8-

527 18 2
                                    

Uyandığımda yanımda Bora duruyordu. Pencereden dışarı bakıyordu. "Senin ne işin var burada?" dedim oldukça umursamaz bir sesle."Baran seni görmek istiyormuş. Seni onun yanına götürmeye geldim." dedi yüzüme bile bakmadan. "Ben hiçbir yere gitmiyorum. Sen kendi kardeşini düşünüyorsan bende burada kendi kardeşimi, canımı, en yakın arkadaşımı düşünüyorum. Bu kadar bencil olma bari." dedim öfkeyle. Kafasını bana çevirip "Bak küçük kız, hiçbir şey bilmeden bana burda atar yapamazsın. Lara şuan iyi tedbir için gözetim altında tutuyorlar. Kafasına 3 dikiş atıldı. Çok ciddi bir durumu yokmuş. Sen ise bütün gün hiçbir şey yemiyip, üstüne üstlük ağladığın için başın döndü ve bayıldın. Sanırım merak ettiğin her şeyi cevapladım. Şimdi kalk ve benimle gel." dedi. Bora'nın bir anda böyle açıklama yapması çok sinir bozucuydu. 

Bizim kızlarla bile konuşamadan Bora'nın arabasına bindim. Pardon zorla bindirildim. Arabayı gene çok hızlı sürüyordu. Sessizliği bozarak "Sizin eve mi gidiyoruz? Baran orada mı?" dedim. Ama cevap vermedi. Yüzüme bile bakmadı. "Hey sana diyorum." diyip kolunu dürttüm. Arabayı aniden durdurdu ve kapımı hızlı bir şekilde açtı. İyide burası ormanlık bir alandı. Hiçbir şey yoktu. Kolumdan tuttuğu gibi beni fırlattı. Dengemi kaybedip yere düştüm. Ne halt yediğini sanıyordu bu çocuk? "Ne yapıyorsun sen?" diye bağırdım. Ama sinirle üstüme gelip çenemden tuttu. "Bak Alina, eğer bir daha benimle konuşmaya çalışırsan veya benimle temas kurarsan Baran falan dinlemem,hayatını karartırım. ANLADIN MI BENİ?!" İlk defa bu kadar bağırıyordu ve beni korkutuyordu. Ona asla bulaşmayacağım. Ondan uzak duracağım. O Bora Öztürkoğlu. Kendinden başkasını düşünmeyen, kızlara önem vermeyen ahmağın teki. Başka hiçbir şey değil.

Eve gelir gelmez bana oldukça iyi davranmaya başladı. Anneannesinin yanında özellike." Müsadenizle ben Alinayı Baranın yanına götüreyim." diyip beni kolumdan 'yavaşça' tuttu. Anneannesinin bizi göremeyeceği bir yere geldiğimizde aniden kolumu bıraktı. Hayvandı işte hayvan. Gösteriş budalası. 

Kapıyı açtığında Baran'ı yorgun bir şekilde yatarken gördüm. Yanındaki koltuklardan birisine oturdum. Bora kapıyı kapatıp çıktı. Konuşmaya Baran başladı. "Özür dilerim Alina.. Ben seni görünce bir anda oldu. Bu senin hatan değildi. Kendini suçlamıyorsun değil mi?" diyip elimi tuttu. Baran Bora'nın aksine siyah gözlü siyah saçlı bir çocuktu. Fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla babasına benziyordu. Ama nedense annesinin hiç fotoğrafı yoktu. Zaten Bora da annesinden bahsedilince fenalaşıyordu. Cidden o kadına ne oluğunu merak ediyordum. "Bunlar önemli değil Baran. Sen iyisin değil mi şuan?" dedim oldukça içten ve samimi bir ses tonla. "İyiyim özellikle de sen burada oldukça." diyip elimi sıktı. Bu çocuk bana cidden 2 yıldır aşık mıydı? Peki ya ben? Benim duygularım önemsenmiyor mu? 

Telefonumun çalmasıyla elimi onun elinden kurtardım. Arayan annemdi."Müsadenle." diyip odadan çıktım. Bora yerde oturuyordu. Boş bir yere bakıyordu. Onu hiç umursamadan telefonu açtım. "Efendim anneciğim." "Alina, Laraya nolmuş öyle. Annesi arayıp anlattı bana." dedi endişeli bir ses tonla. "Hastaneye getirdiler anneciğim. Kafasına 3 dikiş atılmış ama fazla ciddi bir durumu yokmuş. Bende hastaneden döndüm. Bizimkilerle bir yerde oturup dinleniyoruz. Hastanede kalmamıza müsade etmediler." dedim. 2 dakika ne yalan üretmiştim öyle. "Alinacığım seni asıl aramamın nedeni bu değil. Böyle bir durumda nasıl söyleyeceğim bilmiyorum ama baban. Baban dava açmış. İstanbula gitmemiz gerekiyor." dedi. Sesi titreye titreye anlatmıştı. Ben ise şok olmuştum. "Ben şimdi babamı arayıp hallediyorum bu olayı." diyip telefonu kapattım. Elim ayağım tıtrıyordu. Bu adam ne sanıyordu kendini? Hiçbir babalık görevini yerine getirmeden beni yanına alabileceğini mi? Gereksiz adam işte. Bora noldu der gibi bir bakış attı. Onu hiç aldırmadan aşağı indim. Bahçeye çıkıp minderlerden birisine oturdum. Hemen babamı aradım. Alo demesine fırsat vermeden "Sen nasıl bir adamsın? Hiçbir babalık görevini yerine getirmeden beni nasıl yanına istersin? Beni yanına alamayacaksın. Duydun mu beni? Senin yüzünü bile görmek istemiyorum. Beni yarı yolda bırakıp, üzmeden önce düşünecektin bunu." dedim ve derin bir nefes aldım. Hıçkırarak ağlamak istiyordum ama şuan güçlü olmalıydım. Karşıma baktığımda Bora en başından beri beni dinliyordu. Ama bunu kafama takamayacak kadar yorgundum. Babamın cevap vermesini bekledim ama cevap vermiyordu. Susuyordu. Konuşsa ne diyebilirdi ki? Sizi bıraktımi sizi terk ettim. Sizi önemsemedim. Bunları mı diyecekti. Kendini affettiremeyeceğini çok iyi bildiği için susuyordu. Hani derler ya susmak bazen en iyi cevap diye. Bu sefer değildi. Çünkü o susarak bir cevap verdiğini zannetmiyordu. O diyecek hiçbir şeyi olmadığı için susuyordu. Haksız olduğu için susuyordu. Susmak şuan bir cevap değildi. "Verecek bir cevabın olmadığına göre benimde sana verecek bir sevgim yok." diyip telefonu suratına kapattım. 

Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Kendime sarılmış bir vaziyette. Kendimden başka kimim vardı ki şuan? Gidip Bora'ya mı sarılacaktım. Ya da bana aşık olan Baran'a mı? Hiç sanmıyorum. Şuan kendime sarılmak en iyisi. En güvenlisi. Kendime sarıldıkça daha çok ağlıyordum. Hem yalnızlığıma, hem çaresizliğime. Duramıyordum. Boşalıveriyordu sular gözlerimden. Ağlamamak elde değildi ki. Bazen bir babaya ihtiyaç duruyordum. Ondan izin almak için bir sürü numara yaptığım, erkek arkadaşımdan bahsederken sinirlenecek birisi olmasını, ağladığımda yanımda olmasını. Tüm bu şeyleri yaşamak istiyordum. Ama ne yazık ki babam varmış gibi hissedemedim hiçbir zaman. Bir baba figürüm olmadı.

Bora en sonunda dayanamayıp yanıma geldi. Ellerimi yüzümden çekip yüzümü kendi ellerinin arasına aldı."Her şey geçeçek, söz veriyorum sana." sana diyip göz yaşlarımı sildi. Uzun zamandır birisi göz yaşlarımı silmiyordu. Etkilenmiştim doğrusu. Ama onun bu dengesiz davranışlarını beni öldürecekti. Şimdi bana karşı iyiyse, yarın bana sik gibi davranacaktı. Biliyordum. Çünkü hep öyle oldu. Bu anın büyüsünü hemen bozmak istemediğimden "Teşekkürler." diyip zorla gülümsedim. Kafamı alıp göğüsüne yasladı. Kalp atışarını dinlemek çok huzur verici bir şeydi. Gittikçe hızlanıyordu kalbinin atışları..

BORA ÖZTÜRKOĞLU-

Alina'yı öyle sinirli görünce bende onunla beraber bahçeye indim. Ama o sinirden beni fark etmedi. Mindere oturup eli ayağı titreye titreye babasını aradı. Hiç nefes almadan 5-6 cümle kurdu. Tanrım bu kızın içinden canavar çıkıyor sinirlendiği zaman. Kurduğu 5-6 cümleden hepsi nefret içerikliydi. Ama son cümlesine doğru sesi titremeye başlamıştı. Ya ağladı ya da ağlayacaktı. Biraz daha güçlü kalmaya çalışıyordu. Eminim ki babasını özlüyordu. Ama onu üzen babasını değil. Bir babaya ihtiyaç duyuyordu. Benim bir anneye ihtiyaç duyduğum gibi. Anlaşılan Alinanın babası hala bir cevap vermemişti. Ama yinede Alina bekliyordu. En sonunda "sana verecek bir sevgim yok." diyip telefonu kapattı. Bu cümleyi söylerken kalbinin nasıl kırıldığını tahmın edebiliyordum. Telefonu kapatır kapatmaz. Hıçırarak ağlamaya başladı. Benim her gece ağladığım gibi. Kendimde onu görüyordum. Onda benden bir parça, bende ondan bir parça vardı sanki. Onu daha önce hiç bu kadar güçsüz görmemiştim. Ona o kadar çok ağır söz söylememe rağmen bir kere olsun gözleri dolmamıştı. Demek ki en hassas noktasıymış babası.

En sonunda dayanamayıp yanına gittim. Ellerini yüzünden çekip nefes almasını sağladım. Sonra gözlerimin içine bakması için yüzünü ellerimin arasına aldım ve ona her şeyin iyi olacağını söyleyip söz verdim. Bir parçam ne kadar ondan uzak durmam gerektiğini söylese de diğer yanım ona yardım et diyordu. Başını göğüsüme yasladım. Uzun zamandır birisine sarılmıyordum böyle. Hatta ben bir kıza sarıldığımı bile hatırlamıyorum. Onlar sadece tek gecelikti benim gözümde. Ama bu kız ona dokunamayacağım kadar narindi.. 

Beklenmedik AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin