve platform topuklu ayakkabımı giyerek hazırlığımı tamamladım.
Yine her zamanki siyahlığıma bürünmüştüm. Mavi gözlerimi ve beyaz tenimi saymazsak simsiyahtım. Ruh halimi en iyi anlatan renk siyahtı çünkü. Bu denli hayattan soğumuş bir haldeyken cıvıl cıvıl renklerde kıyafet giymemi kimse benden bekleyemezdi zaten. Bazen gözlerimin siyah olmasını bile istediğim olurdu.
Sefilliğimi son derecede belli eden ultra ezik telefonumu küçük çantama atarak kapıya çıktım. Evimden birazcık daha soğuk olan havaya çıkınca ürpermiştim. Kapıyı kilitlemeye gerek bile duymadan kapatarak anahtarı çantama attım.
Yeterli param olmadığı için otobüsle gitmek zorundaydım. Ama en yakın otobüs durağı bile yirmi dakikalık yürüme mesafesindeydi. Ne yazık ki şanssızlığım burada da yüzünü gösteriyordu.
Buz gibi havada fazlasıyla yürüyerek en sonunda otobüs durağına varabilmiştim. Saatini ayarlayarak geldiğim için fazla beklemeden otobüse bindim. Her zamanki gibi tıklım tıklım doluydu. Kapıya yakın bir yerde durarak dengemi sağlamaya çalıştım. Hava soğuk olduğu için şoför camları açmıyordu. Bu her ne kadar ısınmamı sağlasa da otobüsün berbat kokmasına neden oluyordu. Ben de elimden geldiğince az nefes almaya çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Olsan?
ChickLit"Ben kimsenin değilim!" "Benim olsan?" ____________________________ "Birincisi senin hayatın ve senin fırsatların umrumda bile değil. İkincisi benim dudağım kolay kolay uçuklamaz. Üçüncüsü seni buradan bal gibi de kovarım. Hatta kovdum bile. Ş...