Gün, güneş ışıklarıyla aydınlanırken, Deniz sıçrayarak uyandı. Hemen gitmeliydi. Ama nasıl? Her gün oraya geleceğini söylemişti, fakat ya onu rahatsız ederse. Sonuçta onu hiç tanımaması ondan rahatsız olacağı anlamına gelebilirdi. Yıldız onu hiç tanımıyordu ve o saçma bir iş bahanesiyle yanına gidip onunla sohbet edip, rahatsız edebilirdi. Ne yapmalıydı? Belki de onu rahatsız etmemek için gitmemeliydi. Evet, onu ne kadarda özlerse özlesin, kendi yalnızlığıyla onu boğamazdı. Bunun olmasına izin veremezdi. Onun iyiliği için belki de ondan vazgeçmeliydi. Hayatı çok zordu, onunkini mahvedemezdi. Annesi öğrendiğinde, ilk önce Deniz’e değil, Yıldız’a savaş açar, onu incitirdi. Babasını hayal bile edemiyordu. “Nasıl olurda zengin oğlumuz sahilde ne yaptığı, kim olduğu bilinmeyen kızla gezer? O kıza haddini bildirmeli. “ böyle düşünürlerdi muhtemelen. Bu da Yıldız’ın canının yanmasına yeterde artardı bile. Yıldız’ın canı yanarsa onun ondan daha çok yanardı. O yüzden evet, gitmemeliydi.
O gün İstanbul sanki dalga geçer gibi harika bir gün sunuyordu. Gün ışınları her yerdeydi. Cumartesi olması bunu daha iyide yapıyordu. Herkes eğleniyor, denize giriyor, tatili yaşıyordu. Deniz ise yatağına uzanmış, mp3 dinliyor, kafasını yastığa gömüyordu. Kendini gitmekten alı koymalıydı. İçi içini yiyordu çünkü.
Yıldız ise he zamanki bankında oturmuş, koşuşan çocukları izleyerek, yıldızları fırlatıyordu. Bu gün herkes sevgi doluydu. Ama neden Deniz gelmemişti? Başına bir şey mi gelmişti? Belki hasta olmuştu. Bu güzel günde dışarı çıkmamasının tek nedeni bu olabilirdi. Ona ulaşacak hiçbir şeyi de yoktu. Ne evini biliyordu, ne telefonunu, zaten telefonunu bilse bile arayamazdı. Belki de yaptığı şeyi saçma bulmuş onu bırakıp gitmiş miydi? Bir anda sürekli gülümseyen, yüzü soldu. Omuzları çöktü. Hayatındaki herkes gibi o da onu bırakıp gitmiş miydi? Gözleri doldu ve birkaç elmas düştü gözlerinden. Yapayalnızdı artık.
Bir anda arkadan biri gözlerini kapattı.
—Neden gözlerin ıslak senin.
—Deniz!
Gözlerini açtı ve her zaman ki yerine, Yıldız’ın yanına oturdu. Gözüme toz kaçmış, diyerek geçiştirdi. Deniz dayanamayıp gelmişti. Ve böylece o güzel gün son buluncaya kadar sohbet ettiler. Güneş İstanbul’un üzerinden ellerini çekmeye yeltendiği zaman, Deniz eline birkaç yıldız alıp, denize fırlattı. Ve sordu:
—Dünkü yıldızın hayatı nasıl devam etmiş?
—Gerçekten merak ediyor musun?
—Edemez miyim?
—Elbette edebilirsin. Ve bende anlatabilirim. Cadının yaptığı lanet kızı küçük bir denizyıldızına dönüştürmüş ve bir denize atmış. Kız denizin derin sularında kaybolmuş. Tek başına yıllarca yaşayıp, babasına kavuşmanın yolunu aramış ve sonunda bir gün denizin tanrıçasına ulaşmış. Ondan babasına kavuşmak için yardım istemiş. O da kızın haline acıyıp, elinden geldiği kadar yardım etmiş. Böylece kız sabahları insana dönüşüyor, gün batar batmaz denizyıldızı oluyormuş. Sabahları babasını arayabiliyor, geceleriyse denizde babasına kavuşmak için gözyaşı döküyormuş. Olamaz! Güneş batıyor. Benim için endişelenebilirler. Hemen gitmeliyim. Yarın görüşürüz.
—Neden bu kadar çabuk gitmek zorundasın? Biraz daha kal, lütfen. Hikâyenin devamını merak ediyorum.
—Olmaz, gitmek zorundayım. Yarın hepsini anlatacağım. Ama beni bekletme.
—Elbette bekletmem, diye bağırdı. Ve tekrar arkasından bakakaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deniz'in Yıldız'ı
AdventureSahilde gördüğü saçma bir iş yaptığını düşündüğü kız onu kaybolduğu yalnızlığından kurtarıp, hayatını değiştirip ve kendine aşık ederse genç adamın hali ne olacak? Hele ki birde kızın sakladığı büyük ve anlatılması zor bir sırrı varsa...