Tan ağarıp gökyüzünde yavaş ve dertsiz bir biçimde yükselirken, Özel Er Üs'ü daha önce karşılaşmadıkları bir şey ile uğraşıyorlardı. İki süt kardeşi, sütten önce ruh ikizleri karşı karşıya gelmişlerdi. Ne uğrunaydı peki? Bunu o an ne üs, ne de Kerem biliyordu. Tek bildiği şey bir anda verilen tepkiler ve ithamlara sinirlenmiş, süt kardeşine sinirle bakıyor olduğuydu.
Bakır, kahverengi gözlerini bütün odada gezdirmiş, bir tek Kerem'e değdirmemişti. Biliyordu çünkü, eğer ona bakarsa koşulsuz şartsız affederdi. Biliyordu amma... Duyduklarından sonra affetmek istiyor muydu, orası muallaktı.
"Konuş Bakır oğlum, hayırdır inşAllah?" dedi Hasan Komutan ikisinin de bir nebze sakinleştiklerini umarak. İkisini de kendi odasına getirmiş, kapıyı kapatarak bütün üsü kapı dışarı bırakmıştı. Üçü de biliyorlardı ki, şu an kapılarını dinlemek için can atılıyordu. Buna cesaret eden ise çıkar mıydı, bilinmezdi.
"Yağmur'u biliyorsunuz komutanım, Kerem'in kuzeni, müstakbel eş adayım..."
Durdu Bakır, hatırladıkları yüzünden canı bir kez daha yanmıştı. Kendine bir süre tanıdıktan sonra yanan gözlerini umursamadan başı eğik devam etti konuşmaya.
"Geçen gün Yağmur dedi ki bana, ailem sana varmamı artık münasip bulmuyorlar, istemeye gelecekler bugün beni. Bir kaç gün sonra Kerem geldi yanıma, olmadı o iş dedi. Ama bilin bakalım sabah ben ne öğrendim? Yağmur hanım nişanlanmış, parmağındaki yüzük de benim hediyem olan değilmiş!"
Kerem'in dudakları şaşkınlık içerisinde aralandı bu duyduklarıyla. Kalbine balyozla vuruluyormuş gibi hissediyordu, ona yalan mı söylemişti kuzeni, kız kardeşi, can parçası? Yumruk haline gelmiş ellerini deri koltuklara vurarak kalktı ve komutanına asker selamı vererek, sinirle kapıdan çıktı. O sırada, bir beden yarı yarıya üzerine yığıldı ama Kerem kendini tutarak, tökezlemedi.
"Şimdi de kapı mı dinliyorsunuz, Hemşire?" dedi Kerem başını eğip, kendinden boyca kısa olan Halide'ye bakarak. Halide yanaklarının utançla yandığını hissederek geri adım attı ve arkasındaki erkek topluluğuna kötü bir bakış attı, kandırmışlardı onu! Yalanlayamıyordu da şimdi, herşey ayan beyan ortadaydı bilhakis! O yüzden sadece dönüp koşar adımlarla uzaklaştı ortalıktan, arkasında ise gülerek onu izleyen bir teğmen bırakmıştı. Ama bu pek de eğlenceli bir gülüş değildi. Karanlık gölge arkasını dönerek o kargaşadan, aklındaki planlarla uzaklaştı.
Bakır ise parmağındaki yüzüğü evirip çeviriyor, çıkarıp atmak istese de gönlü el vermiyordu. Çocukluğundan beri kalbinin olduğu kıza açılamamış, tam kavuştuklarında da kız nişanlanmıştı. Şaka gibiydi herşey, iğrenç derecede bir şaka. Sinirden ağlayabilirdi hemen oracıkta. Gururunu kenara bırakıp, küçük bir çocuk gibi ağlamak... Burnunu çekti Bakır, sonra da sinirlenerek komutanına asker selamı vererek odadan bir hışım çıktı. Sert adımları zemini döverken midesi düğüm düğüm oluyor, kalbi ağrıyordu. O sırada tanıdık bir sima gördü, Hemşire Halide. Gözleri kısıldığında kızın Kerem'in arkasından hüzünle baktığını görüp dudaklarını indirdi, bu kızın gönlü dostuna mı kapılmıştı? Normal bir an olsaydı gülüp dalga geçerdi ama yapamıyordu o an, tek yapmak istediği birine içini döküp ağlamaktı. En doğru kişi karşısındaki minyon kız olarak görünüyordu o an, en azından diğerleri gibi alaya vurmaz, dinlerdi. Kıza ilerleyip buğulu gözleriyle "Konuşabilir miyiz Hemşire?" dedi başını eğerek. Kız dudaklarını toplayıp başını salladı ve önden boş sağlık ocağına yürümeye başladı. Bakır'da ellerini ceplerine sokup gergin bir şekilde kızın peşinden ilerleyerek sağlık ocağına girdi ve kapıyı kapatıp, kızın gösterdiği sandalyelerden birine oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşekâ #Wattsy2017 (Ara Verildi)
RomanceBir albay. Cesareti ve mütevazılığı herkes tarafından bilinen. Bir hemşire. Cesaretinden ve hislerinden asla ödün vermeyen. Bir üs. Kalplerin kapılarının kapatıldığı, çok can yakan. * Sert yüz ifadesinden ödün vermeyen kız, başını önündeki ilaçlarda...