Özel Er Üssü.
Halide, kocaman yazının karşısında durmuş gururla tek katlı binaya bakarken, içinin zaferle dolduğunu hissetti. Senelerini bu hayali kurarak geçirmiş, ilk tayinini en iyi üsten almıştı. Bavulunu, bıraktığı yerden alıp tek katlı binaya ilerlemeye başladı. Bahçedeki bir kaç asker dönüp ona bakıyor, kim olduğunu birbirlerine soruyorlardı ama aldıkları cevap sadece bir boşluktu. Halide, onlara kısa bir bakış atıp binadan içeriye girdi ve kapının hemen yanındaki iki askere dönerek "Ben yeni hemşire, Kerem Albay ile görüşecektim?" dedi. Askerler hemen hazırola geçerek "Tabii, Halide Hemşire. Önden buyurun." dediler ve Halide'nin peşinden yürümeye başladılar. Halide, ismini nereden bildiklerini merak etse de fazla meraklı görünmek istemediğinden sormadı. Askerler, onu bir kapının önünde durdurduktan sonra kapıyı çaldılar ve içeriden gelen komutla, kapıyı açarak içeri girdiler. Halide'de peşlerinden girmişti.
Askerler, sırtları onlara dönük olan adamın dik omuzlarına bakarak "Albayım, Halide Hemşire geldi." diye takdim ettiler genç kadını. Sırtı dönük olan adam, sert bir sesle, arkasını dönmeden "Tamam, Oktay. Çıkın." dedi. Askerler onun talimatlarına uyup, yeni hemşireye başlarıyla selam verdikten sonra dönüp odadan çıktılar. Halide, kolunu ağrıtan eski bavulu ayak ucuna bırakıp adamın sırtına bakmaya devam etti, adam neden ona dönmüyordu ki sanki? Derin bir nefes alan Albay, ağır bir şekilde genç kadına dönerken, yüzü sert bir haldeydi.
Önce, birbirlerinin aynı rengini taşıyan mavi gözleriyle karşılaştılar. Halide, her zaman yaptığı gibi, yeni gördüğü bu adamı baştan aşağı süzdü. Sarı saçları taranmış gibi dursalar da az da olsa dağılmışlardı ve gözlerinin altlarındaki minik torbalar belli oluyordu. Albay, oldukça genç bir adamdı ve üzerindeki üniforma ona oldukça yakışmıştı.
Halide, Albay'ı süzerken Albay'da onu süzüyordu. Kızın ilk işi olduğu haberini almıştı. Kızın sıska ve minik bedeni, omuzlarının dikliğiyle biraz garip dursa da gözlerinin ışıltısından vücuduna odaklanmak biraz zordu. Kızın sarı saçları, lüle bir şekilde omuzlarına dökülürken Kerem, içini çekmemek için kendini kastı. Yine de kendine itiraf etmesi gerekiyordu, bu genç kadın oldukça güzel ve ilgi çekiciydi.
"Ben Halide, Halide Sarıkaş." diyerek masaya yaklaşarak elini uzatınca Halide, Kerem elini tutup onun mavi gözlerine bakarak, doğuştan gelen hafif bir aksanla "Ben de Kerem, Kerem Kılbaç." diye kendini tanıttı. Bir kaç saniye, el ele birbirlerinin gözlerinin içine bakmalarının ardından Halide hızla elini çekti ve gözlerini yere indirerek, saçlarının yüzünü örtmesine izin verdi. Yanaklarına kanın pompalandığını hissediyordu ve midesi alt üst olmuştu, biraz zorlasa şu köşedeki koltuğun üzerine kusabilirdi.
Kerem, derin bir nefes alıp "Size odanızı az önceki askerler gösterecek, talimatları var. Bir derdiniz olursa ben buradayım, Hemşire. Kolay gelsin." dedi. Kızın gözlerini kaçırması biraz utandırmıştı onu, nasılsa gözlerine dalıp gitmişti işte. Kalbinin atışı kulaklarındaydı adeta. Yutkunmak istedi ama bu iş için kızın odadan çıkmasını beklemek daha doğru olurdu.
Halide, başını kaldırmadan arkasını döndü ve "Teşekkürler Albay, kolay gelsin." diyerek bavuluyla odadan çıktı. Daha önce böyle bir şey yaşamamış, kimseden utanıp başını eğmemişti! Hem bu kalbinin atışı da neydi? Kapıyı arkasından kapatıp başını kaldırdı ve gözlerini kapatarak, kendine biraz zaman tanıdı.
Kerem, saçlarını düzeltip deri koltuğuna çöktü ve yanaklarını havayla şişirip kalbinin atışını normale çevirmeye çalıştı. Çok kızla tanışmış ve kendine çok iltifat eden olmuştu ama kızın kısa bir bakışı bile onu nefessiz hale getirmişti. Düşünceleri kovalamaya çalışırken, tekrar o bataklığa girdiğini fark edince sinirle ayağa kalktı ve odanın balkonuna çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşekâ #Wattsy2017 (Ara Verildi)
RomanceBir albay. Cesareti ve mütevazılığı herkes tarafından bilinen. Bir hemşire. Cesaretinden ve hislerinden asla ödün vermeyen. Bir üs. Kalplerin kapılarının kapatıldığı, çok can yakan. * Sert yüz ifadesinden ödün vermeyen kız, başını önündeki ilaçlarda...