4.bölüm

63 6 2
                                    

Her yer ıslaktı. Yaz yağmuru, camlara vuruyordu. Deniz sahile gidip, gitmemekte karasızdı. Yıldız gelmemiş olabilirdi de, ama ya geldiyse. Her ihtimale karşı gitmeliydi, yoksa geri dönerdi.

Hızla yağmurluğunu giydi ve dışarı çıkıp son model arabasıyla yola koyuldu. Evi sahile o kadar uzak değildi, ama yağmur yağıyordu.

Sahile vardığında, Yıldız denizyıldızlarını denize fırlatıyordu. Deniz hıçkırık seslerini duydu. Yıldız hem ağlıyor hem yıldızları denize atıyordu hem de ıslanıyordu. Deniz yanına gitmek istedi, ama gitmedi. Belki yalnız kalmak isteyebilirdi. Biraz onu izleyerek bekledi. Neden ağlıyordu? Bir şey mi olmuştu? Çok üzgün olduğu belliydi. Deniz onu öyle izlerken, gözünden bir damla kayıverdi. Daha fazla dayanamazdı, hızla kızın yanına gitti ve şemsiyeyi ikisini de koruyacak şekilde tuttu.

—Ne oldu?

Hıçkırıklar arasında cevap vermeye çalıştı Yıldız:

 —Hiçbir şey…

—Oh! Öyle mi? Çok doğal hiçbir şeyi olmayan insanlar hep ağlar. Ne oldu Yıldız?

—Ağlıyor muyum? Nereden çıkardın?

—Yani ağlamıyor musun? Hıçkırıklar arasında boğulan ben miyim?

—Hıçkırık mı? O ağladığım için değil. Yemeği fazla kaçırmışım, hıçkırık tutmuş.

—Keşke yalan söyleyebilsen. Daha fazla uzatmayayım, belli ki konuşmak istemiyorsun. Peki, neden yağmur yağarken buraya geldin? Hasta olacaksın.

—Bana bir şey olmaz. Sen neden geldin?

—Bana bir şey olmaz.

—Çalıntı bir replik.

—Seninki de çalıntıydı.

Yıldız gülümsedi. Deniz tekrar dayanamadı:

—Gerçekten ne olduğunu söylemeyecek misin?

—Sen de soru sormayı kesmeyecek misin? Hem daha güzel şeyler konuşabiliriz, havaya bak ne kadarda güzel.

—Hava güzel mi? Şimdi de havadan sudan mı konuşacağız? Ne oldu?

—Ah! Keşke güneş açsa.

—Sen gerçekten… Madem konuşmak istemiyorsun, bende istediğin konudan konuşacağım. Hava güzel değil. Yağmur yağıyor görmüyor musun? Hem ıslaksın neden ıslandın?

—Konuyu oraya getirmekten vazgeç. Hava çok güzel. Çünkü sen yanımdasın.

—Ne? Yani… Aslında… Ben…

—Bu sadece seni susturmak içindi, diyerek gülmeye başladı Yıldız. Deniz kızarak:

—Demek öyle küçük hanım. Sen tam bir hırsızsın. Ama bunu ödeyeceksin.

—Nasıl olacak? Kim ödetecek? Sen mi?

—Evet, ben beğenemedin mi? Hem sen hep kaçıyorsun ve ben yıldızın hayatını dinleyemiyorum. Hemen başla.

—Tamam, başlıyorum. Kız sonunda kendini gerçekten sevdiğini düşündüğü bir adama sırrını açıklamış. Adamsa bunu öğrendiğinde hemen gidip kızı kurtarmak istemiş. Kızın anlattığına göre Kaf Dağını aramaya çıkmış. Önüne ne engel çıkarsa çıksın kızı düşününce geçmeye hırslanıyor ve başarıyormuş. Sonunda Kaf Dağına ulaşmış fakat zirvesine çıkmak onu bulmak kadar kolay olmamış. Her gittiği bir adımda ona kız hakkında sorular soruluyor bilemezse büyük bir acıyla en başa gönderiliyormuş. Canı ne kadar yansa da sevdiği kız için başarmak istiyormuş ve en zirveye ulaşmış. Fakat en zoru Anka Kuşunu gerçekten sevdiğine ikna edebilmek olmuş.

O sırada Deniz başını Yıldız’ın omzuna koydu. Yıldız şaşırmış bir ifadeyle sordu:

—Ne yapıyorsun?

—İntikam alıyorum hırsız. Beni utandırmak, bedelini ödemelisin. Hem devam et yoksa daha da kızarım.

—Böyle yaparsan asla anlat-

—Şşştt, sus bakalım. Anlatmaya başla. Eğer anlatmazsan asla buradan kalkmam.

—Tamam, ama anlatınca kalkacaksın. Anlaştık mı?

—Düşünürüz.

—Düşünürüz mü?

—Hadiiiii!

—Peki, devam ediyorum. Ateşten yapılmış bu kuş tüylerini sadece gerçek aşka verdiğini ve eğer kanıtlayamazsa onu öldüreceğini söylüyormuş. Adam sevdiği kız için her şeyi yapsa da kuşu ikna edemiyormuş. Sonunda kuşa “Madem o sonsuza dek öyle kalacak öldür beni.” demiş.  Bunun üzerine aşkı için ölebileceğini gören Anka kuyruğundan bir tüy koparıp, adama vermiş. Adamda sevdiği kıza koşarak onu kurtarmış ve babasını bulmasına yardım etmiş. Sonunda mutlu mesut yaşamışlar.

Yıldız, Deniz’i kaldırmak için ona doğru döndüğünde, Deniz’in uyuduğunu fark etti.

—Deniz…

Uyurken çok saf ve tatlı gözüküyordu. Belki de biraz uyumalıydı. Onun yüzünden sabahları erkenden buraya geliyordu. Çok uykusu olmalıydı. Yıldız da kafasını Deniz’in kafasının üzerine koydu. Ve göz kapakları ağırlaşınca uykunun tatlı kollarına kendini bıraktı.

Gözlerini açtığında yağmur dinmişti, güneşte batmak üzereydi. Deniz hala uyuyordu. Ama Yıldız’ın gitme zamanı gelmişti. Deniz’i uyandırmadan kaçmalıydı.

—Üzgünüm. Seni bırakıp gideceğim için… Ama gitmek zorundayım. Bak! İstediğim gibi güneş geldi ve gidiyor. Bunları görememiş olsak da sakın ama sakın üzülme.  Uyandığında üzüleceğini biliyorum. Gitmek benim seçimim de değil. Ama üzülme yarın sabah buluşabiliriz. Seni bekliyor olacağım hırsız. Kalbimin hırsızı…

Diyerek Deniz’in kafasını yavaşça onun oturduğu yere indirdi, hırkasını çıkararak başının altına koydu. Yanağına küçük bir öpücük kondurarak oradan koşarak uzaklaştı. Bu sefer arkasında ona bakamayacak kadar yorgun olan Deniz’i tekrar yalnız bıraktı. 

Deniz'in Yıldız'ıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin