Bölüm Bir

161 9 1
                                    

Halide, kıyafetlerini büyük bir tertip ve düzen ile katlayarak bavuluna yerleştirirken, tek varlığı olan annesi Veniye Hanım, kapının eşiğinden gül yüzlü kızını izliyordu. İçinde büyük bir burukluk, sızı vardı. Anne yüreği yine dayanamayarak "Gitmek istediğine emin misin kuzum?" diye sordu. Halide, annesinin ağlamaklı sesini duyunca usulca gülümsedi ve kıyafetlerini yerleştirdiği bavulunu kapatarak, annesine döndü. Annesine yaklaşıp iki yanağını avuçladıktan sonra, gözlerine baktı. "Eminim anneciğim, eminim güzel annem. Ben, vatanıma sahip çıkmaya gidiyorum sadece. Üzülme bu kadar."

Kadın, gözünden akan yaşı silerek "Biliyorum kızım, biliyorum amma... Korkuyorum. O kadar uzaktasın, kimlerle olacağın belli değil." dedi. Halide içten içe annesini anlıyor, söylediklerini onaylıyordu. Gideceği üs oldukça uzaktaydı ve tek kadın hemşire olarak oraya gidecekti. Yine de o, bu durumun vahimmiyetini bir nebze de olsa bastırarak, içini ferahlatıyordu. Oraya vatanı için gidiyordu sonuçta, Allah korurdu.

Annesi, kızının asla vazgeçmeyeceğini bildiğinden fazla gitmedi üzerine. Zorla da olsa minik bir tebessüm yerleştirdi dudaklarına, kızının gözünü arkada bırakmamak için. Tam yirmi senedir besleyip büyüttüğü kızı vatan uğruna yanıp tutuşurken, onun önüne taş koymak yakışıkalmazdı. Kızına hak veriyordu da, hiç bir zaman onu mesleği adına eleştirmemiş, eleştirilmesine de izin vermemişti. Ailesinin ortanca çocuğuydu ve bu yaşına kadar yaşadıkları onu oldukça güçlendirmişti. Ne olursa olsun, annesi kızının kendine sahip çıkabileceğini biliyordu. Kızı güçlü ve akıllıydı.

Veniye Hanım odadan çıktıktan sonra, Halide yatağına oturarak etrafını inceledi. Her türlü duyguyu ve anıyı barındıran, beyaz duvarların kenarları onun gitmesinin ardından acı çeker gibi siyahlaşmıştı sanki. Yine de bu odadaya dönmek istemediğini biliyordu. Şu an üzerinde oturduğu yatak bile onu senelerce rahatsız etmişti. Rahatsızlığının sebebi eskiliğinden değil, anılarındandı. Kalbinin ağırlaştığını hissetti Halide.

Yatağından kalkıp fazlasıyla eski romanların bulunduğu kitaplığına ilerledi ve Özdemir Asaf'ın şiir kitaplarından birini parmakları arasında tutarak, ezberlediği kitabın güzel bir sayfasını açtı.

"Yalnızlık, yaşamda bir an,

Hep yeniden başlayan...

Dışından anlaşılmaz.

Ya da kocaman bir yalan,

Kovdukça kovalayan...

Paylaşılmaz.

Bir düşün'de beni sana ayıran,

Yalnızlık paylaşılmaz.

Paylaşılsa yalnızlık olmaz."

Ne güzel demişti şair. Yalnızlık paylaşılmazdı. Paylaşılsaydı, yalnızlık olmazdı. Senelerdir onu kucaklayan yalnızlığa bir nebze minnettardı, onu en azından bırakmamıştı.

Halide, içi acıyarak bıraktı kitabı yerine. Bu şaheserleri götürememesi acı tohumları ekmişti kalbine. Yine de gönlünü ferah tutması gerektiğini kendine sürekli hatırlattı. Üç günlük dünyada hiç bir mal varlığına bağlanmamalıydı fani. Bu mal varlığı kalp bile olsaydı.

Annesinin seslenmesi ile odasına son kez baktı, Halide. Göz pınarlarına dolan yaşları zorlukla geri itip, eski ve ağır bavulu eline aldı ve odadan ayrıldı. Arkasından kapattığı kapı, sanki hayatının bir döneminin bittiğini söylüyordu ona. Halide mutfağa girdiğinde, bütün ev halkının masada yer aldığını fark etti. Bavulunu kapının kenarına bırakarak, isteksizce masaya ilerledi ve her zaman oturduğu yere, babasının yanına ilişti.

Aşekâ #Wattsy2017 (Ara Verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin